Paylaş
NİHAYET sesimizi bir duyan oldu. Hafta sonu Hürriyet ekonomi sayfalarının manşetinde ‘Güneş Tutulması’ başlıklı bir haber vardı. Hangi ülkenin güneş enerjisinden ne kadar yararlandığının bir listesi yapılmış. Türkiye son sırada. Haberde, güneş enerjisinden yararlanmak isteyenleri bezdirecek bürokratik uygulamalar petrol, doğalgaz ve belki de nükleer santral lobilerinin etkisiyle olduğu anlaşılan sık sık yapılan yasal değişiklikler geniş bir şekilde yer alıyor.
Halbuki çok pahalı denilen güneş enerjisi yatırımlarının maliyeti son 5 yılda yüzde 75 azaldı. Daha birkaç gün önce ABD’nin en zengin işadamlarından Warren Buffet tam 2.5 milyar dolar harcayarak dünyanın en büyük güneş enerjisi tarlasını kuracağını açıkladı. İlk yatırım yapıldıktan sonra hammaddesi bedava ve sonsuz olan bundan daha karlı bir iş olabilir mi?
Almanya nükleer santrallerini kapatırken, Japonya’da iş başına gelen yeni hükümet 2030 yılına kadar ülkede nükleer santral kalmayacağını açıklarken, İzmir gibi yılın 300 günü pırıl pırıl güneş altında birçok bölgesi olan Türkiye hala nükleerde ısrarlı. Ana muhalefet partisi sadece bu konu üzerinde çalışsa bile dünyanın malzemesi çıkar, oy toplar.
Kısa bir elektrik kesintisiyle bile hayatın durduğu günümüzde enerji, ekmek, su kadar önemli bir ihtiyaç maddesi. Doğal kaynak fakiri Türkiye her yıl petrole, doğalgaza bütçesinin büyük bölümünü 70 ile 100 milyar dolar kadar ayırmak zorunda kalıyor. Biz çalışıyoruz, petrol şeyhleri, İran, Rusya gibi doğalgaz tüccarları zengin oluyor. Onlara ödediğimiz parayı eğitime, sağlığa, bilimsel araştırmaya, halkın refahını artıracak yatırımlara harcasaydık ne terör olurdu ne de ikinci sınıf ülke olarak yıllarca patinaj yapardık.
Aslında son teknolojik gelişmelerden sonra Türkiye’nin önünde güneş enerjisiyle sınıf atlayabilmesi için tarihi bir fırsat var ama nedense kimse oralı değil. Güneş fakiri Almanya’da bile güneşten elde edilen enerji miktarı 25 bin megavata ulaşmışken Türkiye sadece 5 megavat güneş enerjisiyle son sırada. Başımızın üzerinde parlayan sonsuz enerji kaynağından yararlanma yerine başka yatırımların peşinde koşuluyor. Büyük bir ihtimalle bilgi eksikliği var. Yoksa ülkelerini seven politikacıların yapacağı işler değil bunlar.
İzmir’in geleceği ‘İzmir Farkı’nda
ÖMRÜMÜN yarısından fazlasını (32 yıl) geçirdiğim İstanbul, bana göre yaşamak için değil, turist olarak gidildiğinde dünyanın en güzel kentlerinden biri. Yaklaşık 6 yıldır İzmir’deyim, ortalama ayda bir İstanbul’a yolum düşüyor. Özellikle son 5-6 yıldır her gidişimde daha bir devleşen şehirdeki değişimden küçük dilimi yutuyorum. Son gidişimde bizim gazetelerin bulunduğu Güneşli, İkitelli çevresinde yıldız savaşları filmlerindeki uzay kentlerini andıran yapıların yükseldiğini gördüm.
Bir de arkadaşlar “New İstanbul” adlı bir tanıtım filmi izlettiler. Üçüncü havaalanının yapılacağı bölgedeki Yeni İstanbul’un filmi. Eski maden ocaklarının olduğu bölgede kurulacakmış Yeni İstanbul. Yapılan projelere bakılırsa, göller, nehirler arasında büyük bir keyifle yaşanacak çok güzel bir yeni bir şehrin doğacağı anlaşılıyor. Zaten bu projelerin kokusunu alan dünyanın en ünlü gayrimenkul yatırım şirketleri şimdiden ofislerini açmış.
Görülen o ki, İstanbul’un yatırımlar için cazibe merkezi olma özelliği daha yıllar boyu eksilmeden sürecek. O nedenle gelecek yılların yükselen yıldızı olarak görülen İzmir’in yatırımları çekebilmesi için mutlaka farklılık yaratması gerekiyor. Ama bu farklılık İzmir’in Kemeraltı’nı, İstanbul’un Kapalı Çarşısı’nın renkliliği ve cümbüşüyle, Topkapı’nın Kaşıkçı elmasıyla yarışma şeklinde olmamalı. İzmir’de olup İstanbul’da olmayan öyle değerler var ki, bunlar farklılık olarak konulmalı. Bunun da başında kültürel farklılıklar ve yaşam tarzının zenginliği geliyor.
Birinci farklılık, İstanbul artık New York, Londra gibi koşa koşa yaşanmak zorunda olan bir şehir. Metrolar, metrobüsler, vapurlar, deniz otobüsleri salkım saçak. İnsanlar her gün en az 2-3 saatlerini ulaşımda geçiriyor.
Buna karşılık, trafiği biraz baş ağrıtsa da İzmir hala sakin bir şehir. ABD’nin pek çok yönden hem aykırı hem de en modern kentlerinden San Fransisco’nun havası var İzmir’de. Efes, Bergama, Agora ise çok az kentin sahip olduğu en değerli hazineleri bu şehrin. Çeşme’den, Foça gibi denize girilebilecek tatil yerlerine 30 dakika ile 1 saat arasında ulaşım İzmir’in İstanbul’a karşı en önemli üstünlüğü. Sadece bu ayrıcalığı koruyabilmek bile hormonlu büyüyen şehirlerin tuzağına düşmezse İzmir’in geleceği için çok önemli.
Paylaş