Paylaş
Her yıl sonunda, geride bırakılan yılın dış politikasını önemli başlıklar altında değerlendirmeyi kendi açımdan bir gelenek haline getirdim. Dış ilişkilerin belli bir başlığı altındaki ana yönelişlere kuşbakışı bakmaya çalışıyorum bu yazılarda. Türkiye’nin uluslararası ilişkiler ortamında hangi istikamete doğru gittiğini, hangi rotada yol aldığını gözlemek açısından yararlı bir egzersiz oluyor.
Bu çerçevede her yıl Rusya dosyasına özel bir ilgiyle eğiliyorum. Geride bırakmaya hazırlandığımız 2022 yılını değerlendirmek için 2018, 2019, 2020 ve 2021 yılları sonunda Türk-Rus ilişkilerini konu alan analizlerimi topluca yeniden okuduğumda, karşıma son derece tutarlı, süreklilik içinde aşama aşama yükselen bir ilişki yapısının çıktığını bir kez daha gördüm.
İki ülke arasındaki ilişkilerde yerleşen yakınlaşmayı göstermek bakımından son yılların akışı üzerinde bir hafıza tazeleme yaparsak şu tespitleri kayda geçirebiliriz.
2018: TÜRKİYE’NİN YENİ STRATEJİK ORTAĞI ARTIK RUSYA
2018 yılı sonundaki değerlendirmeye “Türkiye’nin Yeni Stratejik Ortağı Rusya, Ancak...” başlığını koymuşum. ABD ile ilişkiler krizden krize savrulurken, AB ile ilişkiler belirsizliğe girerken, 2018 yılında Türk dış politikasına damgasını vuran ana yöneliş Türkiye ile Rusya arasındaki yakınlaşma süreci olmuş. Bu bağlamda en azından 2018 yılı için Türkiye’nin stratejik ortağının ABD değil Rusya olduğu tespitini yapmışım.
Burada kuşkusuz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri alma kararının belirleyici bir etkisi söz konusu. Astana Süreci ile birlikte, Erdoğan ve Rusya lideri Vladimir Putin’in İran’ı da yanlarına alarak Suriye’de artan ölçüde işbirliğine girmeleri, yakınlaşmanın gerisindeki önde gelen bir faktördür.
Ayrıca, bu üç ülkenin ABD’nin Suriye’de Fırat’ın doğusunda bağımsız bir Kürt devleti kurma arayışına girdiği yolundaki bir ortak tehdit değerlendirmesinde buluşmaları da bir diğer faktördür.
Ancak bazı çekinceler de ifade etmişim bu değerlendirmenin sonunda. Bunlardan biri, ilişkiler gelişirken buradaki ayarın Türkiye’nin Rusya karşısında elinin zayıflayacağı bir çizgiye kaymaması gerektiğidir.
Bir de Türkiye’nin dünyadaki yeri ile ilgili bir çekince var. Rusya ile yakınlaşma reel politik ve ekonomik alandaki bütün getirilerine rağmen, demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi bir perspektifi desteklemiyor. Türkiye’nin Batı’ya dönük doğrultusunun gerisinde bu değerleri hedefleyen bir tercihin de yattığına dikkat çekmişiz.
2019: S-400’LERİN GELİŞİ STRATEJİK AİDİYETİ TARTIŞMAYA AÇTI
2019 yılı sonunda kaleme aldığım yazıya “Türk-Rus Stratejik Ortaklığı Eşik Atladı” başlığını atmışım. Eşik atlanmasına yol açan gelişme, Rusya’dan alınan S-400 hava savunma sistemlerinin 2019 yılı temmuz ayında Ankara’daki Mürted Üssü’ne intikal etmiş olmasıdır.
S-400’lerin gelişi herhalde 2019 yılının Türkiye’nin dış ilişkileriyle ilgili en çok iz bırakan olayıdır. ABD, bu adıma Türkiye’yi F-35 yeni nesil savaş uçağı ortak üretim programından çıkartmak gibi bir misillemeyle karşılık vermiştir. Ayrıca, yine ABD cephesinde Türkiye’nin stratejik kimliği üzerindeki soru işaretleri iyice kök salmıştır bu gelişmenin ardından.
Türk-Rus yakınlaşmasının önemli bir sonucu daha var. Türkiye, 2019 ekim ayında Suriye’de Fırat’ın doğusunda gerçekleştirdiği “Barış Pınarı Harekâtı” ile aynı zamanda ABD’yi askeri gücünü sınır hattından güneye çekmeye zorlayıp, Rusya’nın bu bölgeye girmesinin de kapısını açmıştır. Sınırda Türk-Rus ortak devriyelerinin başlaması da sahadaki yeni gerçekliği gösteriyor.
