Sana Nerden Gönül Verdim?

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

BAŞLIK ben yaşlardaki müzik meraklılarının hemen hatırlayacağı bir tangoya ait. Geçen pazar bu tango ve daha bir çoğu, Atatürk Kültür Merkezi’nin büyük salonunda akşam saat sekizdeki konserde bir kere daha seslendirildi. Serdar Yalçın’ın düzenlemelerini piyanoyla kendisi, udla Mutlu Torun, kanunla Tahir Aydoğdu, klarnetle de Turgut Aktaş seslendirdi. Tangoyu söyleyen ise ünlü bir tenorumuz, Erol Uras’dı.

Geçirdiğim trafik kazasının acısı yeni yeni çıkmaya başladığından, ağrıyan vücudumu oraya kadar taşıyamadım. Ne büyük talihsizlik!

* * *

Türkiye İş Bankası’nın desteği ile gerçekleşen konsere 'Tango Turco' adı verilmiş.

Müzik dünyasının otoriteleri böyle bir ismi onaylar mı, bilmiyorum. Ama benim gibi sokaktaki adamlar için ad seçiminde büyük bir isabet var.

Geçtiğimiz yıllarda Buenos Aires’e gitmiştim. Tango’nun doğduğu yerde bu müziği dinledim. Teneke mahallelerde tango yapanları seyrettim. Sokak sanatçılarının dansıyla büyülendim. Latin Amerikalıların doldurduğu sigara dumanına boğulmuş tango kulüplerinde bu müziği dinleyip tanınmış dansçıların sahnedeki gösterilerini seyrettim.

Sefalet, acı ve cinselliğin oluşturduğu bu müzik ve dansa hayran kaldım.

* * *

Bizim tangolarımız ise bunlardan farklı.

Cinsellik bizde yerini belli bir romantizme bırakmış. Müzik de aynı değil. Belki tempo aynı ama, müzik bir yerlerde farklılaşıyor, yerelleşiyor. Bize ait bir iklimin öğelerini taşıyor.

Fark nerede? Benzerlik nerede?

Müzikten o kadar anlamıyorum ne yazık ki. O yüzden bu soruların muhatabı değilim. Ancak farkı ve benzerlikleri hissedecek kadar da yüreğim var.

Yanlış yazmadım. 'Yüreğim var' dedim, 'kulağım var' diyeceğime. Çünkü tangonun kulaklardan çok yüreğe seslendiğini düşünüyorum.

Bu güzel konsere destek veren ve 2 milyon ve 1 milyon lira gibi makul bir fiyata bilet satılmasını sağlayan Türkiye İş Bankası’na, gitmemiş de olsam, böyle bir destek için hiç olmazsa gidenler adına teşekkür etmek istedim.

Tabii bu projeyi düşünenlere ve başta Erol Uras olmak üzere, bütün sanatçılara da teşekkür ayrı bir borç. Sağolsunlar!

Bu konsere gidemediyseniz, mutlaka bir CD’sini edinin.

Tango Turco sizi büyülü iklimlere ve sisli anılara taşıyacak. Bundan hiç şüphem yok.

Amerikan Güzeli

İSTANBUL sinemlarında bence müthiş güzel bir film oynamakta. Adı, Amerikan Güzeli.

Ruhat Mengi Sabah’taki köşesinde bu filme verip veriştirmiş. Filmi bir ahlaksızlık abidesi olarak nitelemiş. Zinhar çocuklarla gidilmemesini salık vermiş.

Ruhat Hanım’ın gerekçelerine aynen katılarak kendini yetişkin sayan herkesin bu filmi görmesini önereceğim. Çünkü film Amerika’daki gerçek hayatın ta kendisi. Hayatta neler oluyorsa, filmde de onlar var.

* * *

Amerika’dan bize ne?.. Bu soruyu duyar gibi oluyorum.

İlk cevabım, insanların zamanı ve zemini aşan ortak yanları olduğu. Yoksa Yunan trajedileri, Shakespeare’in, Moliere’in oyunları hala oynanır olmazdı.

Öte yandan özellikle 1950’lerden beri yarım asırdır bütün bir toplumu saran Amerikan özentisi veya Amerikan hayranlığını da mı inkar edeceğiz?

Bence filmi görün. Sonra gerekirse tartışırız.

Sadece aynada sabahları kendisini seyretmekten korkanlar varsa, onlar elbette bu filme gitmesinler.

Akşam rüyalarında gördükleri onlara yeter de artar bile...

Lütfen ve teşekkür ederim

Hürriyet-İstanbul’daki ilk yazılarımdan biri kent kültürü üzerineydi. Neredeyse bir buçuk yıl sonra yine aynı konuya dönmek gereğini duydum.

'Kentli olmak uygar olmak demektir' diye yazmıştım o zaman. Batı dillerinde kent sözcüğü uygarlık sözcüğü ile aynı kökden gelir. Arapça 'medeni' sözcüğü de öyledir. Uygarlık ilk ışıklarını kentlerden göndermiştir bütün insanlığa.

Ben İstanbul gibi, uygarlık tarihinde apayrı bir yeri olan çok özel bir kentin sakinlerinin uygarca davranışlara daha önem vermesi gerektiğini düşünenlerdenim.

Aynı nokta, İzmir gibi uygarlık tarihinde bir başka önemli yeri olan kent için de geçerli.

Ama ne yazık ki, gündelik görüntüler bundan çok farklı.

* * *

Geçenlerde İstanbul’dan İzmir’e gittim ve ertesi gün de İzmir’den İstanbul’a geldim uçakla.

Her iki yolculukta da bir şey dikkatimi çekti. Uçakta hostesler yolculara ne içmek istediklerini soruyorlar. Çevremdeki hiç kimse, isteklerini söylerken 'lütfen' ve 'teşekkür ederim' sözcüklerini kullanmadı.

Hizmet etmek elbette kabin personelinin görevi. Ama uygar insan, yine de bunun belli nezaket kalıpları içinde talep edilmesi gerektiğini bilir.

Böyle kaba bir davranış kalıbına hiçbir Batılı ülkede rastlayamazsınız. Orada garsona siparişinizi verdikten sonra sözü 'lütfen' kelimesi ile bağlamazsınız, size servis yapılmaz. Sadece garsona değil, hizmet aldığınız herkese isteğinizi 'lütfen' kelimesi ile bildirmeniz beklenir. Hizmet alındıktan sonra da mutlaka teşekkür edilir.

Gördüğünüz gibi uygar ülkelerde parayla saadet olmuyor!

Yazarın Tüm Yazıları