Paylaş
İnsanlarımızın kahir çoğunluğu huzurlu güvenli sakin ve mutlu bir hayat sürmek istiyorlar.
Siyasetten de beklentileri bu.
Ancak bizim memleketimizde nedense bu makul ortam bir türlü gerçekleşemiyor.
Siyasetçiler bambaşka saiklerle politika yapıyorlar.
An itibarıyla hepimiz yüksek gerilim hattının üzerinde yaşar hale geldik.
Siyasi partilerimiz bitmeyen bir enerji ile karşılıklı el yükseltiyor.
Üstelik giderek tırmandırdıkları süreç memleketi bir Orta Doğu ülkesi haline getirmek üzere.
Bu gelişmeler hayra alamet değil ve çok vahim yerlere gidiyoruz.
İktidar çekişmesi adeta Amerikan filmlerinin bilindik bir sahnesini andırıyor.
“Çılgın gençler geniş bir pistte bir araya gelirler. Bir uçta bir araba, diğer uçta ötekisi, birbirlerinin üzerine sürerler. Son anda korkup dümeni kıran kaybeder. İki taraf da gözü pek çıkar ve gaz pedalından ayaklarını çekmezlerse arabalar burun buruna birbirine girer ve iki ölümlü kaza meydana gelir.”
Son yaşanan muhalefet çağrısında, ilave olarak ticaret de öldürülmeye çalışılıyor.
Muhalefet, “ekonomiden gelen gücümüzü göstereceğiz” diyerek boykot çağrıları yapıyor.
Neticede en büyük zararı esnaf kesimi görüyor.
Yanı sıra; sanayi kuruluşları, ortak yapısı yüzünden hedef gösteriliyor.
Sap ve saman birbirine karıştırılıyor.
Örneğin bazı yabancı otomobil markalarına, Türkiye distribütörü yüzünden kendinden menkul gerekçeler oluşturup boykot çağrıları yapılıyor.
Bu sorumsuz tutumlar yüzlerce bayi ve binlerce çalışanın ekonomisine olumsuz yansıyor.
Beri yandan, İktidar da yatıştırıcı olacağı yerde soruşturmalar ve tutuklamalarla mukabelede bulunuyor.
Tüm bunlar toplumsal yarılmayı tetikliyor, kutuplaşma derinleşiyor.
Bir arada yaşama durumunda olan ülke insanı, kimsenin kazanmasının mümkün olamayacağı bir çatışmaya sürükleniyor.
Tarihsel tecrübelerden biliniyor ki birkaç adım sonrası şiddetin yeşereceği, ekonominin tahrip, iç barışın ve huzurun yok olacağı, giderek Cumhuriyet’in ve demokratik ortamın onulmaz yaralanacağı bir Türkiye’dir.
Gerek iktidar gerekse muhalefet bu çıplak gerçeği idrak edemeyecek kadar öngörüsüz olamaz.
Sürecin bu anında başlangıç insiyatifi devleti yönetenlere düşer.
Tıpkı “Devlet Baba” gibi, ondan beklenen sorumlu tutumuyla siyasi iktidar tüm vatandaşlarını anlamaya çalışarak ve eksiksiz kucaklayarak yepyeni bir sahife açmalıdır.
İş işten geçmeden bu basireti gösterme durumundadır.
Milyonlar “hak hukuk adalet” diyerek kendilerince haklı taleplerini seslendirirken, onlara kulak vermeyi denemeli ve duyarsız kalınmamalıdır.
Bu aşama rasyonel, soğukkanlı, akıllı ve yumuşatıcı kararların uygulamaya sokulma zamanıdır.
Tansiyon, bir kararsızlık yaşanmadan acil düşürülmelidir.
Paylaş