Buna karşılık, Türkiye ile Rusya’nın İdlib’de sıkça karşı karşıya geldiklerini hatırlatarak, bu ilişkinin kendine özgü çelişkilerle dolu yapısının altını çizmişiz bu yazıda.
2020: REKABET, ÇATIŞMA VE İŞBİRLİĞİ EL ELE YÜRÜYOR
2020 yılı sonundaki değerlendirme, “Rusya ile Rekabet, Çatışma ve İşbirliği El Ele Yürüyor” başlığını taşıyor. Yazıda konu edilen bu üç durum paradoksal bir şekilde eş zamanlı olarak yaşanıyor iki ülke arasındaki ilişkilerde.
Örneğin, yeni yıla ocak ayında Rus doğalgazını Karadeniz üzerinden geçirip Türkiye’ye bağlayan “Türk Akımı” boru hattı projesinin devreye girmesiyle adım atılmış. Bu sırada iki ülkenin askerleri İdlib’de sahada karşı karşıya gelmişler. 27 Şubat 2020 tarihinde Rus ve Suriye savaş uçaklarının İdlib’de ortak gerçekleştirdikleri bir saldırıda 34 Türk askerinin şehit edilmesi, Türk-Rus ilişkileri açısından çok ağır bir durum yaratmıştır.
Gelgelelim, ilişkilerin yaşanan kısa bir sarsıntının ardından bu vahim hadiseden sert bir şekilde etkilenmeden yürümesi dikkat çekicidir. İlişkiler, İdlib krizine ek olarak Libya ve Kafkasya krizleri nedeniyle de bir dizi yeni stres testinden geçerken, birçok alanda ilerlemeye devam etmiştir, pandeminin getirdiği kaçınılmaz sınırlamalar hariç tutulursa.
Bu yönüyle bakıldığında, “çatışarak, rekabet ederek işbirliği yapmak” diye tarif edilebilecek, uluslararası ilişkilerde pek sık karşılaşılmayan nevi şahsına münhasır bir ilişki yapısı şekilleniyor. Taraflar ciddi anlaşmazlıklar yaşayıp, hatta sahada fiili olarak çatışırken, bir yandan da işbirliğini geliştirerek birbirlerine karşılıklı olarak alan açıyorlar.
Ancak bir uyarı da yapmışız: Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin sürekli türbülans içinde gitmesi Rusya’nın Türkiye’nin dış politikası üzerindeki ağırlığının artması sonucunu doğurabilir. Bu takdirde ikili ilişkinin üzerine oturduğu dengede Rusya’nın Türkiye karşısındaki pazarlık kartlarının güçlenmesi ihtimali göz ardı edilemez. Bütün mesele, Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinde girdiği yakınlaşmayı Batı ile ilişkilerinde dengeleyip dengeleyemeyeceği sorusunda düğümleniyor.
2021: İLİŞKİLER DAHA DA YOĞUNLAŞMAYA DOĞRU GİDİYOR
2021 sonundaki değerlendirme “Rusya ile Çatışarak İşbirliği Modeli İlerlemeye Devam Ediyor” başlığını taşıyor. İlişkilerde 2021 yılındaki en önemli olaylardan biri, Rusların Mersin’de yaptığı Akkuyu Nükleer Reaktörü’nün üçüncü ünitesinin temelinin atılmasıdır.
Ayrıca, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eylül ayında ABD Başkanı Joe Biden ile yaşadığı randevu krizinin hemen ertesinde Soçi’de Rusya Lideri Putin ile gerçekleştirdiği görüşme kritik önemdedir. Soçi buluşması, Türkiye’de Rusya tarafından iki yeni nükleer reaktörün yapımı, uzay, savunma sanayii alanlarında işbirliği gibi bir dizi yeni projenin gündeme gelmesi ile sonuçlandı. Erdoğan, Putin’in yanından ayrıldıktan sonra bu projeleri telaffuz ederken bir taraftan da Batı karşısında elini yükseltmekteydi.
Her halükârda 2021 yılı da Türk-Rus ilişkilerinde ileriye dönük muhtemel bir yoğunlaşmanın kapısını aralayarak sonuçlandı.
Yaptığımız 2021 değerlendirmesi, yine bir dizi çekinceