Paylaş
Dizinin ilk bölümü olan "Büyük Günahlar" bir yılbaşı partisinde geçiyor. Bölümün başında adlarının Mete ve Nihal olduğunu onlar tanışırlarken öğrendiğimiz genç kadın ve genç erkek yemek masasının başında sohbet ediyor.
Mete tabağına yiyecek koymaya çalışıyor. Ama bir yandan elinde tabağı tutup bir yandan hindiden bir dilim kesmekte zorlanıyor. O esnada Nihal, Mete'nin eti kesişine gözlerini kısıp kaşlarını çatarak bakınca Mete soruyor: "Vejetaryen misiniz?"
N: Vegan. Nasıl anladınız?
M: Hindiye bakışlarınızdan. İnsan keserken kendini suçlu hissediyor.
N: Çok pardon ya, ben o niyetle bakmamıştım aslında.
M: Yok canım şaka yaptım ben de...
N: (Yüzünü ekşiterek) Yani böyle hayvanı bütün halde görünce... Bir de içine pilav filan tıkıyorlar... Yoksa kimsenin yediğiyle bir derdim yok.
M: Aslına bakarsanız ben tadını bile sevmem. Yani adet diye, öyle yapıyorlar yiyoruz işte...
Bundan sonra Mete'nin Nihal'e sorduğu bir soru var ki, ekran karşısında gerçek bir kahkaha attırdı bana. "Zor olmuyor mu? Yani her yerde yemek bulmak filan" dedi Mete. Nihal'in cevabı çoktan hazırdı: "Yoo zamanla alışıyorsun. Mesela mercimek köftesi var, zeytinyağlılar var, ekmek var... Güzel yani..."
MERCİMEK KÖFTESİ, ZEYTİNYAĞLILAR
İşte bu arkadaşlar, işte bu! "Zor olmuyor mu?" sorusuna verilen "mercimek köftesi, zeytinyağlılar" cevabı... Et yemeyi çok büyük oranda ancak çok da sıkı olmayan kurallarla bıraktığımdan beri bu soruyla kaç kez karşılaştığımı ve kaç kez "Mercimek köftesi var, zeytinyağlılar var" cevabını verdiğimi anlatamam size.
Bunun karşılığında gelen cevaplar da genelde samimiyet seviyenize göre, ya Mete'nin dediği gibi "Ben olsam hayatta dayanamam" oluyor ya da "Mercimek köftesiyle hayat geçer mi yea?" Bugüne kadar hiç değişmedi, değişmiyor.
Bence geçer yea... Evlen benimle mercimek köftesiii...
Vejetaryenlik/veganlık muhabbetlerinde değişmeyen, bir yerinden banko karşınıza çıkan başka sorular da var. (Üniversite sınavındaki paragraf soruları gibi düşünün, her yıl mutlaka çıkar ya hani...) Haydi, gelin bu sorulara da bir bakalım. Yarın öbür gün ihtiyacınız olabilir belki...
Ama çok sağlıksız değil mi?
"Değil" deyip konuyu kapatmak istiyorsun ama tabii öyle tek kelimeyle kestirip atmak olmuyor. Oturup anlatıyorsun tek tek bitki temelli beslenme modelinin insan ömrüne 4 yıl kattığını gösteren araştırmaları, efendime söyleyeyim çiftlik hayvanlarına yedirilen antibiyotikli yemlerin zararlarını filan.
Ben sadece insani koşullarda yaşayan, doğal/organik/serbest gezen hayvanların etlerini yiyorum/sütlerini içiyorum.
Gerçekten öyle olduğuna emin misin? Hiç serbest gezen bir hayvanın yaşam koşullarını görme şansın oldu mu? Haydi, eve aldıkların neyse, dışarıda yediğin etin yumurtanın nereden geldiğini bilmen imkânsız. Üstelik sen böyle adının önüne sıfatlar gelen ürünleri tükettikçe, tüm dünyada gıda fiyatları artıyor. Gıdaya erişim güçleştiği gibi, maddi olarak ulaşılabilir alternatiflerde de hayvanların yaşam koşulları giderek kötüleşiyor.
Peki, hiç mi protein almıyorsun?
Canım, dedim ya mercimek köftesi! Üstelik hayatımızı sürdürmek için ihtiyaç duyduğumuz esansiyel aminoasitlerin tamamı mesela patateste bile var. (Bir yıl sadece patates yiyen adamı hatırladınız mı?) Devamında gelecek "Ama patatesle, mercimekle et bir olur mu? O protein ayrı bu protein ayrı!" sorusuna ise bir başka soruyla karşılık vermek en güzeli: İnekten aldığın ama kendin sentezleyemediğin bir protein var mı?
Ama zaten o hayvanı öldürmüşler. Sen yemişsin, yememişsin ne fark eder?
Hani okulda görmüştün Ekonomi-101 dersinde, bir arz vardı bir de talep. Hatırladın mı? Mesela bu akşam buradaki 20 kişi de et yemiyor olsa, bir dananın eksik kesileceğini söylemeye gerek var mı?
Köprü altlarında insanlar aç yatarken bu senin yaptığın iş mi? Bulup da bunamaktan başka bir şey değil...
Sen biliyor musun ki dünyada insanların karşı karşıya olduğu açlığın en önemli sebeplerinden bir tanesi hayvancılık endüstrisi. Çiftliklerdeki hayvanların yediği tahılların miktarı, bir yılda 1 milyar insanı doyurabilecek miktarlara ulaşıyor. Bir inek günde kaç kilo yiyecek tüketiyor, hiç düşündün mü?
Ben bir yerde okudum, bitkiler de birilerinin onları yediğini hissedebiliyormuş.
Evet, Missouri Üniversitesi'nin yaptığı o araştırmayı ben de okudum. Hedefim yakında frutaryen olmak. Dalından kendiliğinden düşmemiş hiçbir şeyi yemeyeceğim bundan sonra. Hodri meydan!
Peki, ama yani neden kendine böyle işkence ediyorsun? Et yiyen ölüyor da yemeyen ölmüyor mu?
Birincisi, kendime işkence etmiyorum, hayatımdan gayet memnunum. İkincisi, bir tavuğun hayatını bir A4 kâğıdından daha küçük bir alanda oturarak geçirmesine sebep olmaktansa kendime işkence etmeyi tercih ederim.
Vesaire vesaire... Genelde "Peki ama zor olmuyor mu?" sorusuyla muhabbet başladığı noktaya dönüyor. Ama bazen, çok nadir de olsa, "Haklısın, ikna oldum. Ben de deneyeceğim, en azından bir hafta" diyenler de çıkıyor. Çok seviyorum onları. Ama demeyenlerin de canı sağolsun. Sonuçta Nihal'in dediği gibi "Kimsenin yediğiyle bir derdim yok".
Not: Bu yazıyı aslında haftaya yazacaktım ama dizinin o sahnesini görünce dedim gün bugündür. Peki neden haftaya yazacaktım? Çünkü 1 Kasım Çarşamba Dünya Vegan Günü. Yine de her işte bir hayır var. Belki de siz de bugünden harekete geçer, haftaya vejetaryenliğinizin/veganlığınızın birinci haftasını kutluyor olursunuz kim bilir? :)
Paylaş