Kasaba lezzetleri

EGE’nin kasabalarında bir başka türlü hayat vardır.

Haberin Devamı

 

Mesela bir cumartesi sabahı Ödemiş’e gidebilirsiniz.

Sizi Türkiye’nin belki de en renkli pazarı bekliyordur.

Sebze-meyve çeşitliliği ne denli bereketli topraklara sahip olduğunuzu hissettirirken, el işlemeli örtülerden tülbentlere, evlerde imal edilmiş ürünlerin otantik güzelliği ile hayranlığınız doruğa çıkar.

Erken saatlerde meşhur Töngül pidesini, Birgi ve Bozdağ turundan sonra dönüşe yakın Hurşit ya da Dostol’da Ödemiş köftesini taam edebilirsiniz.

Diğer bir yer, mesela Aydın’ın Dalama beldesi olabilir.

İzmir’den 1.5 saatlik bir yolculukla Dalama’ya ulaştığınızda sabah vakti başlamış kuyu tandır ziyafetine dahil olursunuz.

Küçük çarşısında çok sayıda sokak mekânında kuzu tandırlar gözünüzün önünde satırla parçalanarak servis edilir.

Haberin Devamı

Hani özellikle ocak ayında bir başka mutluluğa ortak olmak istiyorsanız Karaburun’a gidebilirsiniz.

Karaburun bu aylarda nergis demektir.

Bize göre dünyanın en güzel çiçeğidir nergis...

O naif hali, muhteşem sarı rengi, tabii ki olağanüstü kokusu ile esasında İzmir’in simge çiçeğidir.

Karaburun’a gidince, hele kefal mevsimi ise, kıyı restoranlarda takoz tava kefali yemeden gelmek olmaz.

Diyelim canınız pide çekti…
Aydın’ın her kasabası bu konuda fenomendir.

Ama özellikle tavsiyemiz Koçarlı ve Bozdoğan’dır.

Koçarlı’da Şafak Pide, Bozdoğan’da Mikado, 100 küsur kilometrelik yolun cefasını kat kat geri ödeyecek bir lezzet bombardımanı sunacaktır.

Diyelim çok uzaklara gitmek istemediniz…
O halde Ürkmez’de Ciğerci Ali Cengiz’e rotayı çevirebilirsiniz.

Bu sayede Adana ve Tarsus mutfağının lezzetleri ile birlikte o efsane ciğeri tatma imkânına kavuşursunuz.

“Eforum yerinde, biraz uzağa gidebilirim” diyorsanız, Edremit’i tavsiye ederiz.

Ege’nin sahil kasabaları kış vakti bir başka keyifli olur.

Burada sizi bekleyen ödül, tarihi Cumhuriyet Lokantası’dır.

Bu mekânda kapuska da bir farklıdır, işkembeli nohut da...
Hani pergelin bir ucuna İzmir’i koyup, şöyle 250-300 kilometreye çıkartırsak, hiç şüphesiz anlatacaklarımız bitmez.

Haberin Devamı

İçimizdeki seyahat ateşini canlı tutalım.
İyi ki Ege’de yaşıyoruz.

Kasaba lezzetleri

///

Giresun granitleri

İZMİR kent kimliğinde Alsancak Kordon tüm dünyanın görsel hafızasına etiketlenmiş bir tarihi mirastı.

Ancak pragmatist zihniyet neyi kaybettirdiğinin bilincinde olmadan orantısız gerekçelerle bu güzelliği tarumar etti.

Anımsıyorsanız, Cumhuriyet Meydanı ile İzmir Limanı arasındaki kıyı boyu 1997 yılında altı şeritli yol yapılması amacıyla denizden 150 metre dolduruldu.

1999’da bölgenin sit alanı ilan edilmesiyle dolgu çalışmaları mahkeme kararıyla durdurulduğunda artık çok geçti.

Aynı yıl başkan seçilen Ahmet Piriştina, kıyı dolgusunu yeşil alan olarak düzenlemeye karar verdi.

Haberin Devamı

Bu tercih tabi ki kaybedileni geri getirmiyordu ama netice itibariyle kadim kente saygısızlık sembolü bir yeşil alan, kötünün iyisi anlamında kazandırılmış olacaktı.

