Uğur Dündar: Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanlara dava

Uğur DÜNDAR
Haberin Devamı

Yıllardır haksızlıklara ve usulsüzlüklere karşı yaptığı mücadeleyle tanınan ‘‘vatandaş’’ Nusret Çakıroğlu bu kez de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'den başlayarak, Başbakan Bülent Ecevit ve tüm Bakanlar Kurulu üyelerini mahkemeye verdi.

Çakıroğlu'nun 5 milyar lira tazminat istemiyle açtığı davanın gerekçesini, Türk Telekom ve Posta İşletmesi bünyesinde son yıllarda yaşanan usulsüzlükler oluşturuyor.

USULSÜZ ATAMALAR

Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde 16 Eylül günü ilk duruşması yapılacak olan davanın dilekçesinde ‘‘vatandaş’’ Nusret Çakıroğlu, gerek Telekom, gerekse Posta İşletmesi yönetimine kanunların öngördüğü niteliklere aykırı kişilerin, siyasal amaçlarla atandıklarını iddia ediyor.

Üç kuruşluk sorun için mahkeme kapılarında milyonlarca lira harcamayı göze alan, ama haksızlıklarla savaştan hiç yılmayan ‘‘vatandaş’’ Çakıroğlu, dilekçesinde şu iddialara yer veriyor:

‘‘Sayın Süleyman Demirel'in kayınbiraderi Ali Şener'in bacanağı olan Hüseyin Balcı, Posta İşletmesi Yönetim Kurulu'na, Demirel'in imzasıyla üçüncü kez atanmıştır. Kendisi, iki senelik öğretmen okulu mezunudur. PTT'nin okul olmadığı hepimizin malumudur.

Türk Telekom A.Ş.'ye gelince: Telekom, MHP'nin ocağı değildir. Buna rağmen Genel Müdür Muavinliği'ne Keçiören Belediye Başkanlığı seçimini kaybeden Muammer Beşir atanmıştır. Yönetim kurulunun yanı sıra, denetim kurulunun büyük çoğunluğu niteliksiz üyelerden oluşturulmuştur. Hukuk devletinde böyle bir uygulama olamaz.

Türk Telekom ve Posta İşletmesi bünyesinde son yıllarda yaşanan olumsuzlukların boyutu derindir. Uygulamalar devlet hizmetini aksattığı gibi, kimi zararlara da yol açmakta, daha kötüsü, vatandaşların yararlanma haklarını fiyat ve kimi haksız ücret belirlemeleriyle yakından ilgilendirmektedir...’’

TERAZİCİ NUSRET

Nusret Çakıroğlu bununla da yetinmeyip, sorumluları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne şikáyet etmiş. Yakında Türkiye'deki gelişmelere paralel olarak, Strasbourg'daki mahkemede dava açacağını söylüyor. Peki, bir zamanlar hatalı terazilerle mal satan esnafa karşı yürüttüğü mücadele nedeniyle Hasan Pulur'un ‘‘Terazici Nusret’’ adını taktığı ‘‘vatandaş’’ Çakıroğlu, bu gücü nereden alıyor. Dava dilekçesini birlikte okumaya devam ediyoruz:

‘‘Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ve dışında hak arama özgürlüğünü bilinçle yerine getirmeye çalışıyor, olumsuz biçimde etkilendiğim aykırılık ve bozukluklardan duyduğum acıyı, çektiğim sıkıntıları, vatandaş olmanın kıvancı ile karşılayacak dava hakkımı kullanıyorum. Hepimiz, vatandaşlığın anlamını bilerek, yüklendiği sorumlulukları ve ödevleri kavrayarak, hassasiyetle davranıp, üzerimize düşenleri yerine getirirsek, karşılaştığımız sıkıntılar, çelişkiler, ayrılık ve bozukluklar azalacaktır.

CUMHURBAŞKANI BİLE OLSA...

