Paylaş
Eğer ABD’nin YPG’ye desteğini kesmesi, Rakka operasyonunu da YPG ile değil Türkiye ile yapması bekleniyorsa başarısız demek gerekir.
Fakat böyle bir beklenti, böyle bir ölçü yanlıştı çünkü gerçekçi değildir.
Yaklaşık üç yıldır DAİŞ’e karşı YPG’yi destekleyen ABD’nin bir görüşmeyle fikir değiştirmesi mümkün müydü?
İşte, bizzat Cumhurbaşkanı gazetecilere yaptığı açıklamada bunu kendisi de söylüyor:
“Bırakın terör örgütlerini, gelin terörle mücadeleyi beraber yapalım dedik, maalesef yanaşmadılar.”
Bu durumda “nokta koymak” mı gerekirdi, ilişkileri daha da artırarak başka alanlarda mesela PKK ile mücadele, savunma, teknoloji, ekonomi gibi sahalarda Türkiye için yararlı gelişmeler sağlamaya çalışmak mı? Tabii bu ikincisi...
Erdoğan’ın Washington gezisine başarılı mı diye değil, yararlı mı diye bakmak lazım. Yararlı olduğu bellidir.
İLİŞKİLERİ YPG’YE BAĞLAMAK
ABD ile ilişkilere YPG yüzünden “nokta koymak” Türk-Amerikan ilişkilerini YPG’ye bağlamak olurdu.
PKK’nın ekmeğine bal, kaymak sürerdi. Dünya ve bölge dengelerinde Türkiye’yi Rusya’ya muhtaç bir yalnızlığa iterdi, bu da Türkiye’yi tamamen Üçüncü Dünya’ya çeker, ekonomiyi de çok olumsuz etkilerdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Çin’den ABD’ye uçarken Putin “YPG ile temastayız, silah vermiyoruz” diye açıklamada bulunarak bu yönde bir ince taktik yaptı.
Rusya Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Aleksandr Harçenko yakın bir tarih olan 8 Şubat’ta “PKK ile YPG’yi terör örgütleri olarak görmediklerini” söyledi, bilmem kaçıncı defa.
ABD’nin PKK’ya karşı Türkiye’ye siyasi ve istihbari desteğinin önemini inkâr etmek mümkün mü?
Sorunlar ve ilişkiler o kadar karmaşık ki, bir faktörden dolayı başka faktörleri heba etmek, sorunları büsbütün ağırlaştırırdı.
‘GELECEĞE YÖNELİK İŞLER’
YPG konusunda hiçbir gelişme olmadı fakat Erdoğan’ın şu sözleri önemlidir:
“Sayın Trump’ın ‘Geleceğe yönelik sizlerle iyi işler yapacağız, bu konuda kararlıyız’ biçimindeki ifadesini önemsiyorum.”
Nitekim Trump “Türkiye’nin istediği askeri ekipmanı vereceklerini” canlı yayında söyledi.
YPG’ye verilen silahların Türkiye’ye karşı kullanılmaması, denetlenmesi, Rakka’nın PYD’ye değil yerel halka bırakılması gibi konularda Türkiye’ye sözler verildi.
Erdoğan “Sözler yerine getirilmezse o anda başımızın çaresine bakarız... Suriye konusunda kapımızı çalacaklarına da inanıyorum” diyor.
Verilen sözleri takip etmek için de Ankara-Washington ilişkilerinin yoğun ve sıcak olması, kamu diplomasisinin başarılması gerekir.
Kamu diplomasisi deyince, iktidarın çok önemli bir zaafı var: Akademik ve entelektüel camia ile ilişkilerin kötü olması.
DEMOKRASİ İHTİYACI
Basın özgürlüğünün tam olduğu ABD ve Avrupa’da kamuoylarının oluşmasında, siyasetçilere danışmanlık yapılmasında, makaleler yazılmasında bu kesimler çok etkilidir.
Foreign Policy’de eski Başkan Yardımcısı Biden’in danışmanı Colin Kahl’ın uzun bir yazısı çıktı. Kobani olayları sırasında Erdoğan’ın DAİŞ’e karşı ABD ile hareket etmediğini, ABD’nin de YPG’ye yöneldiğini yazıyor, tek taraflı bir yazı.
Erdoğan buna çok sert tepki gösterdi. Fakat Batı medyasında ve akademyasında Türkiye’yi “Batı’nın müttefiki gibi hareket etmemekle” eleştirenlerin yanında, mukabil makale ve raporlar yazan bir entelektüel ve akademik çevre yok!
AK Parti liberal reformlar yaparken 2010’a kadar vardı ve Türkiye lehine çok etkili olmuşlardı.
O zaman AK Parti de yurtdışından tanınmış aydın ve akademisyenleri davet edip “Muhafazakârlık ve Demokrasi” paneli düzenliyordu.
Bugün böyle panel düzenlese kimleri çağırır?
Demokrasi, Türkiye’nin dünyada dost aydınlar edinmesi için de zorunludur.
Paylaş