Paylaş
Aslında Trump'ın göreve gelmesiyle birlikte tüm dünyanın küresel ilişkiler bakımından en çok merak ettiği konu ABD ile Rusya arasındaki ilişkilerin seyri idi. Yeni ABD Başkanı daha seçim kampanyasından itibaren Rusya ile iyi ilişkilerden yana olduğunu açıklamış, seçimleri kazandığı takdirde bunun için çalışacağını dile getirmişti.
Ancak Trump ile çalışanlar arasında yaşanan ilk firelerin de Rusya ile ilişkilerde bulunan kişiliklerden olması ABD-Rusya arasındaki ilişkilerde farklı bir safhaya girildiğine işaret ediyor.
İlk kurban Trump'ın seçim kampanyasını yöneten Paul Manafort olmuştu. Manafort'un vaktiyle Ukrayna'nın eski Cumhurbaşkanı Yanukoviç ile temaslarının olduğu, Ukrayna'da Rusya'nın desteklediği adayların seçim kazanması için kampanya yönetmek amacıyla milyonlarca dolar aldığı ortaya çıkınca Trump kendi seçim kampanyasını Manafort'un yönetmesini kabul edemedi.
Ardından gelen ikinci kurban ise Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn. Görevinde bir ayı bile tamamlayamadan ayrılmak zorunda kalması nedeniyle tarihe geçen Flynn de Rusya ile temaslar nedeniyle bu akıbete uğradı.
Flynn'in görevden ayrılmasına sebep olan olay ise daha göreve başlamadan Vaşington'daki Rusya Büyükelçisi Sergey Kislyak ile yaptığı bir telefon görüşmesi.
Flynn telefon görüşmesinde Başkan Obama tarafından Rusya'ya uygulanması kararı verilen yaptırımların Trump yönetiminde "yumuşatılacağına olan inancını" Rusya Büyükelçisiyle paylaşıyor.
Hata bu kadarla da kalmıyor, Flynn bu telefon görüşmesi hakkında Başkan Yardımcısı Pence'e kapsamlı içerik bilgisi vermiyor. Böyle bir telefon görüşmesi gizli servis tarafından dinlendiği için Flynn'in sakladığı içerik ortaya çıkıyor ve Flynn görevinden ayrılmak zorunda kalıyor.
Bu iki olay ABD-Rusya ilişkilerinin Trump döneminde nasıl bir seyir izleyebileceği hakkında kafaların daha da karışmasına yol açıyor. Zira, beklenenin aksine, şimdi ABD'de Trump yönetiminde görev alanların geçmişte Rusya ile olan ilişkilerine dair izler artık neredeyse mikroskop altında incelenecek hale geldi.
Seçim kampanyası sırasında Trump'ın Rusya ile olan ilişkileri ve Rusya'nın elinde Trump'a şantaj yapmaya imkan tanıyacak bilgiler olduğu yönünde çıkan dedikodular henüz yatışmış değil. Üstelik Cumhuriyetçi Parti mensubu üç senatörün bu konunun daha da ayrıntılı biçimde incelenmesi maksadıyla Kongre'de inceleme başlatılmasını istedikleri de biliniyor.
Bütün bu gelişmeler Trump'ın Rusya ile ilişkiler konusunda daha önce vermiş olduğu vaatleri tutmasına engel oluşturabilecek. Nitekim, Beyaz Saray sözcüsü Sean Spicer'ın "Kırım'a Rusya tarafından el konulduğunu ve Trump'ın yarımadanın Ukrayna'ya iade edileceğini umduğunu" belirtmesi bu doğrultudaki ilk adımı oluşturdu.
Kremlin sözcüsü Peskov'dan bu çıkışa yanıt gecikmedi ve "Kırım'ın statüsünün Rusya-ABD görüşmelerinin konusu olmayacağı" dile getirildi.
Bütün bu gelişmelerin olduğu bir sırada, Karadeniz'de bir ABD gemisinin Rusya Hava Kuvvetleri'ne ait dört uçak tarafından "taciz edildiği"nin basına yansıması tesadüf olmamalı.
Buna rağmen Trump Rusya'yı elinden geldiğince kollamaya devam ediyor. Nitekim, Beyaz Saray sözcüsünün ifadelerinden sonra Twitter'dan "Rusya'nın Kırım'ı Obama yönetimi döneminde aldığını" belirterek Rusya ile ilişkilere hala yumuşak baktığının işaretlerini vermeye çalışıyor.
Pentagon'un başında olan yeni Savunma Bakanı James Mattis'in Rusya ile ilişkiler konusunda başkan Trump kadar yumuşak olmadığı biliniyor. Michael Flynn'in yerine yeni Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atanmak üzere ise Amiral Robert Harward'ın adı geçiyor.
Robert Harward Ulusal Güvenlik Danışmanı görevi için önemli bir aday zira şu sırada Savunma Bakanı olan James Mattis'in Merkez Komutanlığı (CENTCOM) görevi sırasında onun yardımcılığı görevinde bulunmuş. Üstelik gençliği de babasının görevi nedeniyle İran'da geçmiş.
Ataması gerçekleşirse, Harward'ın Mattis ile birlikte ABD'nin sadece savunma politikalarında değil aynı zamanda dış politikasında da önemli etki yaratacak bir ikili oluşturacakları anlaşılıyor.
Donald Trump'ın Rusya ile olan ilişkiler konusunda elinden geldiği ölçüde yumuşak gitmeye gayret göstereceğinden kimse kuşku duymuyor. Dışişleri Bakanı Tillerson'un bu konuda kendisine en büyük desteği vermesi bekleniyor.
Ancak bu yaklaşımın Trump yönetimindeki eski asker kökenli yetkililer tarafından dengeleneceği konusunda da kuşku olmamalı. Bu da bugün görünen "balayı"nın çok uzun sürmeyebileceğine işaret ediyor.
ABD-Rusya ilişkileri kuşkusuz küresel dengeler açısından önemli. İlginç olan, Rusya'nın Suriye başta olmak üzere Ortadoğu'da hamleler yapmakta olduğu bir sırada yavaş yavaş şekillenen yeni ABD yönetiminde etkili olacak isimlerin asker kökenli olmaları ve güçlü Ortadoğu tecrübesine sahip bulunmaları.
Dolayısıyla, küresel dengelerde ABD-Rusya dosyasının ayrıntılarını da İran'dan Körfez'e, Irak'tan Suriye'ye temelde bu bölgede yaşanacak müzakerelerin oluşturacağı gözüküyor.
Bu denklemin en önemli bilinmeyenini ise Türkiye oluşturuyor. Söz konusu coğrafyanın en önemli aktörü olan Türkiye'nin Ortadoğu'da kendi hataları nedeniyle kaybettiği etkisini yeniden kazanmak için ABD-Rusya dengelerinde kendine bir yer bulması gerekiyor.
Suriye'de Rusya ile sürdürülen zoraki birlikteliğin sınırlarına yavaş yavaş yaklaşılıyor. Böyle bir ortamda Türkiye'nin Rusya ile ilişkilerinin yeniden bozulmasına meydan vermemek için El-Bab harekatının başarıyla bittiğini ilan etmek ve koşulları daha fazla zorlamamak akılcı bir yol olarak gözüküyor.
Paylaş