Dolgu alanı yeni haliyle 15 Haziran 2000’de halka açıldı.

Projede tek şeritli bir yol yapılması planlanmıştı.

Yolun zemininin asfalt olmaması iyi fikirdi.
Nitekim, taşla kaplama kararı alındı.

Başkan Piriştina, mahkeme sürecinin menfi çıkma ihtimaline karşı, boşa masraf yapmamak için Giresun Belediyesi’nden hurdaya çıkartılmış granit taşları bedelsiz alarak Kordon yolunda kullandı.

Neticede bugünlere kadar uzanan herkesin malumu bir ıstıraplı yol böbrek taşı düşürten, tökezleten halleriyle nerede ise kaderimiz haline geldi.

Haberin Devamı

İmrenilen Kozak taşlarımız varken, minör bir tasarruf yaklaşımı nedeniyle 21 yıldır sıkıntı yaratmaya devam ediyor.

Hani eğri büğrü taşların araç trafiğini engelleme amacıyla Piriştina tarafından özellikle böyle döşettirildiği söyleniyorsa da bu gerekçeyi bir kara mizah olarak değerlendiriyoruz.

Atatürk’ün adını taşıyan bir bulvarda böylesi bir kronik ihmalkârlığın giderilmesi hususunu Büyükşehir’in ilgisine sunuyoruz.

///

 

Pasaport binası

90’LI yılların başındaydı…

Bir Yunanlı iş insanı bir vesileyle İzmir seyahatine annesini de getirmişti.

Yaşlı kadın, İzmirliymiş.

Mübadelede ata topraklarını terk edenlerden…

Ölmeden evvel burnunda tüten memleketini son defa görmek istemiş.

Haberin Devamı

Kadıncağızı tekerlekli sandalyesinde hep birlikte Kordon’a getirdik.

Uzun uzun çevreye bakındı.

Dudaklarından belli belirsiz, “Çok değişmiş” sözleri döküldü.

Derken, bir anda ağlamaya başladı.

Pasaport İskelesi’ni görmüştü.

İhtimal, tahliye edildikleri yerdi.

Geçmişten bugüne zihninin yakalayabildiği tek kerteriz değişmiş olsa da o kalmıştı.

Kasaba lezzetleri

Bu hazin öykü kentimizin yok edilmiş tarihsel miraslarına duyarsızlığımızın örneğidir.

Tarafların anlaşmasıyla din esaslı bir mübadele yaşanmıştı.

O kişiler, koparıldıkları topraklara hep özlem duydular.

Geride hasretleri, ruhları, bir de binaları, işledikleri toprakları kalmıştı.

Koca Kordon boyunda sadece birkaç bina bugüne ulaşabildi.

Pasaport İskelesi’ne gelince…

O civarda yaşayanlar her gün denize uzanmış bu zarif yapıyı seyrederler.

Binanın orijinali 1922 yangınında çok büyük ölçüde tahrip olmuştu.

Bina erken Cumhuriyet dönemi eseridir.

Şu anda vapur iskelesi ve karakol olarak kullanılıyor.

Bir tarihsel yapı bu denli mi özensiz bırakılır?

Karadan iskele binasına ulaşan koridor kısmına metal ve plastik malzemelerle, en küçük bir estetik kaygı duymadan, eser niteliğine saygı göstermeden, derme çatma işlem yapılmış.

Ana binalar ise denizin yıpratıcılığında adeta dökülüyor.

Neyse, İzmir genelinde sayıları azalsa da hala tarihi binalarımız mevcut.

Mevzuat o dönemlerden kalanları tescillemiş durumda.

Örneğin, Kemeraltı’nda 2 bine yakın korunmaya alınmış yapı söz konusu.

Artık kısmen de olsa bir bilinç oluşmaya başladı.

Tarihi geçmişini sevgili Yaşar Ürük hocamızdan öğrendiğimiz Pasaport binası bu anlamıyla kaderine terk edilmemeli.

Bu neviden simgesel yapılar, valimiz ve yerel yöneticilerimizden el uzatılmasını bekliyor.

