Anneyle üç oğlunun yaşadığı sabun kokulu bir ev. Ceset yok, silah yok, ama halının altında kan var.
Kanın miktarından, maktulün neyle öldürüldüğü, ne kadar yaşadığı anlaşılabilir mi? Okuyacaklarınız, bu sorulara cevap aranan bir cinayetin, delil toplayanlardan duyduklarıma, ayrıca savcılık iddianamesi ve mahkeme tutanaklarına dayanarak aktardığım öyküsü. Ailenin Türk olması, bizim için ayrı bir önem taşıyor.
18 Nisan 1988 Pazartesi, saat 7.00. 172656 plakalı, kırmızı-beyaz, 1976 model Volkswagen minibüsü kullanan genç kadın, birlikte yaşadığı erkek arkadaşını işyerinin önünde indirdi. "Her zamanki gibi, saat 5’te gelip alırım" dedi vedalaşırken. Sonra 10 aylık bebeklerini teyzesine teslim etti. "Uslu dur" dedi, "babanı alır almaz buradayım." Genç kadın, saat tam 8.00’de işinin başındaydı. Yani, Hostways Motel’de. Carla Almeida, on haftadır Andre’nin Masaj Yeri’nde çalışıyordu. Aslında Andre’nin masaj yeri yoktu. Masözler ya motele gelen müşterilere masaj yapıyor ya da telefonla randevu alan müşterilerin evine gidiyordu.
Saat 14.00. Tevfik otuz yaşındaydı, 18 aydır boya işleri yapan bir şirkette çalışıyordu. O sabah, bir binanın dış cephe boyası için işe gitmiş, saat 10 sularında yağmur yağmaya başlayınca eve dönmüştü. Andre’nin Masaj Yeri’ni aradı, bir masöz çağırdı, belirli birini istemedi. "Fotoğraflı kimliğinizi göstereceksiniz. Masöz, elbiselerini çıkartmaz, sizinle yatağa girmez" dediler. Tevfik "Olur" dedi. Adını, yaşını, telefon numarasını, ev ve işyerinin adresini aldılar.
Saat 15.40. Carla Almeida, Tevfik’in evinden şirketi aradı. "Geldim, ehliyetini gördüm. İşim 16.40’ta biter, buradan ayrılırken ararım" dedi.
Saat 16.00. Bir gazete dağıtıcısı, bisikletiyle evin önünden geçti ve park etmiş kırmızı-beyaz Volkswagen minibüsü gördü.
Saat 16.50. Masaj şirketi, 10 dakikadır Carla’nın telefonunu bekliyordu. Bir türlü ses çıkmayınca, Tevfik’in evini aradılar. Açan olmadı. İki kez daha aradılar. Açan olmadı. Bunun üzerine, Trumbull polis karakoluna telefon ettiler. "Carla Almeida adlı bir masözümüz Trumbull, Kitcher Court 37 numarada. Kendisinden haber alamıyoruz. Lütfen bir gidip bakar mısınız?"
Saat 17.00. Bisikletli gazete dağıtıcısı, Tevfik’in kapısına gazete bıraktı. Volkswagen orada değildi. Carla Almeida erkek arkadaşını almaya gitmedi. Carla Almeida, çocuğunu da almaya gitmedi. Daha doğrusu bir daha hiç gidemedi.
Saat 17.30. Tevfik’in evinin yaklaşık 20 kilometre uzağında devriye gezen Bridgeport polis karakoluna bağlı memur Paul Wargo, yol kenarına park etmiş kırmızı-beyaz Volkswagen minibüsü gördü. İçinde kimse yoktu, kapıları açıktı. Olan bitenden haberi olmayan memur bir çekici çağırdı ve aracı Bridgeport polis otoparkına gönderdi.
Saat 17.56. Trumbull karakolundan komiser DiJulio ve memur Arlio, Tevfik’in evine geldiler. 1987 model, 226 EZP plakalı Mitsubishi Tredia aracı park yerinde değildi. Kapıyı Tevfik’in annesi açtı. Tevfik’in kardeşlerinden biri, Adnan evdeydi. DiJulio, soruşturma hakkında bilgi verdi, anne fenalaştı, Adnan, ne bir doktor çağrılmasına, ne de polisin eve girmesine izin verdi.
