Paylaş
Yandaşlıkla şereflenmemiş (!) gazetelerin dışında kalan medya “Atatürk’e şükran” ilanlarıyla doluydu. O ilanlar sadece bir baniye olan minneti ifade etmiyordu. Gizli ajandasında “Onu illa ki unutturacağız” maddesi yazılı olanlara da mesaj veriyordu.
“Siz falancaya filancaya bakmayın. Bu Cumhuriyet’in asıl lideri Mustafa Kemal’dir” mesajı.
* * *
10 Kasım “yazı günümüz” değildi. Olsaydı, değişik bir yazı yazmak, onu gülmeyi seven insan yüzüyle anmayı isterdim. Niyetimiz gelecek 10 Kasım’a kaldı.
Yine de Mustafa Kemal dendiğinde aklıma hep eğlenceli hikâyeleri gelir. Atatürk’ü işin içine doğrudan veya dolaylı olarak katan eğlenceli hikâyeler.
Bu tercihimde çocukluk yıllarımın da etkisi var. Okul sıralarında bize öyle bir Atatürk kültü dayattılar ki fotoğrafları ile göz göze gelmeye çekinirdik. O resmi fotoğraflardaki Atatürk hep asık suratlıydı, canı hep bir şeylere sıkılmış gibiydi.
Yıllar sonra, bu dayatmanın ezici etkisinden kaçmak için işin eğlenceli taraflarına meyleder oldum. Bugün sizlere sunacağım yazı da öyle bir arayışın sonucudur.
KADROSU YOKTU
Abidin Bey ile karşılaştığımda kendi başıma Rio’da sürtüyordum.
Abidin Bey bu efsane karnaval şehrine Yılmaz Güney’in yapımcısı olarak bilinen Abdurrahman Keskiner (Apo Gardaş) ve bir grup Çiçek Bar tayfasıyla birlikte gelmişti.
Kalabalık bir gruptular. Çiçek Bar müdavimlerinin tanıdığı Ceset Engin de aralarındaydı.
Niye orada olduklarını anlamadım ama bende bıraktıkları etki Copacabana’daki Help Disco’yu görmeye geldikleri şeklindeydi. İhtimal diskonun “Rio’nun düşman işgalinden kurtuluş yıldönümü” etkinliklerine yetişip yetişmeyeceğini araştırıyorlardı.
Aynı otelde kalıyor olmamız sonunda birlikte takılmaya başladık ve Abidin Bey’in memuriyet hikâyesini orada dinledik.
* * *
Abidin Bey Adıyamanlı, yani yönetmen milletvekili Sırrı Süreyya’nın özbeöz hemşerisi oluyor.
Sempatik bir insan olan, vilayete gelen okumuş-yazmış takımınca geçinmeyi bilen ve kendini onlara sevdiren Abidin Bey yıllarca bir ilkokulda müstahdem olarak çalışmış. Ama memuriyet kadrosu yok.
Hep “geçici işçi” türünden formüllerle idare edilmiş, devletten iyi kötü nemalanmış ama garantisi yok. Yarın başka bir idareci gelse ve “Güle güle” dese Abidin Bey ortada kalacak.
BİR BOŞ KADRO
Yıllar sonra Adıyaman Milli Eğitim Müdürlüğü’ne ilkokul diplomasından başka şart istemeyen mütevazı bir kadro gelmiş. Vilayetin okumuş takımı birbirlerine “Aman” demişler.
“Bu kadroyu Abidin Bey’e versinler.”
Öyle ya! On sekiz yıldır kadrosuz olarak eğitime odacı hizmeti veren Abidin Bey’den başkasına o kadro yakışır mı?
Lakin bir sorun var, o da Abidin Bey’in ilkokul ikiden terk olması. Tanıdıkları “Olsun” demişler. Tanıdık bir okul buluruz, dışarıdan bitirme sınavına girer, biraz çalışır diplomasını alır.
Sorup soruşturup en uygun okulu bulmuşlar. Abidin Bey’i de müdüre göndermişler. Müdür de “Atatürk’ü çalış öyle gel, yarın en çok onu soracağız” diye tüyoyu vermiş.
Abidin Bey de çalışmak için doğruca kahveye gitmiş, kütüphaneye gidecek hali yoktu ya!
* * *
Ertesi gün okula giden Abidin Bey, müdür ve iki öğretmenden oluşan kurulun karşısına geçiyor, sınav başlıyor. Bir-iki basit soru ile Abidin Bey’i ısıtan müdür, sonunda lafı Atatürk’e getirip soruyor:
“Abidin Bey Atatürk’ü biliyor musun?”
“Peeeey! Atatürk?”
Yani Atatürk’ü bana mı soruyorsun, demek istiyor. Müdür sordukça Abidin Bey “Peeeey Atatürk?” çekiyor. Karşısındakileri ikna ettiğine emin olduktan sonra da bildiklerini sayıyor:
“Atatüüürk? Kavgaciii, belaciii...”
Yerel ağızla “yiğit, bahadır” demek istiyor ama ifade şekli kurulu telaşlandırıyor. Müdür “Aman Abidin Bey, ne biçim laf onlar?” diye müdahale ediyor. Daha da panikleyen Abidin Bey kahvede öğrendiği son bilgiyi kullanıyor:
“Rakıciiiii!”
Kurul çareyi Abidin Bey’i dışarı çıkarıp, diplomasını vermekte buluyor. Abidin Bey bugün mutlu bir memur emeklisi ise Atatürk sayesindedir.
Paylaş