Paylaş
Milliyet gazetesinin çatısı altında onun Milliyet’teki en yakın arkadaşlarından birinin anma töreninde.
İki hafta önce Sami Kohen’in ölümünün birinci yıldönümü dolayısıyla düzenlenen törene konuşmacı olarak katıldım. Onun Türk basınındaki konumunu, Abdi İpekçi ile 1950’li yıllarda Milliyet’i yaratan kadro içinde yer almasını anlatırken, gökyüzündeki takım yıldızları benzetmesine başvurdum.
Gökyüzüne baktığımızda belli bir düzenle dizilen yıldızlar gördüğümüzü belirtip, “Türk basın tarihinin akışında da Milliyet’te o dönemde yıldızlar dizilmişler. Böyle bir çekim alanı yaratmış Milliyet” diyerek, Abdi İpekçi ve Sami Kohen’le birlikte hemen aklıma gelen isimler arasında Halit Kıvanç, Altan Erbulak ve Zeynep Oral’ı da saydım.
*
Kohen’in “Ver Elini Dünya” başlıklı nehir söyleşi kitabında da anlattığı üzere, İpekçi 1954’te Mithat Perin’in İstanbul Ekspres gazetesinden ayrılıp Milliyet’e geçerken yanında götürdüğü ekipte kendisiyle birlikte Halit Kıvanç da vardır.
Milliyet’in İpekçi yönetimindeki yükseliş döneminin önemli isimlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor Halit Kıvanç. Yakın arkadaşı Sami Kohen ile aynı odayı paylaşmışlar, farklı alanlara baksalar da. 1960’lı yılların ortalarında çekilmiş bir fotoğrafta o sıralarda genç bir muhabir olarak mesleğe henüz adım atmış olan Mehmet Ali Birand’ın yanı sıra İnci Asena ve Sami Kohen ile birlikte görüyoruz Halit Kıvanç’ı.
Milliyet’teki yılları 1954’ten 1960’lı yılların önemli bir bölümüne uzanıyor. Bu gazetedeki serüveninde spor alanında yankı yaratan mülakatlarla ün yapmıştır. Ancak spor yazarlığının yanı sıra gazeteye magazin penceresinden de katkıda bulunacak, bu alanda birçok renkli habere imza atacaktır. Halit Kıvanç, daha sonra Yeni İstanbul, Hürriyet, Tercüman, Güneş gibi gazetelerde de yazar olarak görev yapmıştır.
*
Yazılı basın aslında Halit Kıvanç’ın bir dizi uğraşından yalnızca birisiydi. O, bir ömre pek çok uğraşıyı sığdırmıştı. Bizim kuşağımız onu ilk çocukluğumuzdan itibaren spor spikeri olarak radyoda anlattığı futbol maçlardan kendisine özgü sesiyle tanıdı.
Ardından 1970’li yılların başından itibaren televizyon hayatımıza girdiğinde ekranın ilk yüzlerinden biri oldu. Kültür-sanat programları yaptı, eğlence programları sundu.
TRT televizyonundaki yılbaşı programları onun klasikleri arasındaydı. Türkiye, ekran başında onun sunumuyla bir yılı geride bırakıp yeni bir yıla, yeni umutlara adım atıyordu. Bu arada her yıl 23 Nisan’da TRT Çocuk Bayramı Şenlikleri’ni de sundu. Hayatına sığdırdıkları o kadar çok ki...
Bu yönleriyle Türkiye’de pek çok neslin tarihinin önemli bir parçasıydı.
*
Buna karşılık biyografisini okuduğumuzda, onu önce hukuk tahsil etmiş, cübbesini giyip mahkeme salonunda kürsüye oturmuş genç bir hâkim olarak görüyoruz. Ardından hâkimlikten vazgeçip spor gazeteciliğine yöneliyor.
Hâkimlik kariyerine devam etseydi, adalet terazisi şaşmayan adil bir yargı mensubu olarak büyük bir güven yaratacağı kuşkusuzdu.
Ama bu tercihiyle gazetecilik, yazarlık, spikerlik, sunuculuk, TV programcılığı da dahil çok yönlü bir kariyere yönelerek, bütün bu mecralar üzerinden Türkiye’ye nesiller boyunca yaydığı güven duygusu ile ülkemizin çok değerli bir kazancı olmuştur.
*
Ölüm haberinin ardından kendisi hakkında yazılan bütün yazılarda, sosyal medya paylaşımlarında ortaklaşa vurgulanan, üzerinde birleşilen konu, herkesin onu kendi evinin bir parçası, bir ferdi gibi görmüş olmasıydı.
Uğur Vardan’ın Hürriyet’te onu çok güzel anlattığı yazısında belirttiği gibi, “Siz büyürsünüz ve yanı başınızda kan bağı olmasa da ailenin bir parçası gibi her daim varlığını hissettiğiniz figürler, modeller vardır; çoğumuz için Halit Kıvanç böyle bir kişilikti.”
Sevilen, hürmet beslenen, sohbeti aranan, sesi duyulmak istenen, şefkati, sevecenliğiyle sizi kucaklayacağından, yapacağı esprilerle sizi güldüreceğinden emin olduğunuz bir aile büyüğü...
Halit Kıvanç, aslında bir büyük Türkiye ailesinin ağabeyiydi. Ağırlığı üzerinde herkesin tartışmasız mutabakatının olduğu bir ağabey.
*
Ölümünden sonra fotoğraflarına baktığımda bir özelliği dikkatimi çekti. Halit Kıvanç’ın tebessüm etmediği tek bir fotoğraf yok. Hepsinde de gülüyor. Ve her fotoğraftan yansıyan tebessümünün bütün sıcaklığı, yaşam sevinci size de geçiyor.
Galiba onu farklı kılan, karşısında kim olursa olsun sahici bir sevgiyle yaklaşmasıydı. Kalbinin kapıları herkese açıktı. İnsanlara kırmadan, dökmeden, saygıyla, sevgiyle yaklaşmak onun yaşam pusulasının ana yönü gibiydi. Bütün bu hasletleriyle çevresine yaydığı titreşim ona toplumdan kuvvetli bir sevgi halesiyle geri dönüyordu.
Bütün olumsuzlukları ve kötülükleri ile üstümüze gelen hayat karşısında, o her şeye rağmen hiçbir zaman azalmayan pozitif enerjisiyle, tebessümüyle farklı bir duruşun da pekâlâ geçerli olabileceğini hissettiriyordu.
Her ülkeyi, toplumu bir arada tutan, birleştiren değerler vardır. Onlar toplumun bir arada yaşama kültürlerinin de ortak paydalarıdır. Bu değerler bazen önemli toplumsal şahsiyetler şeklinde ortaya çıkar ve toplumla sihirli bir ilişki kurarlar.
Halit Kıvanç işte o özel şahsiyetlerden biriydi. Herkesi birbirine irtibatlayan bir bağdı. Ölümü bu yüzden de Türkiye’nin çok büyük bir kaybıdır.
Paylaş