Paylaş
Ne demişti Büyükelçi Altay Cengizer geçen sene Cansu Çamlıbel’e verdiği mülakatta? “Yüzüncü yıl bir nevi penaltı.” Türk Dışişleri’nde siyaset planlamayı yöneten büyükelçi o kadar güzel açıklamıştı ki durumu. Daha Papa 12 Nisan’daki Pazar ayinini yapıp ‘soykırım’ dememişti. Avrupa Parlamentosu Ermeni Soykırımı tasarısını kabul etmemişti. Ama Cengizer, uzaktan geleni görmüş ve son derece açıksözlü biçimde neler olacağını daha o günden söylemişti. Ankara Yönetimi mi? Yönetimin başındaki kişi ise Cengizer bunları söylerken, 73 yıldır her sene 25 Nisan’da yapılan, Gelibolu Çıkarması’nın anıldığı Anzak Günü’nü tarihi tahrif ederek 24 Nisan’a çekmeye hazırlanıyor... Aynı gün 1915 Olayları için Erivan’da yapılacak anma törenini bu sayede gölgeleyeceğini düşünüyor... Ve Türkiye’yi böyle ucuz bir numarayla dünyanın gözünde küçük düşürme pahasına, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’a mektup yazıyordu. “Çanakkale’de birlikte savaştık, siz de gelin” diye. Geçen gün Papa’nın açıklamasından sonra Washington’da telefonla görüştüğüm önemli bir isim sordu. “Türkiye ne zaman bu kadar kötü fikirlerin uygulandığı bir ülke oldu” dedi. Cevap veremedim. Çünkü o kadar uzun zaman olmuş ki... Emin olamadım. “Epeydir böyle” diyebildim sadece. Şimdi sırada Washington var. Durumu 10 soruda toparlamaya çalıştım.
1) Amerikan Devleti Ermeni Soykırımı’nı tanımaya karar verirse bu nasıl olur?
Aslında Amerika’da yaşayan ve sayılarının 1.5 milyona yakın olduğu tahmin edilen Ermeni kökenlilerin de etkisiyle, Ermeni Soykırımı tartışmaları iç politika dinamikleri sonucu tarihsel olarak hep Amerikan Kongresi’nde başlamıştır. Bu nedenle Kongre’de Ermeni Soykırımı’nın tanınmasını isteyen tasarılar, 1975’ten beri Amerikan Temsilciler Meclisi’ninneredeyse her döneminde gündemine gelmiştir.Hatta tasarı, şimdiye kadar farklı şekillerde birkaç kez Meclis’te oylandı ve 1975 ile 1984’te Temsilciler Meclisi Genel Kurulutarafından kabul de edildi. Bunlar Amerikan başkanının soykırımı tanıması için hazırlanmış bağlayıcıtasarılardı. Ancak sorun, o tasarılar “ortak tasarı” olduğu ve Kongre’ninsadece Temsilciler Meclisi’nden geçip Senato ayağından onay almadığındankabul edilmiş sayılmadı. Ermeni diasporası da işte ondan sonra farklı bir taktik belirledi.Ve 1980’lerin ikinci yarısından itibaren, kabul edilmesi dahazor olan güçlü bir ortak tasarıdan önce, kapıyı basit tasarı da denilenkarar tasarılarıyla zorlama yoluna gitti. Bunda en son 2010’da olduğu gibi sonuca epey yaklaştı da. Ama 2010’daki girişim de başarısız olduğu gibi o sene Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçilerin kontrolüne geçmesinin ardından Amerikan Kongresi’nde Ermeni Soykırımı’nı tanıyan bir karar çıkması oldukça zorlaştı. Çünkü başta Meclis Başkanı John Boehner, Cumhuriyetçi Parti’nin lider kadrosu Ermeni tasarılarına karşı olduklarını defalarca açıkladılar. Nitekim Kasım 2014 seçimlerinin ardından öncekilerin kadük sayılması nedeniyle yeni Kongre’ye 18 Mart 2015’te sunulan ve Türkiye’nin Ermeni Soykırımı’nı tanımasını talep eden Temsilciler Meclisi’nin 154 no’lu tasarısı da 435 üyeli yasama organında halen 60 imzaya bile ulaşamamış durumda. Ve bırakın Genel Kurul oylamasına sunulmayı, daha Dış İlişkiler Komitesi’nde tartışılmayı bekliyor. Kongre devreden çıktıktan sonra ise gözler Yönetim’e çevrildi. Yani Başkan Barack Obama’ya. Kongre devre dışı kaldı, acaba o diyecek mi, diye?
2) Obama’nın pozisyonu ne?
Obama aslında senatör olduğu dönem, yani 2008 sonunda başkan seçilmeden önce 2005’te Illinos senatörü olarak Kongre’de çalışmaya başlar başlamaz, Ermeni Soykırımı’nın tanınmasından yana tavır almıştı. Bu yüzden o dönemki Başkan Bush’a Ermeni Soykırımı’nı tanıması için yollanan Senato mektuplarına imza atmıştı. Halkla yaptığı toplantılarda da açıkça Ermeni Soykırımı hakkında konuşup Türkiye’nin bunu inkârından bahsetmişti. Hatta daha da ötesi, bu konuyu Amerikan Başkan adaylığına soyunduktan sonra kampanyasına da taşıdı Obama. Ve 19 Ocak 2008’de yayınladığı “ABD-Ermeni ilişkilerinin önemi üzerine” başlıklı bir duyuruyla aynen şöyle demişti: ”Senatör olarak Ermeni Soykırımı Tasarısı’nın (o dönemki 106 sayılı Temsilciler Meclisi tasarısı ve 106 sayılı Senato tasarısı) geçmesini güçlü bir şekilde destekliyorum, Başkan olarak da Ermeni Soykırımı’nı tanıyacağım.”
3) Başkan olduktan sonra ne oldu?
Seçim sözünü yerine getiremedi. Çünkü Türkiye ile müttefiklik ilişkisine tosladı. Onun yerine, başkan seçildikten sonra Amerikan başkanlarının geleneksel olarak her sene 1915 Olayları’nın yıldönümü sayılan 24 Nisan’da yayınladıkları bildiride ‘soykırım’ yerine Ermenilerin katliamı tarif etmek için kullandıkları “büyük felaket” anlamına gelen “Meds Yeghern” demeyi tercih etti. İki taraf da bundan memnun olmadı tabii. O sıra Başbakan olan Tayyip Erdoğan, “Denge metnidir ama bizi tatmin etmiyor” dedi. Ermeni diasporasının şahin örgütü ANCA’nın Başkanı Ken Hachikian ise bir açıklama yayınlayıp aynen şöyle konuştu: "Başkan Obama’nın, Ermeni soykırımını tanıma sözünü tutma konusundaki başarısızlığından doğan derin düşkırıklığını dile getiren tüm Amerikalı Ermenilere katılıyorum.” Sonuçta Obama, senatörken belirlediği çizgiden reel politik gereği ayrılmak zorunda kaldı. O ilk açıklamadan sonra da her sene “Meds Yeghern” demeye devam etti. 2010’da öyle. 2011’de yine aynı. 2012. Sonra 2013. En son 2014. Hep “Meds Yeghern” dedi. Öyle ki, şimdiye kadar bu konuda yaptığı altı açıklamanın bazı cümleleri artık kes-yapıştır olmuştu. Beyaz Saray ekibi, geçmiş yıllarda ne denildiyse aynı cümleleri koyuyordu.
4) Obama’nın ne dediği niye bu kadar önemli? Daha önce ‘soykırım’ diyen Amerikan Başkanı olmamış mı?
