Taha Akyol

İki eğilim

9 Nisan 2018
TÜRKİYE halkının yüzde 35’i “hiçbir zaman kitap okumam” diyor ama yine de her konuda kanaatleri vardır; hem de keskin...

Yüzde 64’ümüz “hiçbir zaman” konser, tiyatro veya operaya gitmiyor. Sinemaya bile gitmeyenlerin oranı yüzde 44!

Arkadaşımız Banu Tuna’nın Hürriyet Pazar’daki haberinden aldım İPSOS’un bu bulgularını.

Kabaca nüfusumuzun yüzde 40 gibi vahim derecede yüksek bir bölümü eskiden beri alıştıklarının dışında farklı fikirlerle, değişik anlayış ve tarzlarla, yeni zevk ve estetiklerle tanışmadan sürekli bir ‘rutin’ içinde yaşayıp gidiyorlar.

Tabii ‘farklı olan’ın ihtiyaç duyacağı özgürlüklere de ihtiyaç duymuyorlar. Kendi yaşantılarına dokunulmazsa, hele biraz iş güç de gelişirse bu memnun olmaya yetiyor.

KÜLTÜREL GETTOLAR

Gelişmiş ülkelerde de böyle kesimler vardır ama bizde fazla... Bunun sonuçları BM insani gelişme indekslerinde de görülüyor.

Yüzde 83’ümüz her gün TV izliyor, yüzde 87’imiz her gün internete giriyor.

Bu çok iyi, rutinleşmiş hayatlar için elbette yeni pencerelerdir. Ayrı kültürel gettolara bölünmüş toplumumuzda TV ve internet her gettoya girerek bir iletişim sağlıyor. Fakat...

Yazının Devamını Oku

Faiz iner mi?

7 Nisan 2018
YİNE döviz, faiz ve enflasyon birlikte yükseliyor. Elbette bunu durdurmak için çareler düşünülüyor, araştırılıyor.

TL en çok değer kaybeden paralar arasında olduğundan enflasyonumuz da yüksek.

İktisatçılar ve hükümet çözüm için önerilerini yazıyorlar, söylüyorlar.

Ben ise tarihe bakacağım.

OSMANLI’DA FAİZ

Evvela Osmanlı’da faiz vardı, hem de şeyhülislam fetvasıyla... Dahası Osmanlı’daki faiz oranları kapitalist Avrupa’dan iki kat, bazen üç kat daha yüksekti.

Merhum Halil İnalcık, 15. yüzyılda, yani imparatorluğun askeri ve siyasi olarak en güçlü döneminde, mesela Bursa’da sarraf Abdurrahman’ın 199 bin akça (Osmanlı parası) tutan servetinin 127 bin akçasını faize vererek işletmesini örnek olarak zikreder.

Faiz resmen yüzde 10-12 civarındaydı, bazen yüzde 15 oluyordu. Avrupa’da bunun yarısı hatta bazen yüzde 4-5 civarındaydı.

Çünkü Avrupa’da sermaye birikimi yüksekti, böylece sermayenin fiyatı da düşüktü.

Yazının Devamını Oku

Enerji savaşları

6 Nisan 2018
TÜRKİYE 2016 yılında enerji ithalatına 27 milyar dolar ödemişti, 2017’de bu 37 milyar dolara çıktı. Hem iç tüketimimiz, hem dolar fiyatları arttığı için fatura yıldan yıla böyle kabarıyor.

TL’nin değer kaybetmesi iç fiyatları yükseltiyor bu da hem maliyetleri hem enflasyonu artırıyor.

Uzmanlar Türkiye’nin artan enerji ihtiyacını karşılamak için önümüzdeki on yılda ‘en az’ 120 milyar dolar yatırım yapması gerektiğini söylüyor. Dünya ölçeğinde küçük fakat bizim için önemli bir miktar. İster istemez ortaklar, kredi ve finans kaynakları bulmak gerekiyor.

PETROLDEN ENERJİYE

Dahası dünyada da enerji tüketimi hızla artıyor. Enerji uzmanı diplomat Necdet Pamir’e göre, 20 yılda küresel boyutlu ekonomik bir bunalım olmazsa, dünya genel enerji talebinde yüzde 50 artma bekleniyor.

İster istemez bütün ülkelerin, hele de ‘büyük güçler’in stratejilerinde artık ‘enerji’ birinci önceliktir.

Dikkat ederseniz ‘petrol’ demiyorum, daha geniş bir kavram olan ‘enerji’den bahsediyorum.

20. yüzyıl petrol egemenliğinde geçti. Churchill’in “Bir damla kan, bir damla petrol” sözü meşhurdur.

Ortadoğu birinci derecede öncelikliydi. İngiliz Avam Kamarası’nda

Yazının Devamını Oku

Başbakan ne diyor?

5 Nisan 2018
BAŞBAKAN Binali Yıldırım’ın yurt dışına gönderilecek burslu öğrencilerle ilgili konuşmasını baştan sona dinledim.

Sayın Yıldırım’ın kimseye hakaret etmeyen, farklı hassasiyetleri kaşımaktan sakınan, zaman zaman espri yapan üslubu elbette saygıyı hak ediyor.

Dünkü konuşmasında Atatürk’e referans yaptı ve o sözleri heyecanlı alkışlarla karşılandı. Nurettin Topçu ve Necip Fazıl’dan bahsettiği gibi Ahmet Taner Kışlalı’dan ve İslami çevrelerde tepki görmüş felsefeci Cemil Sena’dan da bahsetti. Besteci Ahmet Adnan Saygun, solcu yazar Sabahattin Ali ve matematikçi Cahit Arf’ı da andı.

Belli ki ideolojik ayırımcılıktan sakınmak için isimler özenle seçilmiş.

AK PARTİ ZAMANINDA

Yazının Devamını Oku

Rusya ile dostluk

4 Nisan 2018
Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler, adı konulmadan ‘stratejik ortaklık’ düzeyine doğru gidiyor.

Bunun bir örneği Rusya’dan alacağımız S-400 füze savunma sistemidir.

Rusya hava sahasını açtığı için Türkiye Afrin harekâtını yapıyor.

Enerji alanında ilişkilerimiz hızla gelişiyor.

Enerji diplomasisi uzmanı Mehmet Öğütçü, CNN Türk’te Ahu Özyurt’a, Türkiye ile Rusya arasındaki bu ilişkilerin “Cumhuriyet’in ilk dönemindeki ilişkilere benzediğini” söyledi.

Yazının Devamını Oku

Tarihle aldanmak

3 Nisan 2018
TARİHİ yanlış yahut yanlı okuyarak ya da hiç okumayıp tasavvur ederek kendimizi aldatmak hoşumuza gidiyor.

Demokrasi kültürümüzün zayıf olmasının önemli sebeplerinden biri, tarihimizdeki demokrasi faktörünün iyi bilinmemesidir. Bu yüzden demokratik değerler derinlik kazanamıyor, yüzeysel kalıyor; siyasi güç karşısında, her devirde, yargı bile eğiliyor.

Milli irade, milli hâkimiyet, kuvvetler ayrılığı, meclis, basın hürriyeti gibi kavramların kültürümüze Namık Kemal ve sonra da Meşrutiyet’le girmiş olması bir kenara...

Milli Mücadele’yi zafere ulaştıran Birinci Meclis hakkında bile yeterli düzeyde bir fikrimiz yok.

BİRİNCİ MECLİS

Birinci Meclis genelde sadece ‘İstiklal Savaşı’ndaki Meclis’ diye bilinir.

Birinci Meclis’in demokratik ve temsilî yönü yeterince bilinmiyor.

Dünkü yazımda, Mersin Mebusu Selahattin (Köseoğlu) Bey’in Birinci Meclis’te kuvvetler ayrılığını savunan konuşmasından bahsetmiştim. Bazı okurlarım bu konuda kitap tavsiye etmemi istediler. Tarihçi Ahmet Demirel’in “Selahattin Köseoğlu’nun Milli Mücadele Hatıraları”nı okuyabilirler. (İletişim Yay.)

Benim

Yazının Devamını Oku

Değişmeyen şikâyet

2 Nisan 2018
DEMOKRASİ tarihimizde yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına güvenilen dönemler kısa ve istisnai, fakat baskı altında olmasından, taraflı davranmasından şikâyet edilen dönemler neredeyse süreklidir.

Sadece şikâyetin tarafları dönemlere göre değişiyor.

AK Parti vesayet yargısından yakınarak iktidara geldi, yakınmalarında haklıydı.

Haklı olduğu nereden belli?

Mesela Venedik Komisyonu raporlarından belli. Açılan parti kapatma davasında AK Parti kendini Venedik Komisyonu’nun raporlarına referans yaparak savunmuştu.

Bugün aynı Venedik Komisyonu, yeni sistemde kuvvetler ayrığının zayıfladığını, bu yüzden parlamentonun ve yargının denetim azaldığını, yargı bağımsızlığının yeni HSK ile “ciddi surette tehlikeye girdiğini” yazıyor.
Değişen ne? Sadece taraflar.

DÜNDEN BUGÜNE

Bugün AK Partililer yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı gibi ilkeler açısından tek parti dönemini rahatça eleştirebilir, fakat bu açılardan eleştirmiyorlar, muhafazakâr hassasiyetleri diri tutmayı sağlayacak açılardan eleştiriyorlar.

Yazının Devamını Oku

Trump ne diyor?

31 Mart 2018
ABD Başkanı Trump’ın en kısa sürede Suriye’den çekileceklerini söylemesi hem ciddi hem gayriciddidir.

Gayriciddidir çünkü İran’ın Doğu Akdeniz’e uzanan nüfuzunu engellemek Amerika’nın temel stratejilerinden biridir. Trump kabinesi de askerlerle doludur.

Obama, hızla Irak’tan çekilip İran’a fırsat verdiği için eleştirilmiyor mu?

Trump’ın sözleri aynı zamanda ciddidir. Amerika uzun vadede Ortadoğu’daki angajmanlarını azaltarak ‘Hint-Pasifik Bölgesi’ne odaklanmak istiyor.

Trump her zamanki popülist ilgi çekme tutkusuyla kısa ve uzun vadeleri karıştırmış olsa gerek. Mesele Türkiye için de son derece önemlidir.

ÜÇ DEV ÜLKE

Önce, Prof. Güven Sak’tan aldığım, üç ülkenin Gayrisafi Yurtiçi Hasılası’nın gelişimini gösteren şu grafiğe bakalım:

Amerikan ekonomisi normal seyrinde büyüyor, 2016 yılında cari fiyatlarla 18 trilyon doları geçmiş. Çin ise hızla büyüyor, 2016 yılında 11 trilyon doları aşmış.

Yazının Devamını Oku