Paylaş
HAVALAR güzel gittiğinden yakıt faturaları henüz can yakmaya başlamadı. Ama eli kulağında, aralıktan itibaren bu sene bol bol zam gören elektrik ve doğalgaz faturalarını yana yakıla ödemeye başlarız.
Aslında yılın ortalama 300 günü güneşli olan İzmir’de güneş enerjisinin nimetlerinden yeterince yararlanılamamasının nedenlerini anlamak da mümkün değil. Her şeyi bırakıp sadece bu konuya yoğunlaşarak bile fark yaratan bir dünya kenti haline gelmek mümkün.
Bundan 10 sene önce en az 20 bin Euro’ya yapılabilen konut veya işyerlerini güneş enerjisiyle ısıtan yatırımların maliyeti bugün 7–8 bin Euro’ya kadar düşmüş durumda. Önümüzdeki yıllarda teknolojik gelişmeye paralel bu rakamlar çok daha aşağılara gelecek.
Neredeyse Alaska kadar az güneş alan Almanya bile son 10 yılda güneş enerjisine yönelik yatırımlarını tam 10 kat artırdı. Almanya’nın 1999’da sadece 32 megawat güneş enerjisi üretim kapasitesi vardı bugün ise tam 32 bin megawatlık gücü var. Eğer Almanya güneşi bol bir ülke olsaydı, sahip olduğu güneş enerjisi tesislerinde tam 13 nükleer santralin elektrik üretimine eş enerji üretebilecekti. Söz Almanya’dan açılmışken, Yeşiller Partisi’yle ünlü bu ülke, enerji ihtiyacının yüzde 25’ini rüzgar, güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından elde ediyor. Avrupa’nın bu en zengin ülkesinin hedefi 2050 yılına kadar elektrik üretiminin yüzde 80’ini yenilenebilir enerji kaynaklarından yapmak. Görüldüğü gibi kimse boşuna zengin olmuyor.
Gökyüzündeki petrol kuyuları
Hammaddesi bedava, üretimi ve kullanımı temiz, çevreye zararı olmayan ayrıca nükleer santrallerden çok daha ucuza mal olabilecek güneş gibi enerjilere yatırım yapmak varken, Türkiye’ye nükleer santralde ısrarın nedeni ise ayrı bir tartışma konusu.
Almanya stratejik bir kararla 2000’de yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneldiğinde ülkedeki dört enerji tekeli buna karşı çıkmış. Almanya gibi bir sanayi ülkesinin ihtiyacının en fazla yüzde 6’sını karşılayabileceğini öne sürmüşler. Aynı bugün Türkiye’de söylendiği gibi. Ama Almanya’da rüzgardan, güneşten elde edilen enerjinin payı şimdiden yüzde 25’e çıkılmış durumda.
Bir başka güzel olay ise Alman halkı artık sadece dört elektrik şirketinden değil, sayıları 800’e ulaşan elektrik üreticisinden çok daha uygun fiyatlarla alım yapabilir hale gelmiş. Hükümetin güneş, rüzgar gibi kaynaklardan enerji kullananlara verdiği teşvikler ise tüketicinin ayrı bir kazancı.
Bulutlarla kaplı Almanya bile bunu başardıysa, yılın 300 günü tepesinde parlayan güneşiyle adeta gökyüzünde petrol kuyuları olan İzmir’i pırıl pırıl bir geleceğin beklediğini söylemek abartı olmaz. Yeter ki daha fazla gecikilmesin.
Trafiği sıkıştıran trafikçiler
Trafiğin sıkışık olmaması gereken bir saatte havaalanına gidiyordum. Karabağlar’da ağır aksak gitmeye çalışan araçları görünce, “Eyvah galiba kaza” var dedim. Ama yapacak bir şey yoktu. Kaderime razı gelip kazanın olduğu noktayı bir an önce aşmayı umut ederek yoluma devam ettim. Zaten önemli bir şey olmasa bile meraklı şoförler kazaya bakmak için yavaşlayacak, hatta duracakları için zincirleme olarak kuyruklar uzadıkça uzayacaktı. Yavaş yavaş giderken sonunda iki trafik otosunu görünce kaza yerine yaklaştığımı düşünerek heyecanlandım. Ama giderek yaklaştığım halde kaza yapan araçları bir türlü göremedim. Sonunda olay yeri diye düşündüğüm noktaya gelince yolun bir şeridini kapatarak kusurlu buldukları araçları kenara çeken trafik polislerini gördüğümde başımdan aşağı kaynar sular indi. Sahil yolunda sık sık gördüğüm bir tablo İzmir’in en kalabalık caddelerinden birinde tekrarlanıyordu. Trafiği sıkıştıran trafikçileri kime şikayet edeceğimi bilemediğimden yoluma devam edip gittim.
Paylaş