Çalışmak için gittiğim kahveden döndüğümde, gazetelerimin arasında bir not buldum.
Küçük kareli defterden koparılmış sayfayı kimin bıraktığını bilmiyorum. Kahvedekileri getirmeye çalıştım gözümün önüne, hatırlayamadım. Çaktırmadan gazetelerin arasına bırakmak için herhalde dalgınlığımdan yararlanmış. Ama öyle ya da böyle, “Bir dost anne” imzalı notu düşünmeden edemedim. Mor tükenmezle “sizi rahatsız etmek istemiyorum” yazıyor: “Ancak bu notu iletmem lazım. Şubat 2010’da HBO Film’den çıkan ‘Temple Grandin’i izlemeli ve yazmalısınız. Bu otizm adına çok önemli. Film burada da gösterilmeli.” Derhal internete daldım ve “Temple Grandin”in Colorado’da profesörlük yapan otistik bir kadın olduğunu öğrendim. Otizm hakkındaki en önemli kitapları yazmıştı. “Romeo and Juliet” filmindeki Juliet olarak gönül telimizi titretmiş Claire Danes’in Grandin’i canlandırdığı TV filminin İMDB notuysa sağlamdı gayet: 8.4.
***
Anladım ki dünyamıza otistiklerin derdini onların diliyle anlatsın diye gönderilmiş bir elçidir Grandin. “Dost anne” ise filmin varlığından beni haberdar etsin diye gönderilmiş bir elçi. Şu durumda bendeniz de TV kanallarına ne yapıp edip bu filmi göstersinler diye çağrıda bulunacak elçi olmalıyım. Elçiye zeval, otizmle şaka olmaz. Hele “Otistik Çocuklarla Yaşam Derneği” rakamlarına göre 270 bin civarında otistik bireyin yaşadığı ülkemizde. Okul öncesi ve ilköğretim çağında 81 bin otistik evladı olan bizimki gibi bir toplumda... “Dost anne”nin notunu katlayıp cüzdanıma koydum, bir gün filmi izlerken çıkarıp tekrar okumak umuduyla.
Yok böyle bir Azra
“Yok Böyle Bir Dans” yarışmasında, kimsenin kimseyi durduk yere dünya güzeli seçmediği bir kez daha kanıtlandı. Allah bilir Türkiye’de fiziği Azra’dan daha iyi, daha iyi dans eden ya da oyunculuk yeteneği daha yüksek pek çok kadın vardır. Ama kimse onun dans ederken verdiği saf zarafet duygusunu veremiyor insana. Bu da demek oluyor ki, olay detayların tek tek güzelliğinden değil, onları bir araya getiren bütüne mührünü ekleyen ruhtan kaynaklanıyor. O ruhun ne olduğunuysa en iyi dans çıkarıyor ortaya.
Bari çocuklar yargılasın
Madem Ogün Samast’ın çocuk mahkemesinde yargılanmasına karar verdik, bari mahkemeyi çocuklar kursun. Bildiğimiz, saçı sakalı olmayan, kırlarda koşup oynayan, bazen çakıl taşına bazen de mayına basan, gerçek çocuklar... Mesela, arkadaşları havan topu mermisiyle can vermiş, baklava çaldığı için hapis yatmış, reşit olmadan çalışmaya zorlanmış çocukları davet edebiliriz. Hatta köyleri yakıldığı için ailesiyle İstanbul’a göçmüş “tinerci” çocuklardan birini de alırız, töre kurbanı kızlardan birinin kardeşini de... Babaları madenden çıkamamış ya da askerden dönememiş ufaklıklar da belki bizi yalnız bırakmaz. Onlara deriz ki: “Ogün arkadaşınız yazı yazmak dışında hiçbir şey yapmayan bir adamı sırtından vurmak suretiyle öldürdü. Şimdi biz ne yapacağız?”