Selçuk Şirin

Umut ve Akıl…

2 Ocak 2017
2016 yılı yazıp da gazeteye son dakika gönderemediğim yazıların yılı oldu. Katliamlar, ölümler, kazalar yazmaya karar verdiğim konuların önüne geçti. Defalarca yazdığım yazıyı gazeteye yollamadım. Mesela bugün “el yazısı yerine birinci sınıflarda kodlama” üzerine bir analiz okuyacaktınız. Olmadı…

Evine ekmek götüren herkes hedefte!Her katliamdan sonra yapılacak en insani şeyi yapıyorum. Reina saldırısında ölenlerin hikayelerine bakıyorum. Ölenlerin bir sayı değil birer insan olduğunu kendime hatırlatıyorum. Kimdirler? Nereden gelmişler? Hangi hikayeleri yarım kaldı?

Haritanın yırtılan yerinden fışkıran hikayeler…Garson. Fotoğrafı var ünlü bir futbolcuyla. Cenazesi köye gittiğine göre daha yeni gelmiş İstanbul’a. Cemevi’ndeki törende eşi soruyor: Ne olacak şimdi? Kenan Kutluk katledildi.  

Güvenlik görevlisi. Beşiktaş’ta bir ay evvel gerçekleşen terör saldırısından kurtulmuş. Oğlu cenazesinin başında bize, herkese bakıyor. “Babam neden öldü?” der gibi… Fatih Çakmak katledildi.

Şoför. Yıllardır turistlere hizmet veriyormuş. Turizm Şirketi çalışanı. Gözlüklü. Karizmatik. Yabancı uyruklu misafirleri getirip, kapıda polisle sohbet ediyormuş. İki çocuğu cenazesine bakıyor, eşi ayakta duramıyor. Ayhan Arık katledildi.

Polis. Kapıda görevli. İlk vurulan. Daha 1995 doğumlu. Narin. Yakışıklı. Bakıyor fotoğrafta gökyüzüne… İnsan fotoğraftaki masum gence bakıyor ve sormadan edemiyor: Acaba hangi hayalleri yarım kaldı? Burak Yıldız katledildi.

Reina saldırısının iki amacı var: İçeride varolan kutuplaşmaları körüklemek, bizi birbirimize düşman etmektir. Dışarıda ise ülkenin itibarını zedelemek. Siyasi kamplaşmalardan biraz olsun uzak durmak için şimdiye kadar pek çok sebebimiz oldu. Hiçbirini değerlendiremedik. Her olay bizi bizden biraz daha uzaklaştırdı. Bu terör saldırısı son sebebimiz olsun. Birbirimizi yiyerek bu karanlıktan kurtulmamız mümkün değil. Birbirimize benzeyerek de bu karanlıktan kurtulmamız mümkün değil. Ülke olarak farklılıklarımızla yaşamayı hukuksal teminat altına almaktan başka çaremiz yok.

İstanbul! En kıymetli markamız!Reina saldırısının ikinci hedefi dışarıdaki itibarımızadır. Ölenlerin geldiği coğrafyaya iyi bakın. Olay yeri seçimine de. Ölen 39 kişiden 25’i yabancı turist. Geldikleri ülkeler ise Suudi Arabistan, Hindistan, Kanada, Suriye, İsrail, Tunus, Irak, Lübnan ve Belçika. Kimliği bilinmeyenler de var. Kimi turist, kimi okumak için ülkemizi tercih etmiş. Hedef işte bu tercihi ortadan kaldırmaktır.

Dünyada ilk 10’da!

Yazının Devamını Oku

Verdiğiniz ödevler bir işe yaramıyor!

26 Aralık 2016
Ödev yapmak başarıyı getirir, hele söz konusu olan eğitim ise çocuklarımıza verdiğimiz ilk ders budur: Çalış, ödevini yap!

Ama PISA sonuçlarına bakıyorum da durum hiç de öyle göründüğü gibi değil. OECD ülkeleri içinde bizim çocuklardan çok ödev yapan yok ama bizden başarısız ülke de yok. Sahi ne oluyor?

NİHAYET EĞİTİM GÜNDEM OLDU!
Önce bir not düşeyim. Bu sene PISA sonuçları nihayet Türkiye’de de hakettiği ilgiyi gördü. Primetime TV tartışmaları, gazetelerde çıkan detaylı analizler ve görsel kalitesi yüksek raporlarla ülke olarak en azından birkaç gün eğitimi gündeme alabildik. Bu tartışmalar doğal olarak genel başarı seviyemizin üzerinde odaklandı. PISA veri tabanı sadece başarıyı ölçmüyor oysa. Fen, matetmatik ve okuma becerilerinin yanında PISA aynı zamanda öğrenci, veli ve okul yöneticilerinden epey detaylı veri topluyor. Bu yazımda paylaşacağım veriler bu ek anketlerden.

ÇOCUKLAR ÖDEVLERİNİ YAPIYOR MU? PISA verileri içinde bu sene fen alanında yapılan detaylı anketlerde yukarıdaki soruya ışık tutacak bir alan; öğrencilerin ders dışı zaman kullanımı. 15 yaşındaki gençlere okul dışında ödev ve özel ders gibi etkinlikler için harcadıkları zaman sorulmuş. Aşağıda da göreceğiniz gibi Türkiye çocuklarına en fazla ders dışı öğrenme etkinliği dayatan ülkeler arasında. Bizden çok ödev veren ülkelerin hepsinde başarı bizden daha berbat. Tek istisna Çin’deki bir bölge. Türkiye şimdiye kadar yaptığımız tarzda daha fazla ödevle, daha fazla özel dersle çocuklarımızın eğitim karnesini düzeltemez. En azından bu veriler onu gösteriyor.


 

FEN ALANINDA CİDDİ BİR SORUN VAR!

Yazının Devamını Oku

Kusura bakmayın eğitim yazdım!

19 Aralık 2016
Türkiye gündemi fırsat verdiği ölçüde eğitimi gündeme taşımaya çalışıyorum.

Patlamalar, kazalar ve insana eğitimi dert ettiğini bile utandıran haberler arasında çocukların geleceğini dert etmeye çalışıyoruz. Çünkü yaşadığımız bütün bu sorunlardan kurtulmak için biz olmasak da bizim çocuklarımıza umut bağlamaktan başka çaremiz yok. O halde kusuruma bakmaz iseniz eğer ben yine çocukların geleceğine dair bir yazı yazacağım.

 

PISA 2015 AÇIKLANDI!

Merakla beklediğim 2015 PISA sonuçları nihayet açıklandı. Malum üç yılda bir 15 yaşındaki gençlerin becerilerini ölçen bir sistem bu. Dünya ekonomisinin nerdeyse yüzde 90’ını temsil eden bu çalışmada amaç bu ekonomide rekabet için gerekli becerilerin her ülkede ne kadar başarıyla kazandırıldığını ölçmek. Biz 2003’ten beri sürekli katılıyoruz. PISA 2015 elimizdeki 5. karne. Bizim de ülke olarak kurucusu olduğumuz Dünya Ekonomik Kalkınma Örgütü OECD himayesinde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülen bu ölçme değerlendirme sistemiyle hem geçmişe yönelik kendi içimizde nereden nereye geldiğimizin bir fotoğrafını çıkartmak mümkün hem de dünyada rekabet ettiğimiz ülkeler arasındaki konumumuzu görmek mümkün. Peki sonuçlar ne diyor?

TÜRKİYE GENÇLERİNE TEMEL BECERİLERİ KAZANDIRAMIYOR!


PISA’ya katıldığımız yıllar içinde aldığımız en berbat sonuçlar bu sene geldi. 2003’ten itibaren katıldığımız tüm senelerde PISA’daki puanımızı az da olsa arttırmıştık. Bu artışlar eskiden sıralamamızı değiştirmiyor ama dünya sıralamasındaki yerimizi korumaya yetiyordu. Ancak 2015 sonuçlarında bambaşka bir tablo var. 2003 yılında 434 olan Fen puanı 425'e, 423 olan matematik puanı 420'ye, 441 olan okuma puanı ise 428'e düşmüş durumda. Bu düşüşler istatistiki olarak anlamlı. Yani tesadüflerle değil bir müdahale ile açıklanabilir bir perfomans kaybı var yıllar içinde. OECD içerisinde sürekli bizim altımızda yer alan Şili bile gelip geçti bu sene bizi. G20 üyesi olmaktan büyük bir gurur duyan, genç nüfusuyla övünen Türkiye’nin çocukları maalesef ilk 50 ülke arasında yok. 

 

Yazının Devamını Oku

Sayı değil insan!

12 Aralık 2016
İstanbul’dan patlama haberi gelince korkuyor insan. Sonra sayıya odaklanıyor... Oysa her biri insan. Masum. Görevi başında şehit. İnsan....

Fotoğraflara bakıyorum.

 

En zor göreve, yurttaşların güvenliğini temin etmeye adanmış gencecik polislerin hayat hikayelerini okuyorum. Hiçbir şeyden haberi olmadan Beşiktaş stadının yanından geçen masum insanların hayat hikayelerini okumaya çalışıyorum. Şimdi hiçbiri hayatta olmayan onlarca insan... Acımasız terörün son kurbanları.

 

Çarşı’nın Vefa abisi Vefa Karakurdu iki çocuklu bir baba. Elinde telsiziyle gülüyor.

 

Üçü de 21 yaşında, hayatlarının baharındaydılar: Mehmet Zengin... Oğuzhan Duyar... Mehmet Devrilmez...

 

Yazının Devamını Oku

Krizden çıkmanın 3 koşulu: Adalet-Özgürlük-Eğitim

5 Aralık 2016
Yıllardır “Geliyorum!” diyen ekonomik kriz can yakmaya başladı. Buraya nasıl geldiğimiz konusunda farklı görüşler olsa da buradan nasıl çıkacağımız konusunda bir görüş birliği var: Yapısal reform şart! Şu an mecliste olan 4 partinin hepsi seçim beyannamelerinde ortaya koydu bu çözümü. Niçin acaba?

NEDEN YAPISAL REFORM?

 

Türkiye eski usul tarımla, ucuz turizmle ya da inşaatla geleceği 10 bin dolarlık milli gelir sınırına geldi. 8 yıldır o sınırda patinaj yapıyoruz. Aslında şu son dolar kriziyle milli geliri hesaplamaya kalksanız bırakın patinajı resmen geri viteste gaza basmış durumdayız. Milli servetin eridiği şu süreçte bir yere çarpmadan, bir an önce, partilerin üzerinde hem fikir olduğu yapısal reformları hayata geçirmemiz gerekiyor. Peki nedir bu reformlar?

 

 

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ, TEMEL ÖZGÜRLÜKLER, ÇAĞDAŞ EĞİTİM!

 

Yapısal reform artık sakız olmuş bir kavram. Adını anıp içini dolduramadığımız bir kavram. O nedenle formülü açayım. İlk olarak bu krizden çıkmak için hukukun üstünlüğünü ihdas etmemiz gerekiyor çünkü adil rekabet olmadan üretim artmıyor. İkinci olarak eski usul ekonomiden katma değeri yüksek ekonomiye geçmemiz için bilgiye ulaşmanın önündeki ekonomik ve politik engelleri kaldırmamız gerekiyor. Üçüncü olarak nüfusunun yarısı genç bir ülke olarak çocuklarımıza dünya ile rekabet edebilecek beceriler kazandırmamız gerekiyor. Yani, adalet, temel özgürlükler ve eğitim alanında yapısal reformları hayata geçirmemiz gerekiyor. 

Yazının Devamını Oku

Dâhi olmanın formülünü açıklıyorum!

27 Kasım 2016
Gündemden bağımsız yazacağım bugün. Alakasını herkes kendi hayatından kurar nasılsa. Dâhi olmak ister misiniz? Akademide, sporda ya da sanatta bir deha olmak ister misiniz? Sınıfta ya da işte performansınızı zirveye taşımak ister misiniz? Yanıtınız evet ise buyurun size 4 aşamalı formül.


Önce şu soruyu sorayım: Üstün yetenek sizce doğuştan mı geliyor yoksa sonradan mı elde ediliyor? Bu basit soruya vereceğiniz yanıt öğrenmeye yaklaşımınızı belirlediği için çok kritik. Nobel ödüllerinden satranç şampiyonlarına, matematikten yüzmeye pek çok alanda yapılan çalışmalar zekanın tek başına başarıyı belirleyen bir faktör olmadığını gösteriyor. Pratiğin, öğrenmenin temel değişken olduğu giderek daha net bir şekilde açığa çıkıyor. Zaten “Üstün yetenek doğuştandır!” inancına sahipseniz eğitimden uzak durun, derim. Zira performansın doğuştan belirlendiğine inanan birinin hem kendinden hem başkalarından beklentisi sınırlıdır. Bu konuya daha evvel Bill Gates üzerinden değinmiştim.