Var. Mesela 40’ıncı Başkan Ronald Regan. Amerika’da Ermenilerin yoğun olarak yaşadıkları California’da valilik de yapmış olan Reagan, Kasım 1980’de seçilip 1981’in başında görevi devraldıktan hemen sonra, o hızla bir bildiri yayınladı. 22 Nisan 1981 tarihini taşıyan, 4838 sayılı bildiri “Holokost kurbanlarını Anma” başlığı taşıyordu. Ve Reagan, Yahudi Soykırımı’nı anmak için hazırladığı yazıda, Ermenilerin de soykırıma maruz kaldıklarını söylüyordu. Ancak o bildiri daha fazla ilerlemedi. Çünkü Ermenilerin kurdukları yasadışı ASALA örgütünün Türk diplomatlara yönelik saldırılarını artırdığı bir dönem yaşanıyordu. Ve örgüt, 28 Ocak 1982’de Los Angeles Başkonsolosu Kemal Arıkan’ı, 4 Mayıs 1982’de de Boston Fahri Başkonsolosu Orhan Gündüz’ü katledince, Amerikan Yönetimi ayaklandı. Amerikan Dışişleri Bakanlığı, soykırımı tanıma yönünde atılacak bir politikaya açıkça karşı çıktı. Amerikan düşünce kuruluşu Uluslararası Barış İçin Carnegie Endowment’ın kıdemli araştırmacısı Tom de Waal da, Ocak’ta çıkan kitabı “Büyük Felaket”te bundan detaylı bir şekilde bahsediyor.
5) Demek Yönetim içinde bu konuda farklı fikirler olabiliyor.
Evet. Belki şu anda top Obama’da. 24 Nisan’da ne diyeceğini de o yüzden kimse bilmiyor. Ancak Amerikan Yönetimi’nin karar alma mekanizmaları Başkan’ın tercihini besleyecek doneler üretmeye devam ediyor. Beyaz Saray’ın bu konuda yakın çalıştığı birimler ise Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve İç Güvenlik Bakanlığı. Mesela Dışişleri’nin Türkiye’yi de içine alan Avrupa-Avrasya bölgesinden sorumlu Bakan Yardımcısı Victoria Nuland harıl harıl çalışıyor. Şubat’ta Ermenistan’a gitti. Dün de Türkiye’deydi. Bir formül üretmeye çalışıyorlar. Ve atılabilecek adımların ne tür sonuçlar doğurabileceğini hesaplamaya uğraşıyorlar. Başkan’ın önüne koyacakları dosyada “Efendim şunu yaparsanız, muhtemelen şunlar olur” diyebilmek için.
6) O zaman daha Obama’nın ne yapacağı belli değil?
Muhtemelen. Ancak bütün seçenekler halen değerlendiriliyor. Ve mevcut gelişmelere Türkiye’nin verdiği tepkiler ölçülüyor. Bu yüzden mesela Papa’nın açıklamasına Ankara’nın gösterdiği reaksiyon da kararda etkili olacaktır. Ve eğer Ankara Yönetimi bu konuda biraz daha sertleşirse, ters tepecektir. Niye? Çünkü Papa’nın Hıristiyan alemi için kutsal olması bir yana... Politik olarak da Obama Yönetimi ve Papa çok yakın çalışıyorlar. Önceki Papa 16’ıncı Benedikt’in Şubat 2013’teki istifasından sonra seçilen Françesko Obama’ya öyle bir alan açtı ki... Örneğin Obama’nın şimdi geriye bırakacağı en büyük miraslardan biri olan ABD-Küba ilişkilerinin normalleşmesi, Ekim 2014’te Françesko’nun her iki ülke liderine yazdığı mektuplarla hızlandı. Öyle ki, Obama 17 Aralık 2014’te Küba politikasındaki değişikliği duyurduğu tarihi konuşmasında bu yüzden Papa’ya açıkça teşekkür etti. Paslaşıyorlar.
7) Papa’nın Ermeni Soykırımı açıklaması da Küba’daki gibi bir sonuç doğurabilir mi?
