Paylaş
Bu, parlamenter sistemde olduğundan çok daha kesin bir kuraldır.
16 Nisan referandumunda çok az oy farkıyla da olsa kabul edilen metinde bu yönde düzenlemeler yoktu.
Şimdi, siyasi partiler ve seçim kanunlarında yapılacak değişiklikler bunu sağlayacak yönde mi olacak, yoksa kuvvetler ayrılığı sözde mi kalacak?
Önümüzdeki en önemli sorun budur.
YÜZDE 10 BARAJI
Evvela yüzde 10 seçim barajı başkanlık sisteminde ya sıfırlanmalı veya sıfıra yakın bir düzeye indirilmelidir.
12 Eylül darbesinin getirdiği yüzde 10 barajı büyük partileri “aşırı” ödüllendirdiği için iktidarlar tarafından hep muhafaza edildi.
AK Parti de böyle yaptı.
Buradaki ”aşırı” nitelemesi bana ait değildir. AİHM Büyük Dairesi 8 Temmuz 2008 günlü kararında bu nitelemeyi yaptı, barajın indirilmesini kuvvetli ifadelerle tavsiye etti ama ülkenin yetkisi içinde olduğuna karar verdi.
Başkanlık sistemine geçmekte olduğumuza göre, yüksek oranlı bir baraj için siyasi ihtiyaç da hukuki gerekçe de kalmadı.
Çünkü artık “yürütme”yi halkın doğrudan seçtiği cumhurbaşkanı temsil edecek, Meclis’te güvenoyuna ihtiyaç olmayacaktır.
‘YÖNETİMDE İSTİKRAR’
Anayasa’nın 67. maddesindeki “yönetimde istikrar, temsilde adalet” prensibinin “istikrar” tarafı yürütmeyle ilgilidir. Yüzde 10 barajı oylar dağılmasın, bir parti tek başına “hükümet” kursun diye konulmuştu.
Bizim AYM de “yönetimde istikrar” ilkesini parlamenter sistem için tanımlıyor:
“Yönetimde istikrar ilkesi yürütmenin güçlü olmasını sağlayacak biçimde oyları yasama organına yansıtacak yöntemlerdir...” (K:1995/59)
Yürütme artık Meclis’te kurulmayacağına göre, yüksek oranlı barajın hukuki ve siyasi gerekçesi kalmamıştır.
Bu durumda Meclis’te aranacak vasıf “temsilde adalet”tir.
Bu da barajı çok aşağılara çekmekle sağlanabilir.
Eğer Anayasa Mahkemesi “otorite eksenli” bir tavırla içtihat değiştirmezse, barajı yüzde 7’ye çekmek gibi göstermelik bir düzenlemeyi iptal etmesi gerekir.
‘BİZİM MECLİSİMİZ’
Bütün yürütme yetkilerinin başkana verildiği sistemde, Meclis’in iki asli görevi vardır: Kanun yapmak ve denetim yapmak!
Her ikisi de Meclis’te geniş bir yelpazenin temsilini gerektirir.
Bu sadece demokrasi için değil, “aidiyet duygusu” için yani vatanseverlik duyguları açısından da zorunludur.
Meclis “hepimizin” olmalı, hepimiz orada kendimizden bir şeyler görebilmeliyiz.
Milli Mücadele’nin en geniş temsille ve “Meclis’in üstünlüğü” prensibiyle başarıldığını kimse unutmamalıdır.
Vatanseverlik meydan hamasetinden bilgiye ve bilince evrilmelidir.
Fransızlar 2008’de “Balladur Komisyonu”nun tavsiyesiyle yaptıkları anayasa değişikliğinde, parlamentoyu ve yargıyı başkan karşısında güçlendirdiler. Fransızlar sadece başkana odaklanarak ulusal kurumlara yabancılaşmasın diye!
VEKİLLERİ KİM SEÇECEK
Tabii “Güçlü Meclis”in olmazsa olmaz bir şartı da milletvekili adaylarının lider tarafından atamayla değil, partilerin tabanlarındaki önseçimlerle belirlenmesidir. Lider karşısında iradeli olabilmeleri buna bağlıdır.
Burhan Kuzu’nun “sürü psikolojisi” dediği sakim davranışlar artık görülmemelidir.
Meclislerin hakiki “denetim” yapabilmeleri de “aidiyet” duygusu yaratabilmeleri de ancak tabandan seçilerek gelen milletvekilleriyle mümkündür.
Önseçim, parti disiplini ve parti içi demokrasi sorunlarını yeri geldikçe yazacağım. Şimdi şunun altını çizeyim: Bu konular anayasa kadar, sistem kadar önemlidir.
Paylaş