Saat 19.00. Tevfik’in diğer kardeşi Refik lokantada çalışırken bir erkek aradı. Refik, telefon görüşmesi üzerine izin isteyip işyerinden ayrıldı.
KAYIP MİNİBÜS BULUNDU
Saat 19.30. Evin karşısında bekleyen komiser Arlio, Tevfik’in Mitsubishi aracını park ettiğini gördü. Yanına gitti "Bugün öğle üzeri evinize bir kadın geldi mi?" diye sordu. "Evet" dedi, Tevfik. "Komiser DiJulio sizinle görüşmek istiyor, lütfen karakolu arar mısınız?" Tevfik eve girdi, karakolu aradı, üzerini değiştirmeden dışarı çıktı ve karakola gitti. "Evet, bugün masaj için bir kadın geldi. 88 dolar ödedim. Saat15.30sularında ayrıldı, nereye gittiğini bilmiyorum." Polisin de bilmediği bir şey vardı. Tevfik, kadının kayboluşunun hemen ardından patronu Burdo’yu aramış, "Biraz işim var, birkaç gün işe gelemeyeceğim" demişti. Tevfik ne birkaç gün, ne birkaç ay sonra boya işine gitti. Burdo’yla bir dahaki karşılaşması mahkemede oldu.
20 Nisan 1988 Çarşamba. Trumbull polisi, iki gündür aradığı kırmızı-beyaz minibüsün, Bridgeport polis otoparkında olduğunu öğrendi. Yeterli şüphenin oluştuğuna karar veren Başkomiser Nacovitch, Tevfik’lerin evini arayabilmek için savcılığa başvurdu.
21 Nisan 1988 Perşembe, saat 9.00. Carla Almeida’nın ortadan kayboluşundan 64 saat sonra Trumbull polisi, Connecticut eyalet polisi ve eyalet polis kriminal laboratuvarının uzmanlarından oluşan 14 kişilik bir ekip Tevfik’in evine girdi. İlk dikkatlerini çeken, etrafın temizliği oldu. Aynı gün, Tevfik’in lokantada çalışan kardeşi Refik, lokanta sahibinin otomobilini ödünç alacaktı.
Saat 16.30. 14 polis yedi saattir delil bulmaya çalışıyordu. Aralarından biri dayanamadı, cep telefonunu çıkarttı. "Patron" dedi "lütfen geri dön, hiçbir şey yok." Kriminal laboratuvarın müdürü Dr. Henry Lee, o sırada başkentteydi. Saat 22.00’ye doğru olay yerine geldi. Beş saat kadar sonra evden ayrıldılar. Ne cesedi, ne de cinayet silahını bulabildiler. Ancak beraberlerinde götürdükleri, Tevfik’i kasten adam öldürmeyle suçlamaya yetecekti. Ama henüz bunları anlatmaya sıra gelmedi. Bundan 20 yıl önce, polis kriminal laboratuvarlarından sonuçların çıkması biraz uzun sürüyordu.
OTTAWA-İSTANBUL NEW YORK
22 Nisan 1988 Cuma. Tevfik, Kanada’nın Ottawa kentindeki Türk Konsolosluğu’nda, süresi dolan pasaportunu uzattı. Ottawa Uluslararası Havalimanı’ndan İstanbul’a bir bilet aldı.
23 Nisan 1988 Cumartesi. Refik, ödünç aldığı otomobili patronuna iade etti. Ne amaçla aldığını söylemedi.
25 Nisan 1988 Pazartesi. Bridgeport polisi, Noble Caddesi’nde, park edilmiş durumda, plakaları sökülmüş bir Mitsubishi otomobil buldu. Şasi numarasından Tevfik’in aracı olduğunu saptadı. Evden delil toplayan ekip, otomobili de aradı.
