Paylaş
1971 yılındaki Ertuğrulgazi Mesken Spor Kulübü’nün yaşadıklarını ve mahallenin incelenmeye değer sosyolojik yapısını tanıklardaki yansımalarıyla tarihe not düştüler. Karanfil ve Anavatan, “Belgeselde bir mahallenin hafızasına mercek tutarak futbol takımı üzerinden yaşanan mücadeleye ve dayanışmaya dikkat çekmek istedik. Aslında bu belgeselde kaybettiğimiz tüm ruhları dinledik” dediler.
İstanbul Film Festivali’nde Ulusal Belgesel Yarışma bölümünde sekiz finalist arasında yer alan belgesel Türkiye prömiyeri sonrası, ulusal ve uluslararası festivallerde gösterilmeye devam ediyor.
Dinamo Mesken’in Hikayesi Hakkında:
Bursa’daki Ertuğrulgazi Mesken Mahallesi’nin gençleriyle çocuklarının futbola olan ilgisi sonucunda 1971’de Ertuğrulgazi Mesken Spor Kulübü kurulur. 1975’te Bursaspor, Dinamo Kiev ile eşleşir. Bursa’ya gelen Sovyet takımı Dinamo Kiev’in ideolojisi ve futbolundan etkilenen Meskenli gençler, takımlarına “Dinamo” adını yakıştırır. Siyasi hareketliliğin ve çatışmaların arttığı yıllarda, mahalle etrafında oluşan baskı, gözaltı ve ölümler, takıma ve futbolcularına yansır. Kulüp 1982’de siyasi gerekçelerle kapatılır. Futbolcuları ve kulüp üyeleri gözaltı ve işkence süreci yaşar. Belgeselde, 1980 darbesi sonrası rejimin Mesken’e ve o semtin futbol takımına bıraktığı büyük etkisini yaşayanlardan; Erkan Can, Vedat Vermez, Tunçkanat Yeğin, Ertuğrul Kanşay, Rıdvan Arı, Ali Nihat Irkörücü, Hayri Ilgın, Ahmet Karataş, Demir Tekin Gökçe, Ömer Severgün, Ahmet Çelikkollu’dan dinliyoruz.
- Öncelikle kısaca sizi tanıyalım isteriz?
Ahmet Karanfil: 1993 Bursa, Mustafakemalpaşa doğumluyum. 2015 yılında Erciyes Üniversitesi Sinema TV Bölümünden mezun oldum. Bir süre İstanbul’da dizi setlerinde çalıştım ve Bursa’ya döndüm. Sinema ağırlıklı okudum ama insanın hayalleri ve gerçekleri diye bir şey var. Hayat kaygısı bazen ön plana geçiyor, benim de öyle oldu. Şu anda bir TV sektöründe çalışıyorum.
Yusuf Anavatan: 1992 yılında Bursa’da doğdum. Uşak Üniversitesi Radyo TV Sinema Bölümü mezunuyum. Ben de bir süre prodüksiyon departmanlarında görüntü, videografi üzerine çalıştım. Pandemi ile birlikte Bursa’ya döndüm. Son bir yıldır da yerel bir medyada gazeteci olarak çalışıyorum.
DERDİMİZ ANLATABİLMEK
- Birbirinizle nasıl tanıştınız, ekip olmaya nasıl karar verdiniz?
Karanfil: Yusuf ile Bursa’da Aykırı Sinema Derneği’nde tanışmış, bir projede çalışmıştık. Ancak uzun soluklu olamadı ve tamamlanamadan ben ayrıldım. Yusuf’la tanışınca birbirimizden güç bulduk. Resmen part time sinemacılık yapıyoruz yani boş zamanlarımızda (gülerek).
Anavatan: Dernekten ayrılışımız bizi birbirimize bağladı. Biz aslında İstanbul dışında sinemanın sektörleşememesinin büyük bir derdini yaşıyoruz. Beyin fırtınasını yapabileceğimiz insan sayısı ve çevre az, ekonomik olarak imkan yok. Kendimizi yetenekli kılmaya çalıştığımız yer sinema olduğu için baktık ki bir aradayken hep bir fikir tartışıyoruz. Çünkü ikimizin de derdi bir şeyleri anlatabilmek. O yüzden birbirimizi tanıdıkça daha da kenetlendik.
GÖRÜR GÖRMEZ ETKİLENDİK
- Dinamo Mesken’in hikayesini belgesel yapma fikri ne zaman doğdu?
Karanfil: Hikayeyi ilk Meskenli bir tanıdığımdan dinlemiştim. Hikayenin daha önce farklı haberler, sergiler ile bir inceleme altına alındığı da öğrendik. Yusuf’a belgesel yapabilir miyiz diye sorarken, direkt mahalleye gidelim, tanışalım dedik (gülerek). Hatta bir kahvede oturduk ve yan masadan birine takımı sorduk. Bize daha sonra proje danışmanımız da olan Vedat Vermez’in numarasını verdi. Hemen aradık o da bize gün verdi. Ve ilk karakterlerinden biri olan Rıdvan ağabeyin kahvesinde toparlanıp, masa etrafında başladık konuşmaya.
