Paylaş
Zamanın her geçen gün daha da hızlandığını hissediyoruz. Evet, zamanın hızlandığı fiziksel açıdan da bir gerçek; 2022 yılında Dünya’nın şimdiye kadar ölçülen en kısa günü kaydedilmişti. Günlük hayatın içinde algıladığımız sürate kıyasla çok küçük olsa bile 1 saniyeden az olan bu hızlanma, bilgisayar sistemleri açısından kritik bir rol oynayabiliyor. Sistemlerin şaşmaması için hassas zaman ayarlamaları gerekebiliyor.
Buna bağlı olarak 2026’da küresel bir zaman düzenlemesi öngörülüyordu. Şimdiyse işleri tersine çeviren yani dünyanın dönüşünü yavaşlatan yeni bir fenomen keşfedildi. Hiç sevinmeyin; çünkü sebebi küresel ısınma. Uluslararası bilimsel makalelerin yayımlandığı Nature’da mart sonu yayımlanan güncel bir analize göre son yıllarda eriyen buzullar sebebiyle yer değiştiren su kütlelerinin, Dünya’yı yavaşlatacak kadar fazla olduğu gözlendi. Üstelik zaman düzenlemesini 2026’dan 2029’a kaydıracak kadar! Çalışmayı kaleme alan Duncan Agnew, Kaliforniya Scripps Oşinografi Enstitüsü’nden bir biliminsanı. Oşinografi okyanus ve deniz hareketlerini inceleyen bilim dalı. Makalesinde “Eğer kutuplardaki buzulların erimesi bu kadar hızlanmasaydı, dünya çapındaki saatleri etkileyen problemle 3 yıl daha erken karşılaşacaktık” açıklamasına yer veren Agnew “Küresel ısınma halihazırda küresel zaman ölçümümüze etki ediyor” diyor. Suların hareketiyle zaman arasındaki ilişkiyi anlamak için denklemin iki tarafına bakmakta fayda var.
ASLA GERİ KALMIYOR
Küresel ölçekte zaman standardını belirleyen yani dünyanın ortak saati olarak düşünebileceğimiz UTC, Evrensel Koordine Zaman anlamına geliyor. UTC yüzlerce atomik saatin oluşturduğu kusursuz zaman ölçümünü baz alan bir sistem. Sistemin saati asla geri kalmıyor veya ileri gitmiyor. Ancak Dünya’nın rotasyon hızı değişken olduğu için yeryüzünde tuttuğumuz zamanla atomik saat merkezi arasında küçük farklar oluşabiliyor. Saniyeden az bile olsa 1 saniyelik bir sapma, hassas zaman ölçümüyle çalışan GPS sistemleri, bilgisayar ağları ve finansal sistemler için kritik önemde. Dolayısıyla zamanda geri kayma olacağı tespit edildiğinde, UTC’ye 1 saniye ekleniyor ve sistemler güncellenebiliyor. 2022’de gezegenin dönüş hızının arttığı tespit edildiğindeyse bu kez tam tersine, eksi saniye uygulaması gündeme gelmişti. Hesaplamalara göre tarihte bir ilk olarak 2026’da evrensel saati 1 saniye geri almak gerekecekti. İşte bu, dünya çapındaki sistemler için zorlayıcı bir durum. Agnew olayı “Birçok sistemin artı 1 saniyeyi kabul edecek uygulamaları var ancak çok azının eksi 1 saniye için hazırlığı var. Dolayısıyla eksi yönde saniye atlamanın teknolojik açıdan pek çok zorluk yaratacağı tahmin ediliyor” şeklinde açıklıyor. Gezegenin yavaşlamasıysa durumu tersine etkileyip zamanı uzatarak, söz konusu düzenlemenin 2026 yerine 2029’da yapılmasına sebep olmuş.
Felaket tellallığı değil, mühim bir hatırlatma; gezegenin ayarlarıyla oynamak adeta mahşere davetiye çıkarıyor.
Kutuplarda donarak yoğunlaşan ve bir arada durduğu için ağır gelen su kütleleri (su donduğunda hafifler ancak burada yüzölçümüne düşen birim ağırlığı söz konusu) çözülerek okyanuslara karıştığında milyonlarca tonluk ağırlık ekvatora doğru kayıyor. Dünya’yı bir topaç olarak düşündüğünüzde, yukarıdan aşağıya doğru bir genişlemenin ivmeyi yavaşlatacağını tahayyül edebilirsiniz. Sular buzullardan okyanuslara kaydığında gezegenin ekvatoru genişlemiş oluyor ve dönüşü çok az da olsa yavaşlıyor.
Azalma belki az miktarda ancak gezegen kadar geniş bir kütlenin dönüşünü yavaşlatmak için yüzeyinde ne kadar büyük bir kütlenin hareket etmesi gerektiğini siz hayal edin.
Küresel ısınma yaşamın her yanına, gezegenin her noktasına tesir ediyor. Düşündürücü ve bir o kadar gerçek. Küresel ısınmanın tamamı insan kaynaklıdır demek doğru olmasa bile katkımızın çok fazla olduğu ortada. İlginç bir bulguyu daha paylaşmak istiyorum. Dünya’yı yavaşlatan bir diğer etkense yeraltı sularını denizlere pompalamamızmış. Seul Ulusal Üniversitesi’nden jeofizikçi Ki-Weon Seo’nun analizlerine göre 1993 ile 2010 arasında insanlar o kadar fazla suyu yeraltı kaynaklarından dışarı taşımış ki deniz seviyesinde 6 mm artış olmuş (Veriler 2010’a kadar kaydedilmiş, artışın çoğalarak sürdüğü tahmin ediliyor).
Deniz seviyesinin artışıyla birlikte yukarıdaki denkleme göre Dünya’nın aksis kutupları da hareket etmeye başlıyor ve denge bir de oradan kayıyor. Felaket tellallığı değil, mühim bir hatırlatma; son kıyametin Nuh Tufanı olduğu artık bilim çevrelerince de malum sayılıyor. Gezegenin ayarlarıyla oynamaksa adeta mahşere davet. Denizlere akan kirletilmiş sular, dereleri zehirleyen madenler, savaşlara ve kirlenmeye yol açan petrol... Çok geç olmadan gezegenin sularına iyi davranmamız hakkımızda en hayırlısı...
NASIL ÇALIŞIYOR?
Atomik saatler, atomik titreşimleri kullanarak zamanı kusursuz biçimde saptamaya yarıyor. Atomik düzeyde elektronların yarattığı osilasyon yani düzenli dalga frekanslarını sayarak zamanı belirleyen saatlerin, en az 15 milyar yıl ileri-geri sapmayacağı hesaplanıyor.
Su kütle ağırlıklarının gözlenmesi; yerçekimini ölçen uydular aracılığıyla gerçekleşiyor. Uydular, sürekli olarak yörüngeleri ve birbirleri arasındaki mesafe değişimlerini hesaplayarak yerçekiminde bir farklılık olup olmadığına bakıyorlar. Yerçekimi, kütleyle doğrudan orantılı olduğu için, yerçekimindeki değişim, uydu için aşağısındaki kütlede, örneğin okyanusta bir değişikliğe işaret ediyor. Denizbilimci Duncan Agnew, dünyanın hızını ve zaman ölçütünü etkileyen değişimleri, uydulardan aldığı yerçekimi verileriyle, gezegenin kendi aksındaki dönüş oranı verileri karşılaştırarak tespit etmiş.
Paylaş