Mümkün. Konu bu sefer Türkiye gibi tarihsel bir müttefikle olan ilişkileri tehdit ediyor ama kapmanyasında bir söz vermiş ve geriye miras bırakma hevesi içinde olan bir Başkan’dan bahsediyoruz. Obama’nın ‘soykırım’ deme ihtimali halen çok yüksek değil ama olabilir. Nitekim Papa Françesko’nun pazar günü yaptığı açıklama da çok dikkatli hazırlanmış. Doğrudan ‘soykırım’ demiyor. Ama “yaygın biçimde soykırım olduğu düşünülen” diyor. Yanlış mı? Doğru. Türkiye ve Azerbaycan dışında dünyada 1915 olaylarının soykırım olmadığını resmi politika haline getiren ülke yok! Ama parlamento düzeyinde ‘soykırım’ diyen 20 ülke var. Hollanda’dan Uruguay’a, Belçika’dan Şili’ye dünyanın her yerinde “Ermeniler soykırıma uğradı” diyen ülkeler. Onu geçtim, Türkiye’nin tezleri üzerinden gidersek akademide de durum farklı değil. Google’ın akademi arama motoruna İngilizce “Ermeni Soykırımı” (Armenian Genocide) yazın. Size 10 bin 100 eser çıkarıyor. Ama Türklerin tercih ettiği “1915 Olayları” (1915 Events) deyin. Sonuç 271 makale ve kitap. O yüzden, Papa’nın dediği gibi elbette bu mesele geniş bir biçimde ‘soykırım’ olarak görülüyor. Ancak asıl önemlisi, Papa’nın sözlerinin de çok iyi tasarlanmış olması. Benzer bir yaklaşımı 27 Eylül 2001’de o dönemki Papa 2’nci Jean Paul’ün Ermeni Apostolik Kilisesi Katolikosu II. Karekin ile ortaklaşa yayınladıkları bildiride de gördüm. Orada da “Genelde 20’nci yüzyılın ilk soykırımı olarak tarif edilen” deniliyordu. Ama yine de diplomasi diline gösterilen bu özen tam Beyaz Saray’a has bir durum. O kadar iyi kurulmuş ki cümle … Bir gerçeğe işaret ediyor. Yaygın biçimde öyle olduğuna inanılıyor diyor. Ve doğru.
8) Peki Papa’nın açıklamasından sonra Obama’nın seçenekleri neler?
Bir defa şurası kesin. Obama’nın bu seferki 24 Nisan açıklaması, öncekilere göre daha kapsamlı olacak. 2009’dan beri altı keredir kes-yapıştır bildirileri çıkarıyordu ya Beyaz Saray danışmanları. Bu sene biraz daha fazla çalışmak zorunda kalacaklar. Orada da üç seçenek ortaya çıkıyor. Birincisi yine Meds Yeghern ile devam edebilirler. Türkiye’nin baskıları sonuç verir. Obama, bölgedeki karışıklıkların üzerine bir de soykırım krizi eklemeyi göze alamaz. Daha geniş bir Meds Yeghern açıklaması ile iş geçiştirilir. İkincisi, yine “Meds Yeghern” der. Ama öyle bir der ki, bir tek ‘soykırım’ demediği kalır. Washington’daki Türk Amerikan Dernekleri Asamblesi ATAA’in mütevelli heyeti üyesi de olan avukat Günay Evinch ile konuştum. Bu konunun tartışmasız en önemli uzmanı. Onun bu seçenek için bulduğu benzetme çok çarpıcı. Elma turtası demeden elma turtasının malzemelerini ve tarifini yapmak. Nedir? Soykırım demez. Ama Meds Yeghern deyip yanına eklediği unsurlarla, Birleşmiş Milletler’in 1948’de kabul ettiği “Soykırımı Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi”nde belirtilen, avukat Raphael Lemkin tarafından üretilen ‘soykırım’ı demiş kadar olur. Üçüncüsü de yekten ‘soykırım’ der. Ha öylecene… Çattadanak… Arkasına önüne bir şey eklemeden. Ha Papa gibi… “Yaygın biçimde soykırım olduğu düşünülen” diyerek. Ama sonuçta bildiride kavramı kullanır.
9) Obama ‘soykırım’ dedi diyelim. O zaman ne olur?