Anavatan: Daha ilk yarım saatte orasının Mesken için bir mabet olduğunu, bütün olayların oradan döndüğünü, yan masada oturanların bile kafalarını uzatıp hep bir hatıra eklediğini gördük. Açıkçası insanların üzerindeki etkisinin hâlâ devam ediyor oluşunu çok çarpıcı bulduk. Belli bir süre geçmiş ama insanlar yaşananları hiç unutmamışlar. Onların üzerindeki psikolojik ve sosyolojik etkileşimi gördükten sonra tamam çekiyoruz dedik zaten.
SADECE İKİ KİŞİ YOLA ÇIKTIK
- Sonuçta iki kişisiniz, karşı tarafa o güveni nasıl verdiniz?
Karanfil : Evet bir yapım şirketi değiliz. Ve samimi bir şekilde ‘İki arkadaş elimizden geldiğince sizin hikayenizi anlatmaya çalışacağız’ dedik. Daha o anda bile Yusuf’la binaları muhakkak kullanmamız gerektiğini düşünüyorduk. Çünkü binalar en az o insanlar kadar günümüzde hayatta kalan bir varlık gibiydi. İnanılmaz bir aurası var. Blokların kare şeklindeki sıkışıklık hali bile, o insanların kaotik bir dönemde ne şartlar altında yaşadığını ve neden kurtarılmış bölge muamelesi gördüklerini yansıtıyordu. Mahallenin de samimiyetimize inandıklarını düşünüyorum.
- Nasıl ilerledi çekim süreci?
Karanfil : Dinamo Mesken diye anlattığımız Ertuğrulgazi Mesken Spor Kulübü ne kadar kolektifse ne kadar amatör ruhla başarılar peşinde koşmuşsa biz de tamamen kolektif hareket ettik. Örneğin, kamera bulunacak ben birini arıyordum, Yusuf başka birini. Tripot, mikrofon için hep çevremizi aradık ve sonuçta sanırım verdiğimiz güven ile herkes çok destek oldu.
Anavatan : Açıkcası projenin heyecanı ile ilerlerken resmi olarak bir teşvik ya da destek almak da aklımıza gelmedi, onları düşünmeyi de unuttuk biliyor musunuz? Yaparız diyerek yola çıktığımız için (gülerek).
PANDEMİYE DENK GELDİ
- Ne kadar sürede tamamladınız belgeseli?
Anavatan : Aslında çekimlere başladıktan sonra pandemiye yakalandık. Sokağa çıkma yasağına 65 yaş sınırı getirildiği için ara vermek zorunda kaldık. Çünkü ne biz evlere girebiliyorduk ne de onlar sokağa çıkabiliyordu. Rıdvan ağabey ve Ömer ağabeyi, Ertuğrul Hoca’yı öncesinde röportaja almıştık. Çekimleri 2022 yılının başında ancak bitirebildik.
- Hikayeyi 30 dakikaya indirmekte zorlanmadınız mı?
Karanfil: Görüşme listemiz ilk aşamada 18 kişiye kadar çıkmıştı. İlk kurgu bir saate yakındı. Tabii şunu da söylemek lazım sonuçta politik bir hikaye ve insanlar o kadar kolay anlatamıyor. O ilk kahvede benim de anım var diyenlerin anlattıkları kamera varken değişiyor. Bu çok net. Kurgu bir yıla yakın sürdü. İstediğimizi yakalayana kadar denedik.
KOLAYA KAÇMAK İSTEMEDİK
- İstanbul Film Festivali için miydi tüm hazırlığınız?
Karanfil: Elimizde güzel bir hikaye vardı ve doğru işlenebilirse başarılı olacağına inanıyorduk. Görseli farklı kıldığımızda, dijital medyaya koyduğumuzda daha fazla izlenebileceğini az çok tahmin ediyorduk sonuçta. Ama onu tercih etmedik, aklımızda hep film festivali vardı. Hatta o dönem taraftarların kendine özgü tezahüratlarını, marşlarını tribünde yönlendiren Erkan Can’ın adını bile ön plana çıkarmadan o günlerdeki gibi ‘Amigo Erkan’ olarak kullanmayı tercih ettik.
ERKAN CAN’IN DESTEĞİ BÜYÜK
- Erkan Can’a fikir aşamasında mı ulaştınız?
Anavatan: Aslında belgeselde yer alır mı, almaz mı diye düşündük hep. Hikayenin temelinde Erkan Can’ın olduğunu bilmemize rağmen yine de takvimi uymayabilir, demeç vermek istemeyebilir diye düşünerek onsuz bir format da hazırladık. Kendisi de röportaja gitmeden önce ön çalışmayı izledi. Bize inanınca hem röportajını verdi hem de her türlü desteği sağladı. Bir buçuk saate yakın kaydı var. Başkalarından da bizim adımıza fikir aldı. Her aradığımızda geri dönüş yaptı, çok zaman ayırdı. Teşekkür ederiz kendisine tekrar buradan.
