Sevdaların en karasını yaşayan Nihan yani Neslihan Atagül, sürekli ağlıyordu. Çok da sahici ağlıyordu.
Salya sümük, iç çeke çeke... Gözyaşlarının arasında iki kombin dikkatimi çekti.
Birincisi beyaz pantolon ve beyaz kazak üzerinde patlayan kırmızı kaban. Şahane küpeleri ve kırmızı saplı gözlüğü.
Gözümü alamadım, çok ama çok beğendim. Taa ki ayakkabılarını görene kadar.
Çok ünlü bir markanın taklidi olan ayakkabılar güzelim kombinin bütün havasını kaçırmıştı. Keşke altına beyaz bir spor ayakkabı giydirselermiş.
Neslihan Atagül
Hülya Çamoğlu Cevher, daha çocukken yoksullukla bilenmiş, içi isyan ve öfke dolu bir karakter.
Acımasız görünüyor ama özünde bir o kadar saf ve masum...Üniversiteyi İstanbul’da okuduğu için şehirli bir stile sahip... Yırtmaya odaklı hırsları olduğu için de gösterişli bir tarzı var.
Burcu Biricik’in stilini Fatoş Suda kurgulamış. Suda, “Hedefine o kadar odaklı ki okyanuslarda yüzerken minik derelerde boğulmayacak kadar zeki bir karakter, bu kostümü için de geçerli... Nasıl giyinmesi gerektiğini çok iyi biliyor” diyor. Bu yüzden ilk bölümlerde takıyı ve kürkü biraz abartmış.
Tüm yaşamı boyunca beklediği zenginliğin dışa vurumunu kürklü paltolorla yapmış. Leoparlısından gökkuşağı renklisine türlü türlü kürkleri var Hülya’nın. Hepsinin ortak özelliği ise yapay yani sahte kürk diye tabir edilen peluştan yapılması...Gerçek kürk kullanmamak stilist Fatoş Suda’nın meslek ilkelerinden biri, Burcu Biricik de aynı şekilde “Ben de zaten giymem” deyince ortaya güzel bir işbirliği çıkmış.
Neresi güzel biliyor musunuz? Burcu Biricik kürkleri canlandırdığı karakterin özündeki masumiyeti gizlemeden taşıyor. Kürkler gerçek olsaydı o masumiyetin esamesi okunur muydu sizce?* Leopar desenli palto: Mango 264 TL* Renkli palto: H&M 220 TL* Bordo mont: adl 249 TL
1- Giydiğinin gerçek olduğunu bilmeden giyenler. “Nasıl bilmez canım, sorgulamıyor mu?” derseniz haklısınız. Ama maalesef sorgulamıyor, stil danışmanı ne getiriyorsa otomatik olarak giyiyor.
2- Gerçek olduğunu bilip bu kürkün tıpkı et gibi “helal” yollardan, hayvanlara işkence edilmeden alındığına inananlar. Vicdanlarını bu yolla rahatlatanlar.
3- Gerçek kürk giymeyle bir derdi olmadan geniş geniş, rahat rahat giyenler.
Deri ve kürk tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çok büyük bir endüstri. Türkiye’de bugün deri, yünlü deri, kürk ve yan kolları alanında
23 binin üzerinde işletmede, yaklaşık 400 bin kişi çalışıyor. Sektör yaklaşık 5 milyar doları aşan büyüklükte bir pazarı temsil ediyor. Üretimin büyük bölümü ihraç ediliyor ama üreticiler iç pazarda da şanslarını denemek için yeni markalar kurup, mağazalar açıyor. Türk ünlülerine giydirirsek halkın dikkatini çekebilir miyiz diye düşünerek bu yönde bir pazarlama faaliyeti yürütüyorlar.
POLAT ALEMDAR’IN YENİ STİLİ (NECATİ ŞAŞMAZ)
15 Ocak 2003’te “Bu bir mafya dizisidir” sloganıyla yayına girdiği tarihin üzerinden tam 13 yıl geçti. “Kurtlar Vadisi” yayınlandığı her sezon daha çok izlenerek, fanatiklerine yenilerini ekledi. Hâl böyle olunca dizinin başrol oyuncusu Necati Şaşmaz, gerçek anlamda sokağı etkileyen bir stil ikonuna dönüştü. Onun en çok takım elbiseleri merak ediliyor ama ben bu hafta son bölümde giydiği spor montu yazmak istiyorum. Spor montun içine İtalyan usul bağladığı kaşkolla Polat Alemdar stilini sürdürmüş kendisi. Bu detay alkışı hak ediyor. Boyner’den alınan Mavi marka montun fiyatı 258 TL.
GÜLSEREN’İN GELİNLİĞİ KREDİ KARTI İLE 6100 LİRA (NURGÜL YEŞİLÇAY)
Risk büyük ama özellikle obezite sınırında olanlar için vaad de büyük. Resmi rakamlara göre her yedi kişiden birinin obez olduğunu düşünürsek etrafımızda bu ameliyatı olanların ya da olmak isteyenlerin sayıca fazlalığına şaşmamak gerekiyor. İş dünyasında ve ünlüler aleminde de pek popüler. Fatih Ürek, Önder Aysev, Kaan Kural, Ozan Orhon, Mustafa Koç, Erdinç Acar, Levent Kızıl, Murat Aksu, Işın Karaca, Okan Karacan ilk akla gelen isimler. İşte eğrisi ile doğrusu ile riskleri ile faydaları ile mide küçültme ameliyatının perde arkası...