Anarşiye ve teröre kaçmadan, hiçbir can ve mal kaybına ve kötüleşmesine meydan vermeden, kişisel tepkilerimizi, eleştiri, öneri ve dileklerimizi açıklasak, yasama ve yürütme organlarındaki siyaset adamları da bunları dinleyecek duruma gelseler, Türkiye'miz, Atatürk'ün bize bıraktığı, özlediği ülke düzeyine çıkacaktır. Ben özetlemeye çalıştığım bu anlayış temelinde, dava hakkımı kullanıyorum. Türkiye'de kimse sorumsuz değildir. Kimse istediği gibi davranamaz. Özellikle resmi işlem ve oluşumların Anayasa'ya ve yasalara aykırı biçimde sürüp gitmesine, vatandaşların seyirci kalması beklenemez. Kanunlar Anayasa'ya aykırı ise ya kaldırılır ya da Anayasa Mahkemesi'ne götürülür. Fakat hiç kimse Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakan dahi olsa, bunlara aykırı işlem yapıp imza koyamaz.’’

Nusret Çakıroğlu bu ilginç dilekçe ile tüm vatandaşları haklarını kullanmaya çağırıyor ve toplumsal tepkisizliğin sona ermesi gerektiğini vurguluyor.

O halde ne duruyoruz?.. Devlet olanaklarını, siyasi çıkar hesaplarıyla sağa sola peşkeş çekenlerden yargı önünde hesap sormanın zamanı, artık gelmedi mi?

Harp Akademisi'ni bu yıl bitiren kurmay subay bir dostum var. Geçenlerde sohbet ederken akademide iki yıl süreyle aldığı eğitimi, okuduğu kitapları anlattı, doğrusu şaşırdım kaldım. Kütüphanesindeki kitaplardan biri, özellikle ilgimi çekti. ‘‘Türk Silahlı Kuvvetleri Bilgi Harbine Nasıl Hazırlanmalıdır?’’ başlığını taşıyan yapıt, Harp Akademileri Komutanlığı'nca, Nisan 1999'da basılmış. Hizmete özel bir yayın olduğu için burada sadece Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Necati Özgen'in yazdığı önsözden bazı alıntılar yapıyorum:

‘‘Bilgi çağı ve üçüncü dalga savaş olgusu, genel anlamda BİLGİ HARBİ, askeri anlamda BİLGİ HAREKÁTI kavramlarını doğurmuştur. Bilgi savaşı, geleneksel savaşı ortadan kaldırmayacak ancak savaşın şeklini değiştirecekktir. BİLGİ HARBİ, bilginin çok değerli hale geldiği günümüzde, altyapısında bilgi sistemleri bulunan sivil, asker, her sahayı kapsayan bir kavramdır ve acilen bu konudaki misyon ve vizyonu tespit ederek topyekûn hareketi gerektirmektedir. BİLGİ HAREKÁTI ise bizatihi Türk Silahlı Kuvvetleri için yaşamsal öneme haizdir ve her yönüyle öncelikle (hazırlanılması) gereken bir harekát nevidir.’’ Yaşadığımız coğrafyanın en etkin vurucu gücüne sahip olan Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK ile mücadelede sağlanan askeri başarıyı, çağın gerekleriyle pekiştirip, bilgi harbine hazırlanıyor. Ordumuz yeni stratejiler ve konseptler, geliştirerek dünyanın en modern silahlı kuvvetlerinden biri olma yolunda hızla ilerliyor. Kitap, bu doğrultuda müthiş bilgiler içeriyor.

Çağdaş başarıda büyük payı olan komutanların bir bölümü, 30 Ağustos'ta silahlara veda edecekler. Bu değerli komutanlardan biri, 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çevik Bir... Çevik Paşa, tartışılmaz askeri başarısının yanı sıra, cumhuriyet rejimine yönelen tehditler karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri adına tavır almaktan çekinmeyen ve bu uğurda yıpranmayı göze alan cesur bir komutandı.

Şimdi onun emekliye ayrılmasını fırsat bilen bazıları kolları sıvayıp, akılları sıra Paşa’yı yemeye çalışıyorlar.

Yazdıkları, o şerefli üniformaya yapışmadığı gibi, onların kişiliklerini ortaya çıkarmaktan başka hiçbir işe yaramıyor.



Yazarın Tüm Yazıları