Paylaş
HEM çabuk unutan, hem de galiba biraz olayları kadere bırakıp boşveren bir toplumuz.
İki hafta önce Romanya’da bir altın madeninde ortaya çıkan zehir ortalığa saçıldı. O kadarla da kalmadı. Zehir kısa zamanda Tuna Nehri'ne ulaştı. O günlerde haber bütün gazetelerde yer aldı. Ben de 'Tuna Nehri akmam diyor' başlıklı bir yazı yazmıştım.
* * *
Sonraki günlerde bu korkunç sonuçlara yol açan zehirin nehir yoluyla adım adım Karadeniz’e gelişini gazetelerden ve televizyonlardan gördük. Binlerce ölü balık bunun en iyi kanıtıydı.
Uzmanlar, çevre felaketinin Karadeniz’e kısa sürede ulaşacağını ve aynı felaketin de Boğazlar yoluyla İstanbul’a geleceğini söylediler.
Mantık da böyle bir gelişmeyi öngörüyordu.
* * *
Sonra birden ses seda kesildi.
Şimdi ortada bir felaket varsa, niye bu kadar ilgisiziz?
Yok felaketin boyutları o kadar büyük değilse veya bize ulaşan bir sonuç sözkonusu değilse, niye bir resmi açıklama yapılmıyor?
Her iki sorunun da cevabını bulmuş değilim.
Yalnız bir İstanbullu olarak mücrim gibi titremekteyim.
SSK Hastaneleri
GAZETECİLERİN sadece felaket haberlerini vermeleri gerekmediğine inananlardanım. İnsanların güzel şeyleri de öğrenmeye, duymaya hakkı var. Hele güzel davranışlar nedeniyle takdir görmek en doğal hakların başında gelmeli.
Geçenlerde geçirdiğim bir trafik kazası dolayısıyla götürüldüğüm İstinye SSK Hastanesi’nin Acil Servis’inde başıma gelenleri yazmış ve takdir duygularımı dile getirmeye çalışmıştım.
O yazdıklarım gerçeğin ta kendisiydi. Bugün de aynı yazıyı yazar, altına da imzamı atarım.
* * *
Ancak durumun herkes için ve hastanenin her servisinde öyle olmadığı anlaşılıyor.
Bunu bir okurumun mektubundan anladım.
Mektup şöyle:
'Tuğrul Bey,
Öncelikle size geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum. Bugünkü yazınızı okur okumaz içimden hemen bu yazıyı yazmak geldi.
Lütfen yanlış anlamayın. Size hiçbir sözüm yok. Benim sözüm, İstinye SSK Hastanesi’ne.
Zannediyorum bunlar çifte standart uyguluyorlar.
Geçen hafta rahatsızlandım ve SSK’lı olduğum için de doğal olarak işyerimden vizite kayıtı alıp ertesi sabah hastaneye gittim.Yaklaşık iki saat numara kuyruğunda bekledikten sonra sıram geldiğinde numara veren ilgili personel önce vizite kayıtına sonra yüzüme baktı ve hangi ilçede çalıştığımı sordu. Ben de, 'Mecidiyeköy’de' dedim. Bana Mecidiyeköy’de çalıştığım için Okmeydanı SSK’ya gitmem gerektiğini ve tedavimi yapamayacaklarını söyledi.
Okuyucum, 'ben de o saatten sonra Okmeydanı’nda numara kalmadığını bildiğimden ve bir an önce tedavi olmam gerektiğinden özel bir hastaneye gidip bir sürü para harcamak zorunda kaldım' diyor.
Okuyucum bundan sonra, 'gerçi benim durumum sizinki kadar acil değildi, grip olmuştum' diye eklemiş .
Bir de 'belki benim durumum da acil olsa bana da bakarlardı' demek hakbilirliğini de göstermiş.
Yine de, 'neden illa durumun acil olmasy gerekiyor?' sorusunu sormaktan çekinmemiş.
Bir başka sorusu ise, 'ben SSK’lı olduğuma göre neden herhangi bir SSK hastanesinde tedavimi yaptıramıyorum?'
* * *
Bütün bunlar elbette hoş şeyler değil.
Peki ya bu kurumda çalışan hekimler, yardımcı personel ne şartlar altında görev yapıyor? Hiç bunu düşünüyor muyuz?
Türkiye’de ilaç paralarının yüzde seksenine yakınını devletin ödediğinin farkında mıyız?
Birçok kurumun, devletinkiler dahil, SSK’ya prim borçlarını ödemediğini unutuyor muyuz?
Bir çok uygulama, sevgili okuyucuma olduğu gibi bizlere de ters geliyor. Öte yandan insafın dinin yarısı olduğunu söyleyen de bizim atalarımız.
Meraklısına not
AŞÇILAR Birliği Başkanı Aydın Yılmaz bir davetiye göndermiş. 11 Mart Cumartesi günü saat 14.00'te Conrad International Oteli'nde, Türk Mutfağı'nda Teknolojik Gelişmeler konulu paneli onurlandırmanızı rica ederiz, diyor. Davetiyeyle birlikte konuşmacı olduğum da bildirildi. Bu tatlı emrivaki sonucunda o gün belirtilen yerde olacağım. Paneli değerli üstadımız Turgut Kut yönetecek. Konuşmacı olarak Vehbi Varlık ve Osman Selim var. Panelin sonunda Karaköy Güllüoğlu firması izleyicilere küçük bir rüşvet veriyor: Rüşvet Nadir Güllüoğlu'nun harika börek ve baklavaları.
Paylaş