Paylaş
Yazımız, TÜİK’in A) 2018 ve 2019 yıllarına ait Türkiye’deki bütün ölüm vakaları toplamı olan 862 bin 390 sayısı ile B) pandemi dönemine denk gelen 2020-2021 yıllarına ait ölüm toplamı olan 1 milyon 73 bin 532 sayısı arasındaki farktan yola çıkıyordu. Aradaki 211 bin 142’lik fark, bize pandemi döneminde ortaya çıkan ek ölüm sayısını veriyordu.
Bin kişi başına düşen toplam vefat sayısını ifade eden “Kaba Ölüm Hızı”nın Türkiye’de pandemi öncesindeki yıllarda genellikle iniş çıkışlar olmaksızın düz bir çizgi izlediğini dikkate aldığımızda, 211 bin dolayındaki bu rakam olağan olmayan bir artışın altını çiziyordu.
Oysa kamuoyuna duyurulan COVID-19 kaynaklı resmi ölüm rakamlarının toplamı bu sayının yarısının da altındaydı. O zaman ölüm sayısında olağan olmayan ama nedeni COVID-19 diye de gösterilmeyen ek farkı nasıl izah edeceğiz sorusu beliriyor.
TÜİK İLE BAKANLIK RAKAMLARI TAM TUTMUYOR
Tam bu noktada dünkü yazımızda kısaca değindiğimiz resmi rakamlarla ilgili bir tutarsızlığa da dikkat çekelim. Sağlık Bakanlığı’nın paylaştığı tabloda 2020 yılı COVID-19 kaynaklı ölümler 20 bin 881, 2021 yılında ise 61 bin 480 olarak gösterilmişti. Toplamı 82 bin 361’e geliyordu.
Oysa TÜİK tarafından geçenlerde açıklanan ölüm sayıları majör bir ölçüde olmamakla birlikte yine de Bakanlık rakamlarından farklıdır. TÜİK, COVID-19 kaynaklı ölümlerin toplamını 2020 yılı için 22 bin 136, 2021 yılı için 65 bin 198 olarak vermiştir.
Bu farklılığı izaha muhtaç bir durum olarak dikkate getiriyoruz. Ancak bu yazının devamında TÜİK’in muhtelif hastalık kategorileri verilerini değerlendireceğimiz için, yapacağımız hesaplamalarda ölüm sayılarıyla ilgili Bakanlık değil, bu kez doğrudan TÜİK tablolarını esas alacağız.
ÖLÜMLERDE SOLUNUM VE KALP HASTALIKLARI DA ÇOK YÜKSEK
Pandemi nedeniyle vefat sayılarında 2020-2021 yıllarında meydana gelen büyük artışı değerlendirirken, TÜİK’in açıkladığı istatistikler içinde “ölüm nedenlerine” ilişkin veriler bize kayda değer ipuçları sunuyor.
TÜİK’in internetten kolaylıkla girilebilecek bu tablolarında Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) uluslararası hastalık sınıflandırma kategorilerine göre ölümlerin her bir hastalık grubu altındaki sayısal dökümleri yer alıyor.
Pandeminin patlak verdiği 2020 yılına baktığımızda, hastalık kategorilerinin önemli bir bölümünde 2018-2019 yıllarına ait sayılarla büyük ölçüde kendini tekrarlayan, kısmen çok az artış ya da çok az düşüş gösteren bir örüntüyle karşılaşıyoruz.
Ancak bu kalıbın istisnaları da var. Burada dikkat çekici bir şekilde, özellikle A) Solunum yolu hastalıkları ve B) Kalp, damar, kan basıncı gibi dolaşım yolu hastalıkları kategorilerindeki ölümlerde ciddi artışlar meydana gelmiş.
Örneğin TÜİK, 2020 yılında COVID-19 kaynaklı 22 bin 136 ölüm raporlarken, yine 2020 için bir yıl önceye kıyasla solunum hastalığı kaynaklı 23 bin 763 fazladan ölüm göstermiştir. Keza kalp-damar hastalıklarında da bir yıl önceye kıyasla 22 bin 846 ek ölüm kayda geçmiştir. Görüleceği gibi, 2020’de her iki kategorideki ek ölümler COVID-19’dan raporlanan ölümlerden fazladır.
TÜİK verilerine göre 2020 yılında toplam 71 bin 997 ek ölüm ortaya çıkarken, bunun COVID-19 dışında kalan yaklaşık 47 bini kalp ve solunum yolu hastalıklarından kayda geçmiştir. Bir başka deyişle, ek ölümlerin yalnızca üçte biri COVID-19’dan raporlanmış görünüyor.
ZATÜRRE ÖLÜMLERİNDE ÖNEMLİ ARTIŞ
Şimdi 2021 yılına geçelim. TÜİK verileri çerçevesinde 2021 yılında 2019’a kıyasla bu kez 129 bin 653 fazladan ölüm görünüyor. Bunun 65 bin 198’i COVID-19 başlığı altında raporlanmıştır. Bunun dışında kalan fazladan ölüm toplamı içinde 28 bin 781’i kalp ve damar hastalıkları, 19 bin 481’i solunum yolu hastalıkları altındadır.
Hormonal ve metobolizma bozukluklarına ilişkin “endokrin hastalıkları” altında 4 bin 528, enfeksiyon hastalıklarında 4 bin 721 ek ölüm görünüyor 2021 yılında. Endokrin hastalıkları altında diabet kaynaklı ölümler hem 2020 hem de 2021 yılında 3 bin dolayında ek bir artış gösteriyor.
Sonuçta 2020 ve 2021 yıllarında ek ölümlerin COVID-19 dışında kalan kesiminde ana gövdeyi kalp-damar hastalıkları ile solunum yolu hastalıklarının tuttuğunu söyleyebiliriz.
Yaptığımız hesaplamaya göre iki yıl zarfında bu iki kategori altındaki hastalıklardan öldüğü raporlanan vatandaşlarımızın sayısı fazladan ölümler içinde 95 bine yaklaşıyor. Bu, TÜİK’in her iki yıl için verdiği COVID-19 ölüm vakaları toplamının (87 bin) üstündedir.
Bu arada solunum yolu hastalıklarında bir alt kategori olarak zatürre ana gövdeyi oluşturuyor. 2019 yılında 25 bin 354 olan zatürre kaynaklı ölümler, 2020’de 43 bin 895’e, 2021’de ise 41 bin 685’e ulaşmıştır.
Her iki yılın 2019’a kıyasla ek artışlarını topladığımızda, 2020-2021 döneminde zatürre kaynaklı fazladan ölümler toplamı 35 bine yaklaşıyor. Bu ölümler COVID-19 kategorisi altında görünmüyor.
DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ KODLARI TAM KULLANILMAYINCA
Ek ölümlerin oldukça kabarık bir bölümünün COVID-19 kategorisi dışında kalmasıyla ilgili bir dizi neden ileri sürebiliriz. Bu nedenlerden birini, Türkiye’de Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) COVID-19 ölümlerinin raporlanması için getirdiği kriterlerin tam olarak uygulanmadığı konusundaki eleştirilerde arayabiliriz.
Şöyle ki DSÖ, COVID-19’dan kaynaklanan ölümlerin raporlanmasında “U07.1” ve “U07.2” olmak üzere iki kod önermiştir. “U07.1” kodu, laboratuvar testinde teyit edilerek COVID-19 teşhisinin konduğu virüs tanımlanmış olan koddur. “U07.2” kodu ise laboratuvar testinin yapılamadığı ya da sonuç vermediği durumlarda klinik ya da epidemiyolojik bulgular üzerinden COVID-19 teşhisine ulaşılan virüs tanımlanmamış kodu anlatılıyor.
DSÖ bu tanımlamaları yaptıktan sonra her iki kodun da COVID-19’dan ölüm nedeni olarak gösterilebileceğini belirterek, her ikisinin de kullanılması beklentisini iletmiştir.
Buna karşılık, Türkiye’de ölüm sayılarının DSÖ kodlarının tam kullanılmaması nedeniyle eksik gösterildiği özellikle tabip odaları tarafından sıkça dile getirilmiştir. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da muhtelif açıklamalarında, Türkiye’nin test kapasitesini gerekçe göstererek ölümlerin raporlanmasında yalnızca DSÖ’nün doğrulanmış vaka tanımlı kodunun kullanıldığını kabul etmiştir.
TESTLER COVID-19’U TESPİT EDEMEYİNCE
Tek kodun kullanılması ölüm vakalarının düşük görünmesinin gerisinde önemli bir faktördür. Bunun nedenlerinden biri, PCR testlerinin virüsü tanımlamada her zaman kesinlik içinde sonuç vermemesidir. Çok yakından tecrübe edildiği üzere, PCR testleri sıkça virüsü tanımlamada yetersiz kalabilmektedir. Buna karşılık laboratuvar testlerinin ölüm vakalarının raporlanmasında mutlak zorunluk olarak görülmesi, bu çerçevede klinik bulguların dışlanması, ölüm sayılarının pekâlâ düşük çıkmasında rol oynamıştır.
TÜİK verilerinin de işaret ettiği üzere, pandemi döneminde zatürre kaynaklı ölümlerde meydana gelen azımsanmayacak artışı başka türlü izah etmek imkânı yoktur.
Pandeminin daha ilk günlerinde vefat ettiğinde ölüm nedeni zatürre olarak raporlanan eski Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman’ın durumu bu bakımdan yeteri kadar çarpıcıdır. Eşi Belma Yalman’ın kendisinin ölümünden bir süre sonra testte tanımlanmış bir şekilde COVID-19’dan vefat etmesi üzerine, Aytaç Yalman’ın klinik bulguları da esas alınarak ölüm nedeni tedavi gördüğü hastane tarafından COVID-19’a çevrilmiştir.
TÜİK’in ek ölümler hakkında açıkladığı sonuçlar COVID-19 kaynaklı ölüm rakamlarına yeni baştan bakılması gerektiğini söylüyor.
Paylaş