Karanfil: Erkan (Can) ağabey röportaja gittiğimizde çok güzel bir şey söylemişti, hiç unutmuyorum: “Siz mahallenin hafızasına bir taş koydunuz ve bunu bir yapıya dönüştürdünüz.”
RAKİPLERİMİZ İÇİN DE SÜRPRİZ OLDU
- Festivale kabul edilmek nasıl bir duyguydu? Başka nerelerde yer alacak?
Karanfil : Rakiplerimiz çok iyiydi. Sekiz finalist arasında, itiraf etmek lazım sürpriz gibiydik (gülerek). Ama biz belgeselimizin farklı bir dokusu olduğuna hep inandık. Uluslararası bir festivalde, gerçek bir sinema salonunda, bilet alan merak eden izleyiciyle bunu yaşamak çok mutlu ediyor insanı.
Anavatan : Türkiye prömiyerimizin bu şekilde olması bizim için prestij oldu. Sonraki süreçte de 18.Uluslararası İşçi Filmleri Festivali, Galatasaray Üniversitesi 13. Sinepark Film Festivali, Frankfurt Türk Filmleri Festivali var. 10-15 Haziran tarihleri arasında Documentarist 16. İstanbul Belgesel Günleri’nde yer alacak olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Ayrıca İngiltere’de Lift-Off’un İlk Kez Film Yapımcısı Oturumları Çevrimiçi Film Festivaline seçildik. İki hafta boyunca Vimeo On Demand’da canlı yayında gösterim yaptı.
DUYGUSAL ANLAR YAŞANDI
- Peki oyuncular festivale geldi mi? Ne hissettiler, nasıl geri dönüşler oldu?
Anavatan : Bir yerden sonra Mesken Mahallesi toplantısı gibiydi (gülerek). Yani anı, hatıra fışkırması gibi bir şeydi. Bu işin duygusal sürecini birebir yaşadıkları için bu duygusal noktada durdular ve durmak da onların en doğal hakkı. Mesela Ertuğrul Hoca’yı belgesel tamamlanamadan kaybettik. Ama eşi gelip onu orada izleyebildi ve ‘Çok güzel bir hatırası kaldı’ dedi.
DAYANIŞMA RUHU ÖN PLANDA
A.Karanfil : Baktığımızda günümüzde Mesken, sporun anlattığı amatör futbol ve kolektiflik şu anda kalmamış durumda. Onların sahibi yokmuş. Kendi içlerinden lider ruhlu insanlar çıkmış, yöneticileri olmuş. Geri kalan işleyiş ise komşuların kapısını çalarak ‘Maça gideceğiz 10 lira verir misin’ diye devam etmiş. Formalarını kulüp başkanlarından birinin eşi yıkıyormuş mesela. Yani siyasetlerini de amatörce yapmışlar ama önemli değil işsizlikle pahalılıkla da mücadele etmişler. Bu arada unutmamak lazım mahallede bir eğitim enstitüsü var, onun açılışı da sanki bir güneş doğuşu gibi bir şey olmuş. Fikir anlamında direkt etkilenmişler. Sonrasında kapatılışının da mahalleye nasıl yansıdığını da anlatıyoruz belgeselde. İzleyenlerden ise tadında kalmış, kısa olmuş eleştirisi aldık sadece.
İYİ BİR MAHALLE HAFIZASI
- Geriye dönüp baktığınızda sizi ilk etkileyen şey ile belgesel bittiğindeki duygularınız nedir?
Karanfil : Ben oyuncularla sohbet ettikçe, onların mücadelesini gördükçe şunu fark ettim, bizim nesil çok apolitik, net! Bir sonraki nesil ise ne olur hiç bilmiyorum. 13-14 yaşında propaganda yapanlar, işçi haklarını bilenler, pahalılıkla işsizlikle mücadele dernekleri, bunlar o küçücük mahallede oluşan şeyler. Biz de zaten 3 ayakta kurduk hikayeyi: Mesken Mahallesi, meskenin futbol takımı ve meskenin siyaseti. Ciddi bir dayanışma ruhu var ve her anlamda ön plana çıkıyor. Biz belgeselimizde bir mahalleye mercek altından baktık aslında, iyi bir mahalle hafızası benim için. Kaybettiğimiz ruhları dinliyor gibi olduk. Kişi anlamında kullanmıyorum sadece onların yaptıklarını da kaybettik.
Anavatan: Bu hikayenin insanlar üzerindeki etkisini kahveye gittiğimizde hissetmiştim aslında. Onların o politik duruşu, günümüzdeki gibi taraf olma ya da partizanlık meselesi gibi değildi. İçlerinde siyasetten anlamam ben sadece sporcuydum diyen de var. Onların durduğu pozisyon gerçekten unuttuğumuz bir yerden; bir mahallenin komşuluğu, mahalledeki yaşayışları ve amatör bir takımın kulüpleşme süreci. Bir yandan çok tanıdık bir yandan da bizden bambaşka bir noktadalar.
Paylaş