Kurumuş incire kurt girmezmiş

DOKTORUN beceriksizliğini toprak örtermiş.

Haberin Devamı

Siyasette de genel başkanların yetersizliğini kongreleri, kurultayları örtüyor.

Lafı CHP’ye ve muhterem liderine sokuyorum, öbür partilerin liderlerine de “Gelinim sen anla” mesajı veriyorum.
Sadece son üç seçimin dökümünü esas alırsak “yeterlilik” tartışması başlatmaya gerek kalmadan, sonuç görülür.

 

* * *

 

CHP son yerel seçimlerde dayağını yedi, oturdu. 7 Haziran seçimlerine yine böyle bir kurultay başarısı ile gelindi. 13 yıllık iktidarın en ağır oy kaybına uğradığı seçimde CHP yine yerinde saydı.
“Bu kez tamamdır” denilerek 1 Kasım’a gelindi. Dayak aynı dayak, sıralama aynı sıralama, alınan oy puanı aynı puan.
Ben de olsam kurultaya giderim. Kendi seçtiğim insanlara kendimi alkışlatır, moral bulurum.

 

Haberin Devamı

KÖK SARMAŞIKLAR GİBİ

 

Düzenek güzel. Sen kurultay veya kongre delegelerini seçiyorsun. Ankara’ya çağırıp bir mekânda topluyorsun, onlar da seni seçiyorlar.
Seçmek zaten asli işleri, sadece buna takılmayın.
Sen kürsüye çıkıp ona buna salladıkça seçtiğin delegeler de sana çapik vuruyorlar. Bu danışıklı dövüş zabıtlara “Şiddetli Alkışlar” olarak geçiyor. Ne güzel değil mi?
CHP’nin kurultayını izlemedim. Şarkısı, türküsü var mıydı bilmiyorum. Bu düzenle gidilecek bir sonraki kurultay için Zerrin’in ünlü yazlık şarkısını öneririm.
“Sen bana, ben sana eski günlerde... Kök sarmaşıklar gibi sarıldık o yaz.”
2023’e kadar sabredersek özgürlükçü demokrasiyi geri getireceklermiş. Senin kendi partin özgür olmadıktan sonra öbürünü getirmişsin kaç para?
Haydi, diyelim ki diğeri mücadele istiyor. Kendi partinde tek tabanca değil misin? Bir ay içinde yepyeni bir düzen kurar, dosta düşmana ibret için gösterirsin. Yapsana!
Bu “istek şarkı sözü” gibi laflarım sadece Kemal Bey ve partisine değil, Meclis’te grubu bulunan bulunmayan partilerin tamamına gelsin.

* * *


Aslında öbürlerinden hiç umudum olmadığı için buna fazlaca yükleniyorum. Bazen de “acaba haksızlık ettim mi?” duygusuna kapılıyorum.
Lakin siyasette “duygusallığın” yeri yok. Duygusallık hesap adamlığını yenemez. O işi kürsüye bırakacaksın. Orada duygulanıyormuş gibi yapıp, düz araziye ayak bastığında hesabına bakacaksın.
1950’den sonrasını hesaba katıyorum. 65 yıllık çok partili hayata dayalı demokrasimizin dökümü ortada.

 

Haberin Devamı

ÜÇ MÜ DAHA BÜYÜK, ALTI MI?

 

Kararları hep iki-üç kişi vermiş. Diğerleri “siyaset sinemasının” zengin prodüksiyonlarına figüran olarak katılmışlar.
Ahmet Necdet Sezer’i Çankaya’ya kaç kişi gönderdi? Parmak hesabıyla üç partinin genel başkanı. O zaman da yazmıştım, şimdi tekrarlıyorum.
O dönemin cumhurbaşkanını seçen parlamentonun üç seçmeni vardı.
12 Eylül cunta döneminin Milli Güvenlik Konseyi’nin ise beş seçmeni. Genel sekreter paşayı da katarsanız altı seçmeni.
Peki, katılımcı demokrasi anlamında hangisi daha geniş tabanlıydı. Üç seçmenli parlamento mu, yoksa altı seçmenli cunta mı?
Kılıçdaroğlu’nun gazete fotoğraflarına ve haber ekranlarına yansıyan sıfatı neşeliydi. Ben de olsam neşelenirim. Kaybetme ihtimali olmayan bir seçimden muzaffer (!) çıktı.
Rakibi ise aday olabilmek için 127 imzayı bile bulamamış, arkası olmayan bir gazeteciydi. Gazeteler Mustafa Balbay’ın gömüldüğü o kurultay galibiyeti için “Kılıçdaroğlu’nun Zaferi” diye yazdılar.

 

* * *

Haberin Devamı


Ben CHP’nin muzaffer liderinin yerinde olsam Mustafa Balbay’ı her seçimde kontenjandan Meclis’e sokar, her kurultayda başkanlığa aday olması için destek veririm.
CHP’nin halleri MHP Lideri Bahçeli’ye de ilham vermeli, seçilmiş adamlarıyla gideceği kongreyi daha fazla ertelememeli. Yüzde yüz kazanılacak bir galibiyetin tadını başka hiçbir şey veremez.
Bizdeki demokrasinin Batı’dakine üstün olan tarafı budur. Asla devamlı kaybetmezsin. Dışarıdaki sandık boş çıksa bile evindeki sandık doludur.
Buna “Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olurmuş” demokrasisi derler. Her seçimde faklı sonuç bekleyip, yılmadan denerler.

Yazarın Tüm Yazıları