Diğer yanda, Barzani bağımsızlık kavramını artık sıkça kullanıyor, Türkiye bu konuda sessiz duruyor.
Cumhuriyet’i kuranların “bir gün ortaya çıkacak” diye endişeyle zihinlerinde taşıdıkları bir sorundur Kürt meselesi; otuz yıldır gündemde.
AMERİKA FAKTÖRÜ
Türkiye’nin Fırat Kalkanı harekâtı son derece isabetlidir. PKK’nın Suriye kolu PYD’nin elindeki Kobani ile Azez’i birleştirerek Türkiye’yi güneyden kuşatmasını Fırat Kalkanı önledi.
Öyle bir durumda PKK çok güçlenir, Türkiye’nin de Arap dünyasıyla irtibatı kesilirdi.
Bunu önleyen Fırat Kalkanı harekâtının şehitlerine ve askerlerine şükran borcumuz vardır. Şimdi, Türkiye El Bab’dan sonra ABD ile işbirliği halinde daha güneydeki Rakka’ya operasyon yapmak istiyor fakat son anda değişmezse ABD bu operasyonu PYD ile yapacak gibi görünüyor, zırhlı araç vermeye de devam ediyor! Bu bir...
RUSYA FAKTÖRÜ
İkincisi, Türkiye halen PYD’nin elinde bulunan Menbiç’i terörden temizlemek istiyor. Dün Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu
Büyük hukukçu İmam-ı Azam Ebu Hanife gibi bir din büyüğünü bile hapse atmışlar, kırbaçlamışlardı. Bunu yapanlar “kâfirler” değildi, Müslüman zalim hükümdarlardı. Abbasi halifelerinden Mansur’du. Anlatırken babamın gözleri yaşarırdı.
Hele Kerbela faciasını ağlayarak anlatırdı.
Zulme karşı olmak, mazlumun yanında yer almak gibi yüksek adalet duyguları bakımından çok etkili örneklerdir bunlar.
Fakat...
Sağıyla soluyla bütün totaliter rejimler iflas etmiş, demokrasi ve piyasa ekonomisinin doğru olduğu kendiliğinden ispatlanmıştı.
Arap Baharı, bu iyimserliği büsbütün artırmıştı; “Müslüman demokrasi” kavramları yaygınlaşmıştı.
Fakat bu iyimserlik fazla sürmedi. Arap Baharı’nın çıkarabildiği tek demokrasi Tunus oldu. Onun dışında Arap Baharı’nın altından kanlı mezhep ve kimlik katliamları, Mısır’daki gibi askeri rejimler çıktı.
“Popülist, yabancı düşmanı ve ırkçı söylemler insanların kaybolmuşluk duygusuna hitap ediyor ve dar görüşlü politikacılar bu duyguları sömürüyor. Ancak bu kısa vadeli siyasi kazanımlar uzun vadede dünyayı daha güvensiz ve kaotik hale getirecek.”
Kalın’ın daha önceki bir yazısından aldığım şu satırlar “popülizm”in temelindeki zihniyeti tanımlıyor:
“Karmaşık sorunları tek bir nedene indirgemek ve bir grup insanı yaftalamak kısa vadeli siyasi kazançlar getirebilir, ancak uzun vadeli çözümler sunmaz.”
Çok doğru, temel zihniyet problemi, karmaşık sorunları tek sebebe bağlamak...
Sayın Kalın bu yazılarında haklı olarak Batılı politikacıları eleştiriyor fakat bizde de çok yaygın olduğu besbellidir.
BİLGİSİZLİĞİN HÂKİMİYETİ
Popülizm çağın sorunu haline geldiği için bir süredir ben de “popülizm”i eleştiriyorum.
Ünlü Foreign Affairs dergisinde Tom Nichols’un
Bu lafı eden Şevki Yılmaz esrarengiz güçlerin “Turgut Özal’ı da şehit ettiğini” söyleyip duruyor. Halbuki Milli Görüş’ün ateşli propaganda elemanı iken, “ÖZAL mı papaz, papaz mı ÖZAL?” diye bas bas bağırırdı; bir fahri doktora törenindeki Özal’ın akademik kıyafetli fotoğrafını göstererek!
