Paylaş
Referandum propagandalarında muhalefet çok gündeme getirmedi ama iktidarın kuvvetle vurguladığı konulardan biri “bağımsız ve tarafsız yargı” kavramı oldu.
Anayasa’nın 9. maddesindeki “bağımsız mahkemeler” kavramına “tarafsız” da eklendi. İyi oldu elbette ama bu mahkemelerin “bağımsız ve tarafsız” olmasının garantisi değildir.
Çünkü mahkemelerin “bağımsız ve tarafsız” olması, HSYK’nın “bağımsız ve tarafsız” olmasıyla mümkündür. Halbuki...
MESELA YARGI
Yeni metinde HSYK’nın “Yüksek” sıfatı nedense kaldırıldı!
13 üyeden 4’ünü artık “partili cumhurbaşkanı” atayacak. Yine onun atadığı adalet bakanı kurulun başkanı olacak, müsteşar da üye...
Diğer üyeleri ise Meclis’teki nitelikli çoğunluk seçecek.
Tamamen siyasi...
Batı’dan benzer örnekler verilebilir ama Batı’da hiçbir siyasi organ, HSYK türü kurullara partisinin ilçe yönetim kurulundaki bir avukatı atamamıştır!
Hiç olmazsa atanacak üyelerin nitelikleri yüksek tutulsaydı, böylece “siyasi tercih” yerine “liyakat” da bir ölçüde güçlendirilseydi.
“Venedik Komisyonu” böyle bir mekanizma ile yargı bağımsızlığının “ciddi tehlikeye” gireceğini belirtiyor. (Paragraf 119)
Genel ifadelerin değil, uygulamayı düzenleyen ayrıntıdaki kuralların önemini görüyor musunuz?
COŞKU VE ENDİŞE
Önerilen sistemin diğer ayrıntılarını burada yazmam mümkün değil, daha önce defalarca yazdım zaten. Bugün yargı örneğini vermemin sebebi, gazetecilerle ilgili olarak ortaya çıkan iddianamelerdir.
Sadece yazılarından ve haberlerinden dolayı ikişer defa müebbet hapis cezaları isteniyor!
Ben hukuk okuduysam, diyorum ki, dosyasında yazı ve haberlerinden başka belge bulunmayan gazeteciler hakkındaki suçlama en geç AİHM’den dönecektir.
Yeni sistem yargı üzerinde siyasi etki kaygısını daha da artıracak niteliktedir.
Böyle teknik ayrıntılar yeterince konuşulmadığı için, yeni sistemi bir kısım vatandaşlarımız büyük bir heyecanla desteklerken, bir kısım vatandaşlarımız da endişeyle karşı çıkıyor.
Yıllardır devam eden kutuplaşmayı daha ne kadar sürdürebiliriz?
ÖZGÜRLÜKÇÜ ANAYASA
Kampanya sürecinde devlet gücünün kullanılması, baskılar yapılması ve önerilen sistemin içeriği gibi sorunlar ne olursa olsun, Türkiye’de birlikte ve barış içinde yaşamak zorundayız.
Eski Başbakan Prof. Ahmet Davutoğlu’nun eleştirilecek yönleri olabilir fakat Konya mitingindeki konuşmasında önemli şeyler söyledi. Şu sözler onundur:
“Birliğimiz, beraberliğimiz daim olsun. 17 Nisan ortak kimliğin, ortak aklın günü olmalıdır. Karar ne olursa olsun başımızın tacıdır, bu karar sürecinde kim ne demiş olursa olsun omuz omuza vermeliyiz. Evet de hayır da diyen bizim kardeşimizdir.”
Hatta Davutoğlu, referandum sonuçları ne olursa olsun, 17 Nisan sonrası için “tamamıyla insan hakları ve özgürlüğe dayalı yeni anayasa” kavramını vurguladı!
Anayasa tartışmalarının devam edeceğini görüyor.
Tartışmalar tabii devam edecek fakat hamasetle değil, siyasi olgunlukla, içerikle ve teknik dille yapılmalıdır.
Sadece bizim değil, dünyanın anayasa tarihine baktığımızda, kabaca İngiltere ve Amerika dışında hemen bütün ülkelerin anayasa tarihinde gerilimler, hatta bazen geriye gidişler vardır. Bugünkü Fransız anayasası “5. Cumhuriyet Anayasası”dır; bütün Fransız tarihinde, John Frears’a göre bu 16. anayasadır.
Fakat bütün anayasaların evrim yönü kuvvetler ayrılığı, denetim ve denge, hukukun üstünlüğü olmuş ve milletler ancak o zaman huzur ve istikrara kavuşmuştur.
Daha iyi bir geleceğin anahtarı bu temel kavramlardır.
Paylaş