30 Haziran 1988 Perşembe. Tevfik, İstanbul’dan New York’a döndü ve bir lokantada çalışmaya başladı.
26 Şubat 1989 Pazar. Federal Soruşturma Bürosu FBI, Tevfik’i tutukladı. Üzerinden ikisi Steve Martin, biri Abdullah Kayaalp adına düzenlenmiş üç sahte kimlik çıktı.
Eğilin ve yanağınızı halıya dayayın
Bu arada olanları, cinayetten 15 yıl kadar sonra Dr. Henry Lee’nin bana anlattığı şekilde aktarayım. "Özenle işlenmiş bir cinayetti, çok temiz. Ev sabun kokuyordu. Duvardan duvara bir halı vardı. Şampuanla yeni silinmiş gibiydi. Bir yerinin rengi daha açık gibi geldi. Dokundum, nemliydi. ’Eğilin, yanağınızı halıya dayayın’ dedim. On dört polis yere yattı. ’Haklısın patron, ıslak’ dediler. Bazı kimyasal testler yaptık. Halıya kan damladığı muhakkaktı. Halıyı kestik. Altında ne bulduk, tahmin et bakalım. Bir kan gölü. 1979’da bir makale yayınlamıştım. Yerdeki kan miktarından, ne kadar kan aktığının hesabıyla ilgiliydi. Burada çok işime yaradı. Yaptığım hesaba göre, iki litre kadar kan akmış olmalıydı. Kanının neredeyse yarısını kaybeden biri, mutlaka ölmüştür. Tevfik yargılanmaya başladığında, ceset hálá ortada yoktu. Jüriyi, ceset olmadığı halde, kadını kasten öldürdüğüne ikna edebildik."
Olay yeri inceleme ekibi, oturma odasındaki televizyon ekranında, bir fotoğraf çerçevesinin üzerinde, radyatör peteklerinin arasında, duvar bölme üzerinde, garaj kapısında, garaj lambasını açma-kapama düğmesinin kenarında, toplam iki yüze yakın kan damlası bulaşığına rastladılar. Henry Lee’ye göre bunlar, cinayet sırasında sıçrayan kan lekeleri değil, halıya akmış kanı temizlemek amacıyla kullanılan mekanik bir gerecin etrafa sıçrattığı kandı. Deterjanla öylesine karışmışlardı ki, insan kanı oldukları saptanabiliyordu ama kan grubu tayin edilemiyordu. "Neyle öldürülmüş olduğunu bilemem" diyecekti Dr. Lee, "Bıçak da olabilir, mermi de. Şu muhakkak ki, büyükçe bir damar kesilmiş, yoksa bu kadar çok kan akmazdı."
Altına kan geçmiş ama pek temiz görünen halının üzerinde saç tellerine de rastladılar. Polis kriminalde çalışan, hem kimya, hem de biyoloji lisansı yapmış, daha sonraki yıllarda adli bilimler ve hukuk doktorasını da tamamlayacak ve müdür yardımcılığına yükselecek Elaine Pagliaro bunları, kayıp genç kadının evinden getirilen fırçasına takılmış saç telleriyle karşılaştıracak ve ikisinin ona ait olduğunu söyleyecekti.
CESET OLMADAN MAHKÛMİYET
Refik’in yatak odasında, dolu vaziyette Sauer 9 milimetre tabanca, dolu .38 kalibrelik kısa namlulu toplu tabanca, değişik kalibrede mermiler, .45 kalibrelik Colt kabzası bulundu.
