Birbirine yakın durmuş iki çıplağın arasından yan dönüp geçerken yüzünüzü kime dönersiniz?

20 gün boyunca ev yapımı ekmek yedikten sonra, aybaşı Bağ-Kur maaşını çekmek için kasabadaki Ziraat Bankası’na gitmişken fırına uğrayıp taşıyabileceği kadar fırın ekmeği alan çiftçiler gibiyim... Köyden kente gidip fırın ekmeği aradım. Washington’dan New York’a oradan Boston’a geçip hikâye topladım. Biri MoMA öyküsü, öteki Ergenekon hikâyesi... Ama ikisinin de başlığı aynı. Çünkü hikâyenin özü aynı...

Haberin Devamı

Kadına mı erkeğe mi?

İyi düşünün... Çünkü o kadar yakın duruyorlar ki, ikisinden birine değmek zorundasınız. Biriyle burun buruna geleceksiniz. Birine arkanızı döneceksiniz. Ve geçerken düşmemek için ikisinden birine dokunmak zorunda kalacaksınız. Hangisi? Kadın mı, erkek mi?..
Bu, yaşayan en büyük performans sanatçılarından Marina Abramoviç’in (64) MoMA’daki retrospektif sergisinden bir sahne. Müzenin 6. katında, girişin çocuklara yasak olduğu sergiye giderken Abramoviç’in 70’lerden beri yaptığı bütün performansları göreceğimi biliyordum. Ama çoğu video olur diye düşünürken, bir de hemen hepsinin oyuncular tarafından sergilenen canlandırmasını izledim. “Şıkışıklık Bunu Yapar” dediği performans onlardan biri...
Canlandırma dedim çünkü bunlara performans demek doğru değil. Abramoviç, insanların karşısında, duvara asılmış bir bisiklet selesine vajinasını dayayarak ayakları havada çarmıha gerilmiş gibi 8 saat durmuş. Canlandırma oyuncuları ise her saat başı değişerek yapıyorlar bunu.
Anlattığım geçit hikâyesinde de Abramoviç, Alman oyuncu Ulay ile bütün gün kesintisiz sürdürmüş performansı. Oyuncular burada da yine 2 saatte bir yer değiştiriyor.
Utananlar var. Sergide çok çıplak kadın olmasından rahatsız olanlar gördüm. Değil geçitten geçmeyi, bakamayanlar bile fark ettim ama şu kesin: İçeride olan şeyler, gelen herkesi öyle ya da böyle sarsıyor!.. Kimse kayıtsız kalamıyor. Tam da 60’larda Amerika’da patlayan performans sanatının hedeflediği gibi...
Benim nasıl geçtiğime gelince.... Önce uzun süre başkalarını izledim. Nasıl davranıyorlar, baktım. Sonra da yüzümü yere çevirdim... Kadına doğru döndüm. Ve sendeleyip dokunmak zorunda kalmamak için dengemi iyice kurup aralarından hızlıca süzüldüm...
Geçtikten sonra yanda Abramoviç’in videosu duruyordu. İnsanlar 70’lerde nasıl davranmışlar diye bir süre de videoyu izledim. Hemen hepsi aynıydı. Onlar da önüne bakıyor, kadına dönüyor, hızlıca geçip sonra arkasından gelenleri izliyordu. Başkaları nasıl davranıyor diye...
Demek Abramoviç’in Yugoslavya’sı dağılmış olsa da, komünizm çökse de, arada feminist dalgalar dünyayı sallasa da, toplumsal alanda çıplaklıkla olan ilişki çok değişmemiş, dedim...

Haberin Devamı

Savcıya mı askere mi?

Haberin Devamı

Kesinlikle sağlam bir analoji... Abramoviç’in “Şıkışıklık Bunu Yapar” işinde insanlara yaşattığı tereddütlerin aynıları Ergenekon için de geçerli. Tek fark, kadın ve erkeğin yerine birbirine yakın durup sizi aradan geçmeye zorlayan ve birinden birine yüzünüzü dönmenizi isteyen savcı ve asker var.
Çoğunluk için söylüyorum. Önce duruyorsunuz. Başkalarına bakıyorsunuz. Ardından yüzünüzü yere eğiyorsunuz. Birine doğru dönüyorsunuz. Ve sonra dengenizi kurup dokunmak zorunda kalmamak için hızlıca aralarından süzülüp geçiyorsunuz. Sonra kendinize bir yer bulup çocuk psikolojisindeki seyirci davranışına geçiyorsunuz. Uzaktan oyuna bakıp soru sorma ve fikir söyleme aşamasına...
İşte bu oyunun bana kalırsa son dönemdeki en ilginç iki oyuncusuyla buluştum Boston’da. Balyoz soruşturmasında suçlanan emekli orgeneral Çetin Doğan’ın, ikisi de Harvard Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan kızı Pınar Doğan (37) ve damadı Dani Rodrik’le (53).
* İkisi de ekonomist. İkisinin de akademisyenlik kariyeri çok parlak. Ve ikisi de şimdi bir ayı aşkın süredir işi gücü bırakıp Ergenekon okuması yapıyor. Bir yandan da http://cdogangercekler.wordpress.com/ adresli bir blog hazırlıyor. Hiç işinizle ilgili bir makale yazabildiniz mi bu dönem dedim. İkisinin de babaları suçlanıyorken iş şu anda umurlarında değil.
* Dani Rodrik, 1975’te gelmiş Amerika’ya. 35 yıldır da Amerika’da. Gelişme iktisadı öğretiyor. Pınar Doğan ise 6 yıldır burada. O da oyun teorisi ve mikroekonomi veriyor. Beş yıldır evliler. Dün (10 Nisan) üç yaşını dolduran bir çocukları var.
* Ergenekon’a Çetin Doğan’ın suçlandığı Balyoz’dan başlamışlar. İkisi de henüz Ergenekon acemisi. Ancak bütün okumaları bir Harvardlı titizliğiyle yapıyorlar. Argümanları da sebep-sonuç ilişkisiyle ele alıyorlar.
* Savundukları tez, babalarının suçlandığı Balyoz Darbe Planı’nın sahte bir belge olduğu. “1. Ordu’da 2003’te bir plan semineri yapıldı ama orada darbe konuşulmadı. Balyoz darbe planı denilen belge ise uydurma” diyorlar.
* Metodolojileri ise belgedeki kronolojik çelişkileri taramak. 2002’de hazırlandığı söylenen belgeden 2005’te yapılan etkinliklerde kullanılmış paragraflar buluyorlar. Birilerinin bu belgeyi sonradan hazırlayıp sağdan soldan kes/yapıştır yaptığını savunuyorlar.