///

 

Karaburun hattı

İZMİR’in Batı’ya doğru açılan yarımadası bu aralar çok popüler.

Çeşme ve Alaçatı...

Biliyorsunuz, aldı başını gidiyor.

Urla özellikle İstanbullular için adeta bir hayaller ülkesi.

Seferihisar, sakin şehir atağından sonra yaşam yorgunlarının gözdesi olma yolunda.

Tüm bu yerler hoyrat bir imar anlayışına aşırı ölçüde kurban olmadıkları için şanslılar.

Özellikle Çeşme en başından çok katlı binalara karşı disiplinliydi.

Kuşadası’nın yanlışlarına düşmedi.

Şimdilerde yeni bir yer trend oluyor.
Yarımada’nın kuzeyi, yani Balıklıova, Mordoğan, Karaburun hattından söz ediyoruz.

Bu yerleşim yerleri her açıdan daha mütevazıdır.

Hani Çeşme’nin deli rüzgarlarının olmadığı, sürpriz koylara sahip, dingin, yeşili bol ve keyifli yerlerdir buralar.

Şimdilerde OYAK Grubu büyük bir marina için harekete geçmiş.
Ama gelişigüzel imar uygulamaları güzelim beldeleri, maalesef biraz hırpalamış.

Düşük kaliteli binalar, savruk, gustosuz, bütünü gözetmeyen, estetik yoksunu bir anlayış bahse konu tabiat harikası yerleri aşağıya çekmiş, çekiyor.

Diğer bir yeni gelişen yanlış, aşırı GES VE HES’ler.

Umarız bu gidişe müdahale edilir.

Zira, yeni yoluna kavuştuktan sonra daha da kıymetlenen bölge, diğer tatil yörelerinin tecrübelerinden istifadeyle Ege’nin yeni yıldızı olmaya adaydır.

Şüphesiz rant histerine kurban olmayan, insana ve tabiata saygılı bir gelişmedir kastettiğimiz.

///

İzmir AVM’leri

İZMİR kent merkezi dışarıdan gelenler için keyifli ve cazip bir ortam değil.

Körfez’in kirliliğinden Kemeraltı’nın keşmekeşine, tahrip edilmiş tarihi bina dokusundan hala varlığını sürdüren gecekondulara kadar hoyrat davrandığımız bir şehrimiz var.

Günah keçisi yapmayı sevdiğimiz AVM’lerimiz ise bereket versin ki kaliteleriyle kent ortalamamızı yükseltiyor.

Netice itibariyle AVM, biz normal tüketiciler yönünden:

* Hoş bir sosyal ortamdır, trafiğe kapalıdır, düzenlidir.

Park yeri problemi minimumda yaşanır.

* Kışın sıcak, yazın serindir.

* Kapalı ortamı sevmeyenler için açık hava seçeneği sunmaktadır.

* Mağazaların tamamı kurumsaldır. Bu sebeple daha hijyendir, derli topludur, işporta çığırtkanlığına rastlayamazsınız.

* Kayıt dışı ekonomi yoktur, her dükkân fişini, faturasını keser.

* Rekabetçi bir ortam olduğu için kalite ve fiyat ilişkisi tüketici lehinedir.

* Buradaki dükkânların çok önemli bir kısmı yerli sermayedir ya da ürünleri Türkiye’de üretilmektedir.

Yani, sözün özü, hiç de kâbus yerler değillerdir.

Tamam, her yere açılmasın, yeşili yok etmesin, ama cüzzamlı muamelesi de çekilmesin.

Bir meslek grubu olarak esnaf odalarının AVM’lere yönelik antipropagandasını saygıyla karşılıyoruz, ancak tüketicinin de aklını bu kadar karıştırmaya kimsenin hakkı yok!

Hiç şüphesiz hepimizin gönlü Kemeraltı’nın otantik yapısından yana.

Ama onu popüler kılmak AVM’lerin sözünü ettiğimiz bazı avantajlarını benimsemek, hatta aşmaktan geçiyor.

Tabii ki tarihi kimliğini koruyarak, tabii ki şaşırtıcı esnaf zenginliği ile...

Yazarın Tüm Yazıları