Tevfik’in otomobilinin direksiyonunda, içi kırmızı boyalı bagajının tabanında ve yan taraflarında, ayrıca bagajdaki mavi renkli krikoda kan lekeleri ve sabunla silinmiş kan bulaşıklarına rastlandı. Arka tamponda kana benzer lekeler görüldü. O tarihte, Amerika’da DNA analizi yapan sadece üç laboratuvar vardı. Bunlardan Cellmark şirketi, otomobildeki kan lekeleriyle, Carla Almeida’nın anne ve babasından alınan kan örneklerini inceledi ve onların kızı olabileceği sonucuna vardı. Bir diğer ilginç bulgu, bagajdaki iki santim uzunluğunda, 1.5 santim eninde, etrafında kanlı ve kan grubu kaybolan kadınınkini tutan delikti. Deliğin içinde mavi bir boya vardı ve krikonun boyasıyla aynı kimyasal özelliklere sahipti. Krikonun üzerine de bagajın kırmızı boyası çıkmıştı. Deliğin, kriko ile genişletildiği apaçık ortadaydı da, deliğin neyle açıldığını anlamaları mümkün olamadı. Tevfik’lerin evini çevreleyen 20 kilometrelik daire içinde ne kadının cesedi, ne de bir parçası bulunabildi.
TEKRAR YARGILANIYOR
Tevfik’in ilk yargılaması 1992 Martı’nda sonlandı. Ortada hálá ne ceset, ne de silah vardı. İddia makamı kadını evinin oturma odasında öldürdüğünü, cinayeti örtbas etmek için "olağanüstü" önlemler aldığını, delilleri ortadan kaldırdığını ileri sürdü ve jüri, ikinci derecede kanıtlarla Carla Almeida’yı kasten öldürdüğüne karar verdi. Avukat John Gulash, delillerin yetersizliği ve kastın kanıtlanamadığını öne sürerek karara itiraz etti ve itirazı kabul edildi.
28 Temmuz 1992’de, yani cinayetten dört yıl sonra Tevfik’in evinden 120 kilometre kadar uzakta oturan John Stoffan polisi aradı ve evinin arkasındaki 15 hektarlık arazisinde, bir kafatası ile bazı kemik parçaları bulduğunu söyledi. Çam ağaçlarının altındaki 15 parça kemiğin, 20-30 yaşlarında beyaz ırktan bir kadına ait olduğu ve en az bir, en fazla beş yıl önce öldüğü saptandı. Göz çukurunun üzerindeki deliğin, mermi giriş deliği, kafatasının arkasındaki deliğin ise, aynı merminin çıkış deliği olduğu ortaya çıktı. Böyle bir yaranın onu hemen ya da en fazla birkaç dakikada öldürdüğü söylendi. Alt çenedeki dört nokta, Carla’nın diş hekiminin 1985’te çektiği röntgenle örtüşüyordu. Kemiklerin DNA’sı, evde bulunan kan ve Carla’nın anne ve babasının DNA’sıyla karşılaştırıldı. Kalıntıların ona ait olduğu kesindi.
Savcı Jonathan Benedict, ilk yargılamadaki delillerine bu verileri de ekledi. Senaryosuna göre Tevfik, Carla’ya evde bir el ateş etmiş, daha sonra kardeşlerinin yardımıyla cesedi Mitsubishi’nin bagajına koymuş, bir el de orada ateş etmişti. Kanada’ya götüren diğer kardeşi Refik’ti. Evi, ailece temizlemişlerdi. 1994’te bir üst mahkemenin jürisi, bir kez daha, Tevfik’in kadını kasten öldürdüğüne karar verdi. Avukat John Gulash karara, adil bir yargılamanın olmadığı, kadının nerede ve nasıl öldürüldüğünün, ayrıca kastın kanıtlanamadığını, DNA analizlerinde kullanılan olasılık hesaplarının hatalı olduğunu öne sürerek yeniden itiraz etti. Jüriye "suçsuz" ve "kasten öldürme" arasında bir tercih yaptırılmasının hukuka aykırı olduğunda ısrar etti. Yıllar süren hukuk savaşı, 29 Eylül 2004’te sonlandı ve sonuç değişmedi.
3.5 milyon nüfuslu Connecticut eyaletinin 18 cezaevinden birinde, MacDougall-Walker’de, neredeyse 20 yıldır yatan ve denetimli serbestlikten yararlanması söz konusu olmayacak 75019 sayılı mahkûm Tevfik salıverildiğinde, takvimler en erken 20 Mart 2031’i, en geç 8 Nisan 2040’ı gösteriyor olacak.