Haberin Devamı

Laik kafalı ordu değil

Evet ikisi de Harvardlı çok zeki insanlar. Ama Pınar Doğan ve Dani Rodrik’i Ergenekon’da asıl farklı kılan, ikisinin de suçlananlar arasında babaları olsa dahi sağlıklı düşünme yeteneğini korumaya çalışan, peşin hükümlerden uzak duran kişiler olması. Üç saat konuştuk. Pınar Doğan birkaç kez söyledi. “Ben şimdi bile bu davanın Türkiye için bir temizlik olabileceğine inanıyorum” dedi.
Türkiye’de herhangi bir kahveye gidin. İstiyorsanız, size Ergenekon’un aslında ne olduğunu anlatırlar. İşte çift, bundan uzak kalmayı başarmış.
Dani Rodrik, “Bu oyunu oynayanlar, sadece o eski, katı laik kafalı ordu ve demokratikleşme taraftarı olan diğer kesim değil. Üçüncü bir grup var ve biz bunlar kim bilmiyoruz” dedi. Bunun için de her ihtimali sorguladıklarını söyledi.
Pınar Doğan ise “Bana insanlar cemaat, CIA, MOSSAD dedikçe, ben de her seferinde saf saf ‘Bu bağlantıyı nasıl kurdunuz’ diyordum. Artık vazgeçtim” diye yaşadıkları yalnızlığı anlattı.
“Belki de içerideki gerçek suçluların dışarıdaki adamları yapıyordur bunları. Zamanı gelince bu belgelerin sahte olduğunu ortaya çıkarıp davayı çökerterek hem abilerini kurtarırlar hem de hükümete puan kaybettirirler” dedim. Bu varsayıma bile açıklar.

Haberin Devamı

28 Şubat intikamı

Ne kadar tarafsız olmaya çalışsanız da, dedim ya, mesele aslında Abramoviç’in önünüze koyduğu durumun aynısı. Onlar da bu işe bulaşınca yüzlerini bir yere dönmek zorunda kalmış. Ancak işin en ironik kısmı... Aslında ikisi de 28 Şubat karşıtı ve ikisi de antimilitarist. Genelkurmay Harekât Daire Başkanı iken, Çetin Doğan’ın 28 Şubat döneminde 80 bin camiye muhbir yerleştirip 6 milyona yakın insanı fişlediği iddia edilmişti. Pınar Doğan’a 28 Şubat’ı sordum. “Ben askerin siyasete müdahalesini anlayışla karşılayabilecek bir kafa yapısına sahip değilim. 28 Şubat keşke olmasaydı” dedi. Türban dedim. Yasağa karşıyım, dedi. Ama 28 Şubat işin neresinde derseniz, onu da Dani Rodrik cevapladı: “Bizde bu olayların 28 Şubat’ın intikamı olduğu düşüncesi var. İntikam alıyoruz desinler o zaman. Biz de onu öyle kabul edelim. Belge, haber okumayı, bu iş demokrasiyle sonuçlanacak diye düşünmeyi bırakalım.”

Haberin Devamı

Yanlarında istemiyorlar

Geçitten geçeceksin. Yüzünü döndüğünle de burun buruna geleceksin.
İşin özü, işte Pınar Doğan ve Dani Rodrik asıl bunu istemiyor. Sırf bu tartışmada aynı safta duruyorlar diye örneğin yanlarında ulusalcıları ve onların bu davaya getirdikleri yorumları yüklenmek istemiyorlar. “Ergenekon Türkiye’nin temizlenme süreci olsun ama sahteciliklere izin verilmesin” diyorlar. Yani aslında kimseye yaranamayacakları, en yalnız kalacakları yolu seçiyorlar. Ama insanların kutuplaştığı, herkesin meseleyi kafasında çoktan çözdüğü, suçluyu bellediği, suçsuzu bulduğu bir ortamda belki de böyle davranarak en doğrusunu yapıyorlar...
Yüzünü önüne eğ. Dengeni kur. Ve dokunmadan geç...

Yazarın Tüm Yazıları