Paylaş
Size bir sır vereyim: Medyada samimi görünmeye çalışan birine rastlarsanız fazla güvenmeyin. İnsan niye samimi olsun tanımadığı- etmediği insanlarla, değil mi?
Sizi tanıyan insanların sayısı günün birinde tanıdıklarınızın sayısını geçerse, geçmiş olsun: Artık “ünlü” ya da “medyatik” birisiniz. Bu saatten sonra değil başkalarına, kendinize bile samimi olmanız zor.
Komedyen Groucho Marx’ın meşhur lafını çerçeveletip tezgâhın üstüne asarsınız en fazla: “Samimiyet her şeydir. Eğer samimiymiş gibi görünmeyi başarırsan, seni kimse tutamaz.”
Gölgede muhabbetler
Ali Poyrazoğlu, Habertürk’te programa başladı. Adı da vaktiyle radyoda yaptığının aynısı: Gölgede Muhabbet.
Tıpkı geçen hafta bahsettiğim “Kaybedenler Kulübü” gibi, “Gölgede Muhabbet” de kırk yıl hatırlı radyo programlarından. Belki de onlara ayrı bir yazı lazım.
“Her Plağın Bir Öyküsü Var” ile başlayıp “Bosna Günlüğü”ne kadar uzanacaksın...
Malum, Poyrazoğlu epeydir bilgelik kıvamında. Tecrübeyi bilgiyle mikslemiş, “kendi hatalarının üniversitesinden” mezun. Galiba radyo programının 10 yıl önceki sırrı da buydu.
Gerçi radyodaki kıvamı ekrana taşımak zor. En baba radyocuları bile bazen televizyonda esmer günler bekler. Ama yılların sahne sanatçısı için bunun dert olmadığı belli.
Habertürk de böyle bir programa yer açtığı için berhudar olsun. Gülümseyen düşüncelere ihtiyaç çok.
¡¡¡
Bu arada, Oray Eğin’le karşılaşınca roman yazmıyor diye sitem ettim ve aldım cevabımı: “Murakami gibi yazamadıktan sonra yazmanın ne anlamı var?”
Meğer aynı şeyi geçenlerde Yasemin Mori ile konuşmuş. Yasemin demiş ki: “Ona bakarsan benim de Bob Dylan değilim diye şarkı yazmayı bırakmam lazım.”
Örnekler çoğaltılabilir: Picasso varken resim, Le Corbusier varken bina, Fellini varken sinema yapmanın anlamı ne?
Dehaların gölgesi her an üzerimizde. Hayat bu gölgelerden sıyrılıp kendi güneşimizi görmeye çalışmakla geçiyor.
Başarsak da başaramasak da, denemeye devam etmekten başka çare yok. Gölgede olmamız, muhabbet etmeyeceğimiz anlamına gelmez.
Hatta bazen muhabbetin iyisi gölgede olur, tıpkı Ali Poyrazoğlu’nun bugünlerde yaptığı gibi.
Bir yapımcının feryadı
“Çoğunluk” filminin yapımcısı Sevil Demirci aradı.
“Ödüllü filmin cesur sahneleri” haberi hakkındaki yazıma ne kadar üzüldüğünü anlattı: “Böyle bir film yapmış bizlerin medyaya bu haberi verebileceğimizi nasıl düşünürsünüz?”
Sinemacı olmadığım için her söylediğini anlayamadım ama sesindeki isyan ve keder gerçekti. Bu da beni ikna etmeye yetti.
Zaten ben de bir gariplik sezdiğimden kalem dokundurmuştum. “Cesur sahneler” muhabbeti konu “Çoğunluk” gibi ciddi filmler olunca biraz tuhaf kaçıyor.
Sonuçta Sevil Hanım sayesinde her şey aydınlanmış oldu: Olay acar bir muhabirin sanat filmini gişe filmi sanmasından ibaretmiş.
İncir Çekirdeği
İyi insan olmak her şeye yeter: Yeter ki “her şey”in ne olduğuna sakin kafayla karar verelim.
Paylaş