Paylaş
EPEYDİR bir adet oluşturduk: Ayda birkaç kez, genellikle hafta sonlarına yakın günlerde, Hürriyet_İstanbul’un yazıişleri grubu olark bir belediyeyi ziyarete gidiyoruz. Geçen hafta da Çatalca’ya gittik.
Yapılan bir tür yerinde tetkik. Başka bir yararı da, belediye yetkilileri ile tanışmış olmamız. Başı çeken de muhabir arkadaşlarımız. Onlar hem yeri bilmenin, hem de insanları tanımanın avantajıyla bize öncülük etmede.
Başkalarını bilmem ama, ben kaza oklarını yönelttiğim insanlarla tanışmaktan son derece mutluyum. Bu ziyaretlerde çoğu zaman beşeri ilişkilerin sıcaklığı ortaya çıkıyor. Bazen de soğukluğu elbette. Her ikisi de beldeleri yönetmek üzere seçilmiş insanları daha iyi tanımamızı sağlıyor. İnsanlar bir ünvan ve bir ad ile soyadı olmaktan çıkıp ete kemiğe bürünüyorlar. Uzun süren bu birlikteliklerde arzularını, hırslarını, çekingenliklerini, üstün saydıkları yanlarını, zaaflarını gizli tutamıyorlar.
Böyle gezilerde kendimi bir hikayecinin yerine koyuyorum. Aklımdan geçen de çoğu kez Sait Faik oluyor. Bu insanların küçük sanılan dünyalarında aslında nelerin gizli olduğunu aramaya başlıyorum. Ne hikayeler yazıyorum bir bilseniz. Keşke bunları birer gerçek hikayeye dönüştürecek kalemim olsaydı. Yine de yeterince beceriyle aktarılamayan hikayelerin de kendine göre bir lezzeti var ve ben bu başkalarına hafi kişiye özel hikayelerle müthiş eğleniyorum.
Çatalca’nın Sorunu
Belediye Başkanı’na göre Çatalca’nın sorunu İSKİ ile. Çünkü İSKİ Çatalca’nın önemli bir bölümünü koruma alanı içine almış. Mutlak koruma alanları ile kısa mesafelerde yapı izni yok. Orta ve uzak mesafelerde ise yüzde 8 yapılaşma izni verilmiş.
İsmail İp açık sözlü. İmar belediyenin en büyük gelir kaynağı diyor. İmar izni yoksa para da yok. Çatalca bu koruma planı ile ihya olamaz demeye getiriyor.
Ben bu korumaya hiç de soğuk bakmıyorum.
Ama...
Belediye Başkanı araziyi kullandırarak koruma yapmanın daha ilginç bir çözüm olacağını savunuyor. Diğerini 'yasakçı zihniyet' diye tel’in ediyor. Hemen ALKENT’i örnek veriyor. Orada kollektör kurdurulup imar izni verilmiş. 'Doğrusu buydu' diyor Başkan. Buna bir tek söz eklememesinden ise, 'onların sırtı kalın, bizde böyle bir arka olmadığı için izni kopartamıyoruz'u anlıyorum. Eğer bir yanlış anlama varsa, günahı benim boynuma!
Bir Belediye Başkanının Portresi
ÇATALCA Belediye Başkanı İsmail İp eski bir jandarma subayı. Duruşundan belli eski asker olduğu. Jandarma dediğin kırsal arazide yaşar. İleri rütbelerde kent merkezlerinde yaşamış olsa da, İsmail İp köyle, tarlayla, hayvanla ilişkisini hiç koparmamış. Hep burnunda bir köy kokusu kalmış. Sonunda kendisini kendi memleketinde bulmuş. Tekrar çifte çubuğa sarılmış.
Siyaseti mecburen sahnede oynuyor gibi bir hali var. Kendisini bu siyaset havuzuna arkadan itenleri de atlı bir gülümseyişle yadediyor. Bunca zamandır bu havuzda yüzüyor olmasına rağmen -neredeyse yıl oldu- hala ısınabilmiş değil. Ara sıra ürperdiğini açıkca söylemekten kaçınmıyor.
Parti marti işinden anladığını hiç düşünmedim. Zaten seçime girerken sormuş etrafındakilere, 'hangi partiden gireyim?' diye. 'Falanca parti iyidir' demişler, oradan koymuş adaylığını. Hepsi o kadar.
Arabası eski bir Renault. Değiştirmeyi düşünmemiş olsa gerek. Zaten bindiğini de görmedim. Çoğu yere yürüyerek gidiyor.
Bir de garibime giden, sokakta herkesin elini sıkmaması, yolda giderken kendisine eli telsizli bir zabıta ordusunun eşlik etmemesi oldu. Yolu açan falan da yok.
Hele hoparlör hiç yok. İşte bunu çok sevdim. 'Mahallemizi teşrif eden sayın belediye başkanımız hepinizi candan selamlıyor; küçüklerin gözlerinden, büyüklerin ellerinden öpüyor. Yaşasın Sezar ve Belediye Başkanımız!' yollu anonslar hiç duymadım.
İsmail İp kendi halinde öyle gidiyor yollarda. Menzili maksuduna erişmediği de vaki değil. Nereye gidilecekse vaktinde varıyor benim gördüğüm. Yolları yürüyerek aşındıran bir garip belediye başkanı.
Bir de öyle hoplayıp zıplamaması dikkatimi çekti. Sakin sakin yerinde oturmakta. Hatta bir ara bu işleri enerjisi daha çok gençlerin yapması gerektiğini söyledi. Galiba sonunda para yoksa bu işlere talip fazla genç de yok. En azından görüntü Çatalca’da böyle. Böyle ki, ihale İsmail İp’in üzerinde kalmış.
İhale kalmış diyorum, çünkü koltuğu seven başkanların -ki bunu asla yadırgamadığımı, hatta bir zorunluk saydığımı belirteyim- bir huyu da uzun uzun nutuk atmaları. Öyleyecekleri laf nedense hiç bitmiyor. Lafın çok olması iyi de, sadece onlar konuşsun istiyorlar. İsmail İp ise aksine pek konuşkan değil. Onun yerine Özel Kalem Müdürü gerekli açıklamaları yapıyor. İsmail İp sadece sorulan sorulara yanıt verdi o gün. Yanıtlarını da pek uzun tutmamaya özen gösterdi.
Amerikan Güzeli
bu filme hala gitmedinizse mutlaka gidin. Oscar ödüllerini silip süpürdü diye söylemiyorum. Gerçekten çok beğendiğim için öneriyorum.
Yalnız önce bir test yapın.
1. Aynaya bakmaya korkar mısınız?
2. Çevrenizde olup bitenlerin sizi hiç ilgilendirmediğini mi düşünürsünüz?
3. İnsanların mutlaka ideal tipler olarak mı yaşaması gerektiğine inanırsınız?
4. Ahlaki değerlerin temel ilkelerden öte davranış kalıplarını da içerdiğini mi öngörürsünüz?
Bütün bu sorulara 'evet' cevabı veriyorsanız, bu filmi asla seyretmeyin. Yukarıdaki önerimi de unutun gitsin.
Cevaplarınızın tümü 'hayır' ise bu filme mutlaka gidin. Müthiş bir keyif alacaksınız. Üstelik Amerikan Güzeli’nin Amerika’nın ötesinde de güzel olduğunu göreceksiniz.
Paylaş