 

Performansı zirveye taşımanın 4 koşulu! Daha fazla uzatmadan yazının başlığındaki soruya döneyim. K Anders Ericsson bu soruya hayatını adamış bir psikolog. Yaptığı onlarca araştırma ile “zirve performans” konusunda uzman biri. Malcolm Gladwell’in Outliers (Çizginin Dışındakiler) kitabını okuyanlar onu “10 bin saat kuralı” ile hatırlayacaklardır. Ericsson ve arkadaşlarının pek çok kültürde ve farklı sahada zirve performansı yapanlar üzerinde yaptıkları çalışmaların sonucunda vardıkları bir formül var. Herhangi bir sahada zirveye çıkmak için şu 4 koşulu yerine getirmek gerek: Tahayyül, durum tespiti, sürekli geri besleme (geri dönüt) ve pratik!

Önce tahayyül! Herhangi bir alanda zirveye çıkmak için önce başarı motivasyonunuzun olması şart! Hayali olmayan kişinin başarması mümkün değil. Ancak büyük hayalleri olanlar, bu hayallere sıkı sıkıya bağlı olanlar zirveye çıkabiliyor. Zirveye çıkmadan zirveyi hayal edenler...

Realist durum tespiti şart!

Yazının Devamını Oku

Hakikat-sonrası toplumda haberler ve seçimler

20 Kasım 2016
Oxford sözlüğü her yıl yeni bir kelime katıyor İngilizceye.

2016 yılının yeni kelimesi geçen hafta açıklandı: Post-truth ya da “Hakikat-sonrası.” Bu kelime de nereden çıktı diyorsanız, anlatayım.

 

GERÇEĞİN KULLANMA ÖMRÜ BİTTİ Mİ?

 

Bu kelimenin niçin seçildiğini ise özellikle Brexit ve Trump seçimlerinde hakikatin uğradığı değer kaybı açıklıyor. Çünkü Oxford sözlüğü Post-truth kavramını şöyle tarif etmiş: Toplumsal kanaatlerin objektif gerçekler yerine şahsi duygu ve inançlar tarafından belirlendiği ortam. Dikkat edin, hakikat-sonrası tabiri bir ortama ya da zemine işaret ediyor, kişiye değil. Yine dikkat ederseniz buradaki “sonrası” yani “post” kavramı sanki ötesi anlamında kullanılıyor. Gerçeğin hükmünün bittiğine işaret ediyor.

 

HAKİKAT SEKSİ DEĞİL!

 

Yazının Devamını Oku

Doğru ya da haklı olmak yetmiyor!

13 Kasım 2016
Bir fikir toplumda nasıl kabul görür?

İster siyasette ister pazarlamada isterse sınıfta bazı fikirler hemen kabul görürken bazıları kolayca reddediliyor. Trump’ın geniş kesimleri ikna ederek “Başkan” seçildiği gerçeğinden hareketle gelin bazı fikirlerin nasıl kolayca kabul edildiğini anlamaya çalışalım. 

 

BAZI FİKİRLER YAPIŞIP KALIYOR!

 

Ben ilk kez Malcolm Gladwell’de okumuştum yapışkanlık (Stickiness) kavramını. Bazı fikirler son derece yapışkan. Onları bir defa duymamız yetiyor. Bir kere satın aldık mı bırakmadığımız fikirler bunlar. Peki neden bazı fikirler aklımıza yapışıp kalırken bazıları kaybolup gidiyor? Bu soruya yanıtı Dan ve Chip Heath kardeşler “Made to Stick: Why Some Ideas Survive and Others Die” adlı kitapta uzun uzun anlatıyor. Türkçeye “İşte Bu Fikir Tutar!” adıyla çevrilen bu kitap bazı fikirlerin neden tuttuğunu 6 maddede özetliyor.

 

BASİT OLACAK!

 

Yazının Devamını Oku