Paylaş
İlişkilerin süreklilik içinde istikrarlı bir yakınlaşma süreci izlemesini bir uçağın kademe kademe irtifa kazanarak yükselmesine benzetmiştik. Üstelik ilişkilerdeki yükselme yönelişi 2022 yılında Ukrayna savaşı ile yeni bir ivme kazanarak eşik atlamıştı.
Geride bırakmakta olduğumuz 2022 yılında Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin seyrini değerlendirirken de pekâlâ yine aynı metafora başvurabileceğimizi düşünüyorum. Ancak bu kez sürekli irtifa kaybederek yol alan bir uçak var gökyüzünde. Üstelik sıkça türbülansa girip sert savrulmalar da yaşıyor.
Geriye dönüp bakıldığında, 2022’de iki ülke arasındaki ilişkilerin artı hanesine yazılabilecek olumlu gelişmelerden söz edebilmek güçtür. Belki bu duruma tek bir istisna gösterilebilir. Bu da, ABD yönetiminin ağırlığını koymasıyla 2023 yılı Ulusal Savunma Bütçe Yasası’nda Türkiye’ye 40 yeni F-16 savaş uçağı ve 80 kadar F-16 modernizasyon kitinin satışında Ege ile ilgili koşullar içeren ifadelerin ABD Temsilciler Meclisi’ndeki metinden çıkartılmasıdır.
Söz konusu yasa Kongre’den Türkiye açısından bu gibi koşullardan arındırılarak çıkmıştır. Ancak bu gelişmenin F-16 projesinin önümüzdeki günlerde Kongre’den kazaya uğramadan geçmesi açısından yeterli olup olmayacağını görmek için beklemek gerekiyor.
TEMAS TRAFİĞİNE BAKINCA
Yılın bir dökümünü yaparsak, genel ziyaret trafiğine bakıldığında 2022’de ABD’den Türkiye’ye üst düzeyde siyasi bir ziyaret gerçekleştirilmiş değildir. Keza Türkiye’den başkent Washington D.C.’ye de üst düzey bir ziyaret olmamıştır. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Türk mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile Stratejik Mekanizma toplantısı için geçen mayıs ayında New York’ta görüşmüştür.
Buna karşılık, geride bıraktığımız yıl zarfında Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in geçen mayıs ayında ABD’nin başkentine gerçekleştirdiği son derece gösterişli bir ziyarete tanıklık ettik. Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Panagiotopoulos’un temmuz ayındaki Washington ziyareti de dikkat çekiciydi.
Türkiye ile ABD arasındaki üst düzey temaslar ise genellikle uluslararası toplantılar vesilesiyle yürütülüyor. Bu çerçevede 2022’de ABD Başkanı Joe Biden ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki ilk görüşme, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin yarattığı gergin ortamda geçen haziran ayında Madrid’de düzenlenen NATO zirvesi sırasında yapılmıştır. Buluşma, Türkiye’nin zirve bildirisinde Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği üzerindeki vetosunu kaldırmasının hemen ertesinde gerçekleşmiştir. Bu görüşmede Türkiye’ye F-16 satışı dosyası geniş bir yer tutmuştur.
Ardından Madrid buluşmasına kıyasla daha kısa süren ikinci temasta Erdoğan ile Biden, geçen 15 Kasım’da Endonezya’daki G-20 zirvesi sırasında bir araya gelmiştir. Ancak bu görüşmenin hemen ertesinde herkesin dikkatini çeken bir hadise yaşanmıştır. Biden, tam o sırada Polonya’ya düşen füzeler nedeniyle zirve için Bali’de bulunan NATO liderleri ile düzenlediği acil kriz toplantısına Erdoğan’ı çağırmamıştır. Buna karşılık, Biden bu toplantıya NATO üyesi olmayan Japonya’nın başbakanı Fumiyo Kişida ve ayrıca AB liderlerini de davet etmiştir.
Erdoğan ise bir soru üzerine bu durumu teyit ederek, “Bizi arama imkânları o esnada olmamış olabilir, yani o çok da önemli değil. Bizi önemli işlere davet ediyorlar, önemsiz olan işlere de gitmemize gerek yok” diye konuşmuştur. Neresinden bakılırsa bakılsın, pek çok gözlemciye göre ABD Başkanı Biden’ın buradaki hareket tarzı Türkiye ile yaşanmakta olan güven bunalımına işaret etmektedir.
ABD’NİN İBRESİ ATİNA’YA KAYINCA
Geçen yıl Türkiye-ABD ilişkilerinde belirginleşen olumsuz bir yöneliş, ABD’nin Türkiye ile Yunanistan karşısında kendisini bir denge siyasetiyle bağlı hissetmediğini gösteren bir çizgi izlemesidir. Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in geçen mayıs ayında ABD başkentinde önüne kırmızı halı serilerek karşılanması, kendisine Kongre’nin ortak oturumuna hitap etme imkânının sağlanması ve konuşmasının tam 37 kez alkışlarla kesilmesi ABD-Yunanistan ilişkilerindeki balayı dönemini sembolize ediyordu.
ABD, bu arada Dedeağaç limanının kapasitesini güçlendirmeye devam ederek, askeri açıdan merkezi ve doğu Avrupa’ya doğru bir lojistik koridorunu devreye sokmuştur. Montrö Sözleşmesi’nin getirdiği disiplininin de sonucu Boğazlar üzerinden Karadeniz’e çıkışta istediği gibi bir hareket serbestisi elde edemeyen ABD, bu ihtiyacı Yunanistan üzerinden telafi etmekte, bir anlamda kendisine alternatif bir güzergâh oluşturmaktadır.
ABD’nin Kıbrıs Rum Yönetimi’ne uyguladığı askeri ambargoyu kaldırması, KRY ile bazı askeri eğitim programlarının başlatılması da ABD’nin denge politikasından uzaklaştığını gösteren başka adımlardır.
Özetle, 2022 yılı ABD-Yunanistan-Türkiye üçgeni içinde Washington’un ibresinin Atina’ya doğru kaydığı bir yıl olmuştur. ABD cephesindeki gecikmiş bazı zayıf açıklamalar bu gerçeği değiştirmiyor.
PKK/YPG/SDG KONUSUNDA İLERLEME YOK
Yunanistan cephesini bir tarafa koyduğumuzda, Türkiye ile ABD arasında ilişkileri aşağı çeken diğer kronik meselelerin hiçbirinde ilerleme kaydedilmemiştir 2022 boyunca. Fetullah Gülen, 15 Temmuz darbe girişiminin Adil Öksüz, Kemal Batmaz gibi sivil imam kökenli kurmaylarını geçmişte ağırladığı Pensilvanya’daki konutunda ikametini sürdürmektedir.
Ankara’nın bütün ısrarlı taleplerine rağmen, ABD’nin PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG üzerinden oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) verdiği desteği kesmesi, sınırlaması anlamında yine hiçbir ilerleme sağlanamamıştır. Bu arada Türkiye’nin geçen kasım ayındaki hava harekâtı sırasında kuzey Suriye’deki bir ABD askeri tesisinin yakınlarına düşen bombaların ABD tarafında yol açtığı rahatsızlık, 2022’de Türk-ABD ilişkilerinin “iz bırakan hadiseler” faslı altında not edilmelidir.
ABD yönetimi, 2022 boyunca Türkiye’nin Kuzey Suriye’ye yeni bir kara harekâtını durdurmak konusunda yoğun bir mesai harcamış, bu harekâta “kuvvetle muhalefet ettiğini” duyurmuştur.
BIDEN F-16 DOSYASINDA KONGRE’Yİ NE KADAR ZORLAYABİLİR?
Geçen yılın önemli bir bölümü F-16 dosyasının bir türlü bitmek bilmeyen müzakereleriyle geçmiştir. Yeni yıla girerken Ankara ile Washington arasında öncelikli gündem maddesi yine F-16 dosyasıdır.
Bu projenin hassasiyeti Türkiye ile Yunanistan arasında Ege’deki güç dengesini de yakından ilgilendirmesinden kaynaklıyor. Çünkü Yunanistan Fransa’dan almaya başladığı Rafale savaş uçaklarına ek olarak F-16 uçaklarının modernizasyonuna Türkiye’den önce girişmiş bulunuyor. Türkiye benzer bir programı başlatamadığı takdirde, Yunanistan’ın alacağı yeni uçaklar da hesaba katıldığında Ege’deki askeri güç dengesinin 2020’li yılların ortalarında Yunanistan’ın lehine döneceği hususu Ankara’da yabana atılmaması gereken bir kaygı konusudur.
Türkiye’nin bu konudaki başvurusunu ABD yönetimine 30 Eylül 2021 tarihinde iletmiş olmasına karşılık, Biden yönetimi F-16 satışına onay sürecini başlatmak için resmi yazısını henüz ABD Kongresi’ne göndermiş değildir. Ulusal Güvenlik Bütçesi’nden Türkiye’yi rahatsız eden hükümler çıkartılmış olsa da, yönetim süreci başlattığında başvurunun Temsilciler Meclisi ve Senato’da itirazla karşılaşmaması gerekiyor. Ancak bu noktada Kongre’de Yunanistan’a yakın duran ve/ya da Türkiye’ye tepkili olan geniş bir kesim var.
Bu yönüyle ABD yönetimi açısından en önemli sınav Kongre’deki bu muhtemel engellemeleri bertaraf edebilmek için gerekli kuvvetli siyasi iradeyi sergileyip sergileyemeyeceği sorusudur. Bu proje tehlikeye düştüğü takdirde Türkiye’de yaratacağı kaçınılmaz tepkiler ışığında zaten irtifa kaybeden ilişkiler daha da büyük bir sarsıntının içine girebilir. ABD’li karar vericilerin buradaki risklerin farkında oldukları anlaşılıyor.
İLİŞKİLER BURADAN NEREYE GİDER?
Türkiye ile ABD arasındaki ilişkileri değerlendirirken, iki ülkenin liderleri arasındaki diyaloğun seyrine de bakmak gerekiyor. ABD’de 2021 başındaki yönetim değişikliğinden bu yana iki yıla yakın bir süre geçmiş olmasına karşılık, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Biden arasında Erdoğan’ın arzuladığı türde yakın bir çalışma ilişkisi kurulamamıştır. Biden, selefi Trump döneminde işlediği gibi yakın bir telefon diplomasisi kanalını açmamıştır Erdoğan’a. Cumhurbaşkanı, Biden’ın tutumundan duyduğu rahatsızlığı birkaç kez basınla da paylaşmıştır.
Biden mesafeli durunca, bu kez ilişkilerde kurumsal bir işleyiş sağlamak üzere Stratejik Mekanizma oluşturulması kararlaştırılmış, ancak bu format da beklendiği ölçüde işlevsel olamamıştır.
Sonuçta düşündürücü olan husus, Avrupa Kıtası’nda yaşanmakta olan sıcak savaşın bile Türkiye ile ABD arasındaki sorunlarla kaplı ilişkilerin yeni bir perspektife oturtulmasına etki etmeyişidir.
Öte yandan, Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyelikleriyle ilgili prosedürlerin başlatılmasını bloke etmeye devam etmesi de Biden yönetiminin Türkiye’ye bakışındaki bir başka pürüzlü mesele haline gelmiştir.
Türkiye’nin Rusya ile ekonomik ilişkilerinin yoğunlaşmaya başladığı ve aynı zamanda bu ülkeye yaptırımların baypas edilmesinde rol oynadığı konusundaki eleştirel seslerin Washington cephesinde artmakta oluşu, ilişkilerin denkleminde yakından izlenmesi gereken kritik bir başlığa dönüşmektedir.
İşte bütün bu sorunları yan yana dizdiğimizde, Türkiye’nin seçime doğru yol almakta olduğu 2023 yılı, Türkiye-ABD ilişkilerini yönetilmesi oldukça sıkıntılı görünen bir zemine doğru taşıyor.
Paylaş