Öncelikle Türkiye, soykırım gibi çok ağır bir suçu yüklenmiş olur. Çünkü Obama dedikten sonra karar diğer ülkeler için de bir emsal olur. Ve şimdilik 20 olan soykırımı tanıyan ülke sayısı hızla artar. İkincisi, bazı keskin politik sonuçlar ortaya çıkar. Halihazırda gergin giden Türk-Amerikan ilişkileri krize girer. Türkiye ve Ermenistan arasında 2009’dan beri gerçekleştirilmeye çalışılan normalleşme ise kısa vadede daha zor hale gelir. Ama uzun vadede neler olur? Türkiye de bu eşiğin aşılmasında sonra önümüzdeki dönemde bu meseleye daha farklı yaklaşmaya başlar ve çözüm kolaylaşır mı? Bu görüşü de destekleyenler var. Tabii tartışmalı politik sonuçlardan öte Obama’nın ‘soykırım’ demesi Türkiye açısından bazı kaçınılmaz yasal sonuçlar da doğurur. Nasıl? Bugün Amerika’da Ermeni Soykırımı’nı tanıyan eyaletlerin sayısı 43’e ulaştı. Yerel meclislerinden çıkardıkları yasalarla, valiler üzerinden yaptıkları açıklamalarla, Teksas, Alabama, Wyoming, Iowa, Indiana, Mississippi ve West Virginia dışındaki tüm eyaletlerde 1915 olayları için ‘soykırım’ deniliyor. Ama şimdiye kadar mesele hep sembolik düzeyde kalmıştı. Çünkü Ermeni diasporası soykırım gerekçesiyle Türkiye’den tazminat almak için mahkemeye gittiğinde, yargı her seferinde, bu mesele federal hükümetin uhdesindeki dış politikaya girer, deyip başvuları geri çevirmişti. Bu İncirlik Üssü’nün olduğu arazi gibi yerlere soykırımda el konulduğu iddiasıyla açılan Bakalyan ve Davoyan Davalarında da böyle oldu. Ermeni mirasçıların sigorta şirketlerine açtıkları tazminat davalarında da. Ama Evinch’in de işaret ettiği gibi eğer Obama ‘soykırım’ derse, federal hükümet dış politikada kendine bir pozisyon belirlemiş olur. Ve bu pozisyon, Ermenilerin açıtıkları tazminat davalarının reddedilmesine sebep olan gerekçeyi ortadan kaldırır. Mahkemeler de, Türkiye’ye üst üste tazminat cezaları vermeye başlar. Konu soykırım suçuna girdiğinden, sigorta şirketleri de zamanaşımını gerekçe gösterip tazminat taleplerini reddetme yöntemine başvuramaz. Hayır, sonra dönüp ödedikleri tazminatları Türkiye’ye rücu etmezler. Ama ödedikleri tazminatların karşısına defterlerinde Türkiye’nin soykırım suçunu işlerler.
10) İyi de bir Amerikan mahkemesinin tazminat kararı Türkiye için neden bağlayıcı olsun? Ödemem diyemez mi?
Hayır diyemez. ABD, 1988’de “Soykırımı Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi”ni onayladığından, Amerikan hukuku soykırım suçları konusunda çok hassas. Evinch’in de söylediği, Başkan ‘soykırım’ derse bu konuda müeyyide içeren yasalara da yeşil ışık yakmış olur. Ve mahkemeler, aldıkları tazminat kararlarının sonuna kadar takipçisi olurlar. Türkiye ödemedi mi? O zaman Türkiye Merkez Bankası’nın, devlete ait Ziraat Bankası’nın ABD’deki malvarlıklarına el konulabilir. Hatta Evinch’in söylediği, Türkiye eğer mahkeme kararlarına uymazsa, bir zamanlar İran’a yaptıkları gibi bir gün işi New York’taki JFK Havalimanı’na inen Türk Hava Yolları uçağına el koymaya kadar vardırabilirler. Dahası Türkiye “Mahkeme kararlarına uymuyor” diye damgalanır. Peki saydığım Obama’nın önündeki üç seçenekten hangileri bu sonucu doğurur diye merak ediyorsanız. Sadece soykırım demesi değil. Evinch’e göre soykırım demese bile soykırımı tarif ederek yapacağı bir açıklama da mahkemeleri bu yönde karar almaya sevkedebilir. İşin kritik boyutu da işte bu.
Paylaş