Paylaş
Deniz hâlâ girilebilir kıvamda. Ekim ayının bir tık üzerinde.
Benim gibilerine dost olan denizin bir de sadece mültecilere gösterdiği “kanlı bir yüzü” var. Bakanı korkutan bir yüz bu.
Son on günün can kaybı bilançosu elliyi geçmiştir.
Bodrum açıklarında arka arkaya yaşanan iki alabora vakasının birinde dört, diğerinde on bir kişi can verdi. Ardından bir tekne daha alabora oldu. On dokuz kişi de öyle boğuldu.
* * *
Dünya Noel’i şenliklerle karşılarken, kimileri de Midilli’ye gitmek üzere Datça’dan açılan teknenin denize saçtığı insanları topluyordu.
On bir çocuk cesedi denizden geri alındı. Bir çocuk da can veren hamile annesinin karnında daha yaşamaya başlamadığı hayatı kaybetti. On bir yaşanmamış hayat, bir hamile kadın, toplam 20 can.
Merry Christmas Avrupa!
CAN YELEKLERİ
Denize girerken, hep üzerimde bir tedirginlik oluyor. Kendi halinde avlanan karabatak kuşunu da, balıkçılın bıraktığı ağın şamandırasını da dalgaların ucuna takılmış bir mülteci çocuğu sanıyorum.
Gözüm istemese de kıyıya vurmuş can yeleklerine takılıyor. Dalgalar kim bilir o can yeleğini hangi ana kuzusunun sırtından söküp aldı.
Bizim çocuklar iki tanesini alıp getirdiler. İnceledik. Can yeleği ile şekil dışında ilgileri yok. Ege’nin merdiven alt tezgâhlarında alelacele yapılmış şeyler. Suya bırakıyorsun, kendini zor taşıyor.
Giydiriyorlar o perişan “can alma yeleklerini” zavallı mültecinin üzerine. Üstelik parasını da alıyorlar. O halleriyle denize salıyorlar.
Merak ediyorum. Kimse, benim merak ettiğim kadar merak edip “N’oluyor bu Bodrum’da, Datça’da, Dikili’de, Çeşme’de” diye sormuyor mu? İnsanımızı birazcık tanıyorsam bu iş organizedir. Bu ölümler ciddiye alınsa, olaya biraz istihbaratçı gözüyle bakılsa bu kadar can kaybı olmaz.
* * *
Elli yaşının üzerindeki taksici Muhsin Bey, maruf bir otobüs firmasının (adı bende saklı) düzenli olarak Bodrum’a mülteci taşıdığını söyledi. Firma ihtimal işin içinde değil ama belli ki şoför özel girişimci.
Getiriyorlar umut yolcularını. Tenhaya döküyorlar. Bazılarının parası var. Taksi çevirip kendi başlarına bir yerlere gitmeye çalışıyor. Taksici “Öyle müşteriyi almıyorum beyim” diyor.
Ölümlerine alet olmaktan ve onun vebalinden korkuyor.
ÖLÜMÜN BİLETİ
Ölüme yolculuğun bileti iki bin liradan başlıyor, üç bine, dört bine kadar çıkıyor. İnsan tacirleri artık kendilerini riske atmıyorlar bile. Yeterince müşteri topladıktan sonra onları bir tenhaya götürüyorlar.
Orada bekleyen botu da denize kadar onlara taşıtıyorlar. Sekiz-dokuz metrelik şişme bota elli kişi yükleyecekler. Belki de altmış kişi.
Botun arkasında taş çatlasa saatte üç-beş mil yapacak takatsiz eski bir motor oluyor. Enayiler mi 20 beygirlik motor taksınlar.
Yolculuk öncesi, mültecilerden gözlerine kestirdikleri bir-iki gence ayaküstü motoru kullanma dersi veriyorlar. “Kontağı böyle çevireceksin, gazı şöyle vereceksin” dersi.
Üç dakikalık konuşmadan sonra bot “körlemesine” denize açılıyor. Ege suyunun içilmez, botla geçilmez olduğunu bilmeyenlere gitmek istedikleri Yunan adasının yönü kol işaretiyle gösterilmiş.
Vira Bismillah!
Botun üstündekiler kıyıdan uzaklaştıkça büyüyecek dalgaların kıyıcılığını ne bilsinler. Yandan gelen dalga nasıl alınır? Dalgaya nasıl baş verilir? Bunları bilecekler ki hayatta kalalar.
* * *
Aşırı yükle alabora olan botların tamamı “deniz acemiliği” yüzünden.
Suriye’nin ortasından, teee Deyrizor’dan gelen bir garibanı delikanlıyı kaptan ilan edip “Al bu insanları sen öldür” demek vicdansızlığı da geçer.
Susup seyirci kalmanın vebali var. “Orada neler oluyor” diye sormamanın da vebali var.
Sezonu kapattığım gün deniz beni üşütmedi ama denizin mülteci çocuklarına değen tuzu benim de üzerimdeydi.
Paylaş