Merhum Özal vefat ettikten sonra da hakaretlerini sürdürdü. Özal Ailesi’nin açtığı dava sonunda bu adam 15 Nisan 1998 gününde 21. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından “Turgut Özal’ın manevi hatırasına hakaretten” tazminata mahkûm edildi.
Bu adamı ben önemsemem fakat dinin siyasette istismar edilmesi çok önemli bir konudur.
HADİS UYDURMAK, ÇARPITMAK
Dinin siyasette istismar edilmesi, Sıffin Savaşı’nda, Hz. Ali’ye karşı mızrakların ucuna Kuran sayfalarının takılmasından beri Müslümanlara musallat olan beşeri bir hastalıktır.
Peygamberimiz söylemiş gibi siyasi amaçlarla hadisler de uydurulmuştu.
Hz. Peygamber’in 16 Nisan referandumu hakkında bir hadisi olamaz.
Muhtemelen ilgisiz bir hadis, bağlamından kopartılıp 16 Nisan referandumuna yakıştırılarak tahrif ediliyordur.
Dün kuralsızlık ve suç oranlarındaki patlamayı yazmıştım, iki yorum çok dikkatimi çekti.
Bir okura göre bütün suç AK Parti iktidarınındı, fakat ben korkumdan bunu yazamıyordum “lafı eveleyip geveliyor”dum.
Öbür okura göre Türkiye’de “maddi ve manevi alanda büyük gelişme” vardı fakat “eski Türkiye’nin efendileri” bundan rahatsız oluyorlar, böyle kuralsızlık ve suç oranları falan gibi konuları yazıyorlardı.
Çok faktörlü bir sosyolojik sorunu siyasete indirgiyor bu yorumlar.
SOSYOLOJİK SORUN
Geleneksel toplumlar sık dokuludur. Köy ve mahalle bizi yalnız bırakmaz, “ayıp” çok önemli bir sosyal kontroldür...
Fakat şehirlere göç toplumsal dokuları gevşetir, hatta ortadan kalkmasına yol açar. Kuralsızlık ve suç patlaması yaşanır.
Bunu İngiliz Dickens’ın, Fransız Balzac’ın, Rus Dostoyevski’nin eserlerinde de görürüz.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından geniş çaplı gözaltı ve tutuklamalar yapılması eşyanın tabiatına uygundu. Fakat hükümet duruma hâkim olduktan sonra, “kuru” ile “yaş”ı ayırmada idarenin ve yargının özenli davranması gerekirdi. Bu özen halen görülmüyor.
Fakat cezaevlerinin dolup taşması, 2015 Temmuz’undaki darbe girişiminden önce de ciddi bir sorundu.
2014 sonunda hükümlü ve tutuklu sayısı tam 158.817’ye ulaşarak 160 bine yaklaşmıştı. Halbuki bu sayı 1994 yılında yaklaşık 40 bindi, 2010 yılında yaklaşık 50 bindi!
KAVGALI TOPLUM
Geçen on, on beş yıl içinde kadına karşı şiddet, cinsel istismar ve suça itilen çocuklar konusunda tam bir “patlama” yaşandı.
Şu bir tek örnek bile vahameti göstermeye yeter: Çocuğa yönelik cinsel istismar suçundan dolayı açılan dava sayısı 2006 yılında 2.164 iken, 2015 yılında korkunç bir artışla 16.917’ye fırladı.
Polise ve yargıya intikal etmeyen vakaları bilmiyoruz tabii.
En yüksek artış görülen suçlardan birinin hırsızlık olması ister istemez ekonomiyi düşündürüyor.
PKK Türkiye’nin güçlenmesini ister mi? Öyleyse ‘Evet’ demek Türkiye’yi güçlendirecektir...
Başkanlık sisteminin Türkiye’yi böleceği iddia ediliyor, öyle olsaydı, PKK da ‘Evet’ demez miydi?
‘Hayır’ diyen vatandaşlarımız başımın üstünde ama bilsinler ki ‘Hayır’ demekle PKK, FETÖ çizgisine düşmüş oluyorlar...
Falan...