Ali Müfit Gürtuna’ya açık mektup

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

BU köşede İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na doğrudan seslenen pek az yazı yazdım. Ali Müfit Gürtuna ile kişisel bir tanışıklığımız da yok. Ancak olaylar dönülmez bir noktaya gelince kendisine doğrudan seslenmek vacip, hatta farz oldu.

Aşağıda kendisine okurlarımdan gelen çölün kumları, denizi damlaları kadar çok şikayeti ve dilekleri iletmek için yazdığım açık mektubu bulacaksınız. Yazılanlar kendi düşüncelerim olmaktan çok, okurlarımın dilekleri. Bunu özellikle belirtmek istiyorum.

Ümidim demokraside. Çünkü benim okurum, İstanbul’un seçmeni. O nedenle bu mektubu sadece bugünkü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın değil, önümüzdeki seçimlerde bu koltuğa aday olacakların da okumasını isterim.

* * *

Sayın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı,

Bir süredir belediye başkanı olduğunuz dünyanın en eski metropollerinden İstanbul’da bir sokak hayvanları katliamı yapılıyor. Tekil olaylardan değil, maalesef bir katli-am’dan yani toplu öldürmeden sözediyorum.

Yine üzülerek söylemeliyim ki, bu toplu öldürme meslektaşlarım olan basındaki bazı taraftarlarınca teşvik ediliyor, cesaretlendiriliyor ve alkışlanıyor. Daha çok hayvanın, daha hızlı biçimde yok edilmesi için projeler sunuluyor.

Sevgiyi artık bütünüyle unutmuş, yüreği kararmış insanlar da biraz da bu teşviklerden cesaret bularak sadist bir tutum sergiliyor. İnsanlık adına onlardan utanıyorum. Daha açık söyleyeyim, onlarla aynı insan sıfatını paylaşmak bana azap veriyor. Görmek için gözleri, duymak için kulakları, hissetmek için kalpleri yok. Onlara acıyorum...

Ama sayın Başkan, acımasızca öldürülen sokaktaki kalpleri sevgi dolu ve bizimle aynı dünyayı paylaşma ve bizden sevgi görme isteklerinden başka bir dilekleri olmayan sokaktaki dostlarımıza daha fazla acıyorum. Çünkü onlar günahsız olmalarına rağmen katlediliyorlar.

+++

Sayın Başkan, uygar bir ülkede sokaklarda başıboş hayvanların gezmemesi gerektiği düşüncesine katılıyorum.

Üzerinde anlaşılamayan nokta, bunun nasıl gerçekleştirileceği. Benim günlerdir savunduğum öneri, sokaklardaki başıboş hayvanların uygarca toplanması ve belli noktalarda barınaklara konması. Burada da kedi ve köpeklerin gerekli aşılarının yapılması ve kısırlaştırılması. Bu barınakların aynı zamanda hayvanseverlerin kendilerine bir can yoldaşı edinmek istemeleri halinde alınacak kedi ve köpekler için birer merkeze dönüştürülmesi.

* * *

Böyle bir projenin önce bir sahibi olmalı. Ne Türkiye’de ne de İstanbul’da böyle bir projeyi üstlenecek çapta bir örgütü şimdiye kadar görebildim. O yüzden başında bulunduğunuz Büyükşehir Belediyesi’ni, ilgili sivil toplum kuruluşlarını da içine almak üzere, böyle bir sorumluluk almaya davet ediyorum.

Proje için yer bulmak sizin için zor olmasa gerek.

Para bulmak ise elbette yalnız Büyükşehir Belediyesi’nin maddeten zayıf omuzları üzerine yüklenemez. Sözgelimi veterinerlerin mesleki kuruluşları ile evcil hayvanlara yiyecek, ilaç satanlar gibi sektörün içinde yer alan ticari kuruluşlar da katkıda bulunmalı. Ayrıca okurlarım mektuplarında maddi imkanları çerçevesinde, bu tür bir projeye destek sağlamaya gönüllü olduklarını belirtiyor.

Bu Türkiye’nin en büyük kenti İstanbul’un önemli bir projesi. Hükümet, 'bu belediyelerin görevi' diyerek işin içinden sıyrılamaz. Sıyrılmaya kalkışırsa, iki elimiz yakalarında olur.

* * *

Sayın Başkan, böyle insani bir girişime ön ayak olun. Oy kaygısıyla değilse bile insan sevgisiyle, Allah’ın rızasını kazanmak için, veya uygun göreceğiniz bir nedenle bu projeyi başlatın. Ama mutlaka başlatın. Çünkü yarın çok geç olacak. Bu günahları kaldıracak vicdan gücümüz bulunmayacak. Çocuklarımıza yalnız sevgiyi değil, merhameti de anlatamayacağız. Çocukluğumda okuduğum bir çizgi romandaki Kötülükler Kralı’nın dediği gibi, onlar da, 'Merhamet mi? O da ne? Sözlüğümü getirin!' diyecekler.

İnsanoğlundan gelen ölümün acımasız eli daha fazla masum yaratığı yok etmeden cevabınızı bekliyorum.

İlginiz için şimdiden bütün hayvan dostları adına teşekkür ederim.

Divan lokantası’daki Çin Haftası

DİVAN Lokantasında geçen perşembe gününden bu yana 'Çin Yemekleri Haftası' yapılmakta.

Çin Mutfağı için söylenmesi gereken ilk şey, dünyanın en eski mutfak geleneklerinden biri olduğu. Bilinen yaklaşık beş bin yıllık bir yemek kültüründen söz ediyoruz. Dile kolay!

Çin Mutfağı denince bütün dünyada akla halkın geniş ölçüde beğenisi kazanmış makul fiyatlı yemekler gelir.

Divan Lokantası’ndaki yemekler de bu tanıma uygun biçimde lezzetli. Nasıl olmasın? Mutfak brigadının başında Uzakdoğu’nun en prestijli oteller zincirine bağlı Dalian Shangri-La Oteli’nin şefi Lieng Zhitian bulunuyor.

Tanıtım yazısında ’Çin Yemekleri Haftası’nın mönüsünde, Çin’in Kanton Bölgesi'nden, Si Chuan, Lo Han ve Fu Jian mutfaklarından seçilmiş yemekler bulunduğu kaydedilmiş.

Mönüdeki bazı yemekler de bu arada sayılmış: Ağır ateşte pişirilmiş tofu ve deniz mahsulleri çorbası, tropikal meyvalı sıcak karides salatası, 'Kanton' usulü kızartılmış dana bonfile parçaları, deniz mahsulleri ile sunulan 'Fu Jian' usulü kızarmış pilav ve kurutulmuş portakal kabuklu ve tatlı fasulyeli puding...

Yemeklerin adları bile ilginç. Tatlarına ise ben kefilim.

Fiyatlara gelince, davetli olduğum için para ödemediysem de, Divan Lokantası’nın alışılmış fiyatlarının üzerinde olmadığını profesyonel bir merakla baktığım mönüden gördüm.

Bu arada bir önerimi kulak arkası etmeyin: Çinliler bir yemekte değişik mutfak teknikleri ile pişirilmiş, farklı etler ve sebzelerden oluşan sekiz on çeşit yemek yemeyi severler. Bu ise ancak toplu olarak yenen yemeklerde mümkün. Çin mutfağının tadını çıkartmak istiyorsanız yemeğe dostlarınızla gidin ve yemeklerinizi paylaşın.

Paylaşmanın her türlüsü çok güzel...

Yazarın Tüm Yazıları