Araştırmalara göre Türkiye’de her 7 kişiden biri obez. Son 10 yılda obezite cerrahisinin 5 kat arttığı söyleniyor. Bazı hastaneler ise günde 6 ameliyat gerçekleştiriyor.
Tartışmalar Pazartesi günü Nil Karaibrahimgil’in arkadaşı hemşire Zeynep Aydın’ın ölümünden sonra yazdığı yazı ile alevlendi. Nil gibi pek çok ünlünün doğum yaptığı ilk yıl yanlarında olan onlara çocuk bakımı ve emzirme konusunda yardım eden Zeynep Hemşire artık yoktu. Girdiği mide küçültme ameliyatından sağ çıkamamıştı. Ameliyat sırasında solunum ve dolaşım yetmezliği sonucu pıhtı atması yani emboli yüzünden öldüğü söylenen hemşirenin ailesi hastaneye ihmal yüzünden dava açtı. Karaibrahimgil yazısında “Keşke şu mide küçültme ameliyatını olmasaydın da aramızda olsaydın, bu yazıyı okuyup beni arasaydın, telefonda eski günleri arayıp ağlaşsaydık” diye yazdı. Telefonda görüştüğüm Nil en çok şuna üzüldüğünü söylüyor: “Kahrolsun kızlara dayatılan mükemmel vücut imajı, diyetler, fotosoplar, ince olursan güzelsin, bakılmaya değersin, incecik olmazsan yoksun gibi sartlandırmalar, balık eti olan biri bile bunalımda, hepimiz diyetteyiz. İncenin de incesi olma derdindeyiz. Ünlülerin mide küçültme ameliyatları iyice moda olunca, kilo vermenin bir yöntemi gibi algılanıyor herhalde. Halbuki şişmanlığın ölümcül hayat tehlikesi taşımadığı durumlarda yapılması etik bile değilmiş. Çocuk yaşta incelik değil de, sağlıklı beden sağlık beslenme öğretilse bunlar azalır belki. Çok üzücü gencecik bir insan kendi ayaklarıyla hastaneye gidip, ince olmak için bu yola baş vurdu ve hayatını kaybetti.”
3 SORUDA MİDE KÜÇÜLTME Bu insanlar niye ölüyor hocam?
Acıbadem Maslak Hastanesi Obezite Merkezi Başkanı ve Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cihan Uras yanıtlıyor
20 yaşında psikoloji birinci sınıf öğrencisi Özgecan…
Ne hayalleri vardı kim bilir? Psikoloji okumaya karar verdiğine göre seviyordu insanları. Ruhen medcezir yaşayanların hayatlarına dokunmak istiyordu. İyileştirmek, değiştirmek, güzelleştirmel, yakamozu göstermek. Biri çıkıp ona “insanlar kötüdür kızım, hele erkekler en vahşi hayvandan bile daha iğrenç bir mahlukata dönüşebilir” dese onunla saatlerce kavga edebilirdi belki…
Nereden bilecekti ki!
Aslında yine bu ülkede tahmin etmek hiç de zor değil arkadaşlar. Sağlık Bakanımız Recep Akdağ “Tecavüze uğrayan doğursun, gerekirse devlet bakar” cümlesini iki yıl önce kurdu.
Melih Gökçek 2012’de Samanyolu Tv’de katıldığı bir programda kürtaj tartışılırken “Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, günahı ne? Anası ölsün öyleyse” demişti hatırlarsanız.
Kanal D açık. Ekranda ‘Ben Bilmem Eşim Bilir’ adlı yarışma programı var. Ve yarışmaya katılan bir çift.
27 yaşındaki Deniz Demir özel sektörde çalışıyor. 34 yaşındaki eşi Onur Demir ise uluslararası bir firmada bölge müdürü olarak görev yapıyor. Yedi yıldır birlikte, dört yıldır evliler. İşi gereği çok sık seyahat eden Onur Bey yarışma programında Deniz Hanım’ın hiçbir seyahatte kendisini tam olarak yalnız bırakmadığını anlatıyor. Akıllı telefonlar sağ olsun sürekli görüntülü olarak arıyor, odanın ücra köşelerini, yatağın altını, dolap içlerini hatta koridoru bile düzenli aralıklarla kontrol ediyor. Ancak odada dişi sineğin olmadığına emin olunca rahata eriyor.
Kıskanç değilim!
Bu korkunç bir şey elbet. Deniz Demir’i arıyorum. Abartıldığı kadar kıskanç olmadığını söylüyor: “Sevgililik ve nişanlılık döneminde daha çoktu aslında. İzmir’de yanımdayken fazla sorun yapmıyorum. Hatta onu arkadaşlarıyla erkek erkeğe çıkması için teşvik ediyorum. Facetime yani görüntülü aramayı bir tek yurtdışına çıktığında kullanıyorum.” Deniz Hanım, hiçbir kadının Rusya ya da Danimarka’ya giden kocasına akşam saat 9’da “Hadi ben yatıyorum sen de keyfine bak aşkım” demeyeceğini söylüyor. Hatta “Dememeli” diyor: “Ben öyle zamanlarda kontrolü elden bırakmıyorum. Odayı gezdirdiğim doğru, hatta bazen koridoru kontrol ettiğim de... Banyoya falan da bakıyorum.Görüntülü konuşma tam olarak bunun için icat edilmiş bence. Biz buna kendi aramızda gülüyoruz. Yani komik oluyor odayı gezdirmek falan. Bu, hiçbir zaman tartışma konumuz olmadı. Dırdır yapan, takip eden, telefon kurcalayan sürekli arayan bir kadın değilim.” Tüm bunları yaptığını itiraf ediyor ama buna rağmen altını çize çize “Kıskanç değilim” diyor: “Eşime güveniyorum ama Onur’la uğraşmak hoşuma gidiyor. İçim içimi kemireceğine kontrol edip rahatlıyorum. Programda anlattıklarım yüzünden adım ‘cin fikirli Deniz’e çıktı. Varsın çıksın, bütün kadınlara tavsiyem olsun.”
Onur Bey durumdan memnun. “Görüntülü konuşmak beni boğan veya yoran bir durum değil. Karımı gördüğüm için mutlu oluyorum. Bence seven herkes kıskanır” diyor.
Onur Bey’le Deniz Hanım’ın ilişkisinde iki taraf da mutlu olduğu için yargılamak bize düşmez. Ama bu örnekten yola çıkarak teknolojinin de yardımıyla sevgilisinin her adımını denetleyen kişilerin varlığına dikkat çekebiliriz.
-En eğlenceli dedikoduyu başta söyleyelim. Malumunuz bu dedikodu işlerinde gidişat klasiktir; konu konuyu açar. Ne zaman Acun Ilıcalı’nın sevgilisi Şeyma Subaşı’nın İstanbul Fashion Week’de bugün yapacağı defilenin konusu açılsa hep aynı dedikoduyu duydum. Gerçek mi bilmiyorum ama çok eğlenceli olduğu kesin: Acun Ilıcalı, Adriana Lima’yla evleniyormuş.
-MBFWI’nin tek şapka tasarımcısı Merve Bayındır’ın ‘2015’de Osmanlı’ adını verdiği İlkbahar/Yaz 2015 koleksiyonunun defilesinden sonra selam vermek için podyuma balıkla çıkmak istedi. Balığı şapka gibi kafasına takacaktı. Organizasyon balığı buldu, hatta selam verirken balık düşer diye bir kova ve kovayı tutacak bir görevli de ayarladı. Ama Merve Bayındır kafasına balığı yerleştiremedi. İyi ki de yerleştiremedi: Hayvan hakları savunucuları kafasına güzel bir şapka örerdi. Nitekim Önder Özkan’a ördüler. Özkan’ın defilesinde kucağında köpekle yürüyen ve köpeği çok biçimsiz tutan bir manken hayvan sevenleri ayaklandırdı. Ama olaydan ders alınmadı, hemen arkasından Benan Bal defilesinde her manken podyuma elinde farklı cins köpekle çıktı.
-Ön sıra kavgaları, oturma düzensizliğiyle ilgili problemler her İstanbul Moda Haftası gibi bunda da yaşandı. En büyük sorunlar Ayşe Deniz Yeğin defilesinde çıktı. Ön sıradan kaldırılmak istendiğinde “Ben arızayım, arıza çıkarırım” diyen adam ve “Sakın bana bulaşmayın” diyen kadın olaylara damgasını vurdu.
-MBFWİstanbul yetkililerine en çok neden telefon açıldı biliyor musunuz? “En uzun bacaklı manken kaçta gelecek” diye... Cuma günü Hakan Akkaya defilesine çıkan dünyanın en uzun bacaklı mankeni unvanına sahip Ana Hickmann, Türk basınının en çok merak ettiği şeydi.
-Yurdum insanı bu moda haftasına da dizi oyuncusu görmek için geldi. Önüne gelen her dizi oyuncusuyla fotoğraf çektiren ve sonra da “Sen hangi dizideydin?” diye soran teyzeler ve amcalar bazı oyuncuların sinirlerini zıplattı. Hatta ünlü bir kadın oyuncu “Kim olduğumu bilmiyorsanız sizinle fotoğraf çektirmeyeceğim” diyerek tepkisini ortaya koydu.
-Geçen moda haftası organizasyonunda neredeyse kuş sütü eksikmiş. Ancak bu sezon modeller aç kaldı, modeller kuliste bisküvi bile bulamadıklarından şikayetçiydi. Ezgi Bozkurt gibi birçok manken, “Yanınızda yemek getirin” çağırısı yaptı. Bazı tasarımcılar kendi inisiyatifleriyle mankenlere yiyecek bir şeyler çıkardı.