Paylaş
Bu acaba iktidar partisinin sadece “seçilmişler”i üstün gören anlayışının bir yansıması mı?
Böyle ise endişelenmek gerekir.
Yeni Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na (HSK) Meclis tarafından seçilecek 7 üyelik için başvuru süresi dün dolduğundan sorun güncel hale geldi.
13 üyeli yeni HSK’nın 6 üyesi yürütme tarafından belirlenecek: Cumhurbaşkanı 4 üye atayacak, Adalet Bakanı kurulun başkanı, müsteşarı da daimi üyesi...
Meclis ise 7 üye seçecek.
Bu atamalarda “siyasi” görüşler mi ağır basacak?...
Yoksa yasama ve yürütmeyle “eşit” değerde ve “yargı bağımsızlığı” ilkesine göre çalışması gereken bir kurulun üyelerini seçme düşüncesi mi?
YARGI EŞİT BİR ERKTİR
Evvela “atanmış” yargıçlardan oluşan yargı, “seçilmişler”den oluşan yasama ve yürütme ile eşit değerde olabilir mi?
Elbette eşit değerdedirler; yargıyla ilgili atamalar genel müdür veya müsteşar ataması gibi görülemez.
Yargı erkinin yasama ve yürütme kadar “yüksek” bir erk, dolayısıyla “eşit” olduğu konusunda bana inanmayanlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanan Prof. Yusuf Şevki Hakyemez’in “Egemenlik Kavramı” adlı akademik kitabına baksınlar: Egemenlik üç erkten, yasama, yürütme ve yargı erklerinden oluşur; bunlar eşittir, aralarında sadece görev ve yetki farkı vardır.
Mesleki liyakat ve tarafsızlık güveni vermesi gibi ölçülerle değil de “bizden olsun” ölçüsüzlüğüyle atamalar yapılırsa, adalete güven büsbütün tahrip edilir, ülke bundan çok zarar görür.
MERSİN’E, TERSİNE
Bu tecrübeler yaşandığı için, çağımızda artık yargı atamaları mutlaka yargının bağımsız ve tarafsız olması ilkesi baş tacı edilerek yapılıyor.
1958 tarihli Fransız Anayasası’nda yargı atamaları yapan kurulun başkanı “partili cumhurbaşkanı” idi. “Partili” Adalet Bakanı da başkan yardımcısıydı.
Ben literatürde bunların siyasi atamalar yaptığına dair önemli şikâyetler görmedim.
Fakat buna rağmen, 2008’de anayasayı değiştirdiler. Siyasi bir şahsiyet olan cumhurbaşkanı da adalet bakanı da kuruldan çıkarıldı. Yerlerine Yargıtay başkanı ve Yargıtay başsavcısı getirildi. (Madde 64)
Çünkü “yüksek” düzeyli Balladur Komisyonu’nun raporunda “Fransız halkının adalete güvenini artırmak için” buna ihtiyaç olduğu belirtilmişti.
Dahası, Balladur Raporu’nda, cumhurbaşkanının siyasette temel faktör haline gelmesi yüzünden parlamentonun kamuoyunda öneminin azaldığı belirtiliyordu. 2008 reformu ile parlamentonun da yetkileri artırıldı.
Biz ise gelişmiş hukuk devletlerindeki bu genel eğilimin tersine gidiyoruz.
Balladur Raporu’nu bütün iktidar hukukçularına tavsiye ederim.
TARİHİ SORUMLULUK
Hiç olmazsa çıkarılacak “uyum yasaları” ile bu sakıncalar bir ölçüde de olsa hafifletilebilir.
Seçim barajının sıfıra yakın düzeye çekilmesi gibi...
HSK’ya atanacak hâkimlerde hangi liyakat kıstaslarının aranacağının ayrıntılı bir tüzük halinde önceden ilan edilmesi gibi.
2010 yılındaki anayasa değişikliğinde HSYK için “seçim” modeli önerildiğinde, ben buna karşı çıkarak, “kıdem, liyakat, performans, akademik kariyer gibi kıstaslara göre bilgisayarla belirlenmesini” savunmuştum. (Milliyet, 25 Mart 2010)
Şimdi, tarih ve kamuoyu önünde açık çağrıda bulunuyorum: HSK için aday belirleyecek olan Meclis Komisyonu hangi ölçülere göre eleme yapacağını ayrıntılı bir içtüzük halinde kamuoyuna açıklamalıdır!
Siyasi keyfiliği önlemek için bu zorunludur.
AK Parti içindeki hukukçular ve yeni sistemi destekleyen MHP bu konuda tarihi sorumluluk altındadır.
ZORUNLU BİR EK: Yazıma bir ek yazma ihtiyacını duyuyorum. Bazı okurlarım, yasamanın yaptığı kanunu uygulamak zorunda olan yargı, yasamayla eşit olabilir mi diye soruyor. Bazı okurlarım da Türkiye’de erklerin eşit olmadığını, en üstün durumda yürütmenin bulunduğunu belirtiyor.
Yargı yasamanın kanunlarını uygulamak zorundadır fakat yasama anayasaya aykırı kanun çıkarırsa Anayasa Mahkemesi bunu iptal eder ama Anayasa Mahkemesi kanun çıkaramaz, kanun koyucu gibi karar veremez. Ayrıca, yasama organı çıkardığı kanunları yorumlayamaz, bu yorumu yargı yapar. Yasama organı, en alt kademedeki bir mahkemenin kararını değiştiremez, iptal edemez, geçersiz sayamaz.
Denetim ve dengeyi görüyor musunuz? Amerika’da yürütme karşısında yargının durumunu görüyoruz, değil mi?
Erklerin eşitliği ve birbirini dengeleyip denetlemesi hukuk devletinin temel felsefesidir.
Türkiye’de ise fiiliyatta maalesef yürütme yasamadan da yargıdan da üstündür!
Paylaş