Paylaş
67. yıldönümündeyiz.
En korkunç siyasi hastalığımız olan kutuplaşma maalesef tarihe bakışımıza da hükmediyor. Tarihimizin bütün önemli kişi ve olayları gibi 14 Mayıs’a ve Demokrat Parti’ye bakışımız da kutuplaşmıştır.
Bir kesim için 1950 yani hür seçimler karşı devrimdir! Hatta “karşı devrim” şablonunu 1938 yılının 10 Kasım’ında başlatanlar bile var.
Demokrat Parti döneminde ezanın asli diliyle okunmasının serbest bırakılması, din öğretimi üzerindeki yasakların kalkması bazılarınca “irticaya taviz”dir!
Öbür tarafın şablonuna göre ise Demokrat Parti’nin hiç önemli hataları olmadı, İsmet Paşa darbeyi kışkırttı, asker darbe yaptı, idam sehpaları kuruldu...
TEK PARTİ DÖNEMİ
Tarihin hiçbir dönemi böyle birkaç olayla basite indirgenemez. Demokrasiyi siyasi modernleşmenin bir gereği olarak göreceksek, ilk defa 1950’de ülkemizde serbest seçimlerin yapılması elbette son derece pozitif bir gelişmedir.
Tek Parti artık sürdürülemezdi üstelik!
“Aydınlanma” olarak nitelenen Tek Parti devrinde yetişmiş aydınların büyük çoğunluğu Tek Parti’ye karşı özgürlük talepleriyle DP’yi destekliyordu.
Okumuşlar okudukları okulu kimin yaptığına bakmaz çünkü.
Ayrıca daha 1930’larda bile Şevket Süreyya’nın deyişiyle ekonomide “çarklar boşlukta dönmeye” başlamıştı.
Bütün “denetimsiz ve dengesiz” rejimler gibi Tek Parti döneminde halkı canından bezdiren ağır baskılar yaşanmıştı. Aynı sebepten yolsuzluklar son derece artmıştı.
Esas belirleyici olan bu gibi faktörlere bakmadan meseleyi “irtica” şablonuna indirgemenin nasıl şablon olduğunu izaha gerek var mı?
Menderes döneminde eğitim yaygınlaştığı gibi dört yeni üniversite açılmıştı üstelik.
DEMOKRAT PARTİ
Aynı kutuplaşmanın yarattığı öbür “şablon”da ise demokrasiye geçişte İsmet Paşa’nın önemli rolü görülmez. Halbuki merhum Aydın Menderes de, İsmet Paşa’nın 1947’deki “12 Temmuz Beyannamesi”yle partisiz bir cumhurbaşkanı gibi davranarak 1950’deki dürüst seçimlerin önünü açtığını anlatmıştır.
Bu tarafın görmediği hususlardan biri de Demokrat Parti’nin 1950-1954 arasındaki o döneme göre özgürlükçü politikalarını bırakıp izleyen yıllarda baskı politikasına yönelmesidir. Basın, üniversite ve yargı üzerine ağır baskılar yaptı. Artık okumuşlar DP’ye karşıydı.
Gerilim tırmandı. Partiler üstü durması gereken Cumhurbaşkanı Bayar gerilimi yatıştırmaya çalışmadı.
Tek Parti devrindeki “kuvvetler birliği” anlayışıyla yetişmiş olan Celal Bayar ve hatta Menderes’in hiçbir konuşmasında “kuvvetler ayrılığı” savunusu yoktur!
Hatta 1937’de “parti devleti” tarafından anayasaya konulan 6 Ok’u partide muhafaza edip anayasadan çıkarmayı İsmet Paşa 1950 seçimlerinde vaat etmişti...
Fakat iktidara gelen Demokrat Parti anayasa değişikliğini düşünmedi.
1961 Anayasası’yla 6 Ok anayasadan çıkarıldı.
ZAMANI GELMEDİ Mİ?
Bu çok kısa dokunmalar, tarihin ne kadar karmaşık olduğunu, ak-kara şablonuna indirgenemeyeceğini göstermeye yeter sanırım.
Ama maalesef partizanlık, kutuplaşma, siyasi bağnazlık, ideolojik önyargı, analitik düşünce yokluğu, ne derseniz, işte bu hastalığımız bizi mahallelere hapsediyor, mahalle kavgasının tiryakileriyiz adeta. Seviyoruz!
Siyasi metinlere bakınız, öfkeli ve kutuplaştırıcı dil bütün dönemlerimizde egemendir!
Bu yüzden müzakere, uzlaşma, hatta hukukun üstünlüğü gibi değerler yeterince gelişemiyor.
Siyasi olgunluk zamanı çoktan gelmedi mi? Tarihe analitik gözle bakma ve dersler çıkarma zamanı çoktan gelmedi mi?
Paylaş