Araba kullanmaya başlayınca sağ koltuktan sola geçtim. Haliyle, konuyu kıdemli sürücü arkadaşlardan daha fazla düşünüyorum.
Hatta olay araba olmaktan çıkıp metafora dönüşüyor. Zaten ne zaman bir şey hakkında uzun düşünsem böyle olur. Mesela, kaç ilişkide sağ koltukta oturmam yüzünden battığımı kestirmeye çalışıyorum. Ne kadar modern ve eşitlikçi takılsak da, arabayı kadının kullanması manidar bir resim. Erkeğin araba kullanmasını engelleyen makul bir neden olabilir. Fiziksel ya da psikolojik. Ama bunların haricinde, sağ koltuktaki erkek doğanın verdiği role ters. Hiçbir entelektüel itiraz beni kesmiyor. Sağ koltukta geçen ilişkilerimdeki başarısızlığımın nedeni de galiba bu: O zamanlar yeterince erkek olmayışım.
***
Genel kanının tersine, erkek doğulmuyor. Zamanla olunuyor erkek. Bunun cinsellikle, sünnet olmak ya da askere gitmekle pek ilgisi yok. Sadece araba kullanmaktan bahsetmiyorum: Asıl olay, o zamanki tembelliğim. Günün birinde anladım ki, kadını evinden aldığında “nereye gidelim” diye sormayan kişidir erkek. Nereye gidileceğini bilen, hatta rezervasyonu yaptırmış kişidir. Beraber olduğum insanlar, muhtemelen bu gerçeği yüzüme vurmaya kıyamamışlardı. Ama nezaketlerinin ilişkinin ipini çekecek problemleri örttüğünü bilseler, eminim çok daha katı davranırlardı. Belki sadece erkekle sınırlamamak lazım: Önemli olan başımıza ne gelirse gelsin mağduru oynamak yerine dümene geçip gemiyi salim sulara taşıyacak cesarete her an sahip olmak. Yani, sağ koltuk dolu da olsa boş da, hatta araba kullansak da kullanmasak da, kendi hayatımızın sol koltuğunda oturmaktan hiçbir zaman korkmamak.
Türban konusuna devam
Başörtüsünü savunduğumu söyleyenler şaşırtmadı. Siyaset yazmak böyledir: İki taraftan birine tezahürat yapmazsanız, iki taraf da sizi karşı tribünden görür. Yazarlık amigoluk değil tabii: Ama okura karşı sorumluluk icabı, açmaya çalışayım. Özetle, kimsenin başını örtmesini savunmuyorum. Açmasını da savunmuyorum. Eğer bir hak talep edilecekse bunun için kaba kuvvete güvenmeyip demokratik yollarla mücadele edilmesi gerektiğini, haysiyetli davranışın bu olduğunu savunuyorum. Başörtüsü takmak isteyen kızlar uzun zaman mücadele ettiler ve haklarını aldılar. Şimdi sıra başörtüsü takmak istemeyen kızlarda. Atatürk Türk kadınına çağdaşlığı armağan ettiği için, onların diğerleri kadar mücadele pratiği yok. Ama bu hiç öğrenmeyecekler demek de değil. Mesela başörtülü kızların ya da Cumartesi Anneleri’nin mücadelesine bakıp dersler çıkarabilirler. Bendenizin kanaati, işte bundan ibarettir.
Keşke azınlık olsaydı
Tam gerçek sinemayı bilenler tarafından yere göğe konulamayan “Çoğunluk” filmine gitmeye hazırlanıyordum ki... Tam filmin aldığı ödüller ve övgüler yüzünden beşeri bir hasede gark olmak üzereydim ki... “Ödüllü filmin cesur sahneleri” haberleriyle titredim ve döndüm kendime. O zaman da “keşke böyle bir filme imza atan arkadaşlar bu konuda çoğunluktan olmasaydılar” demekten alamadım kendimi.
İncir çekirdeği
Aşk bumerangdır: Nesnesinden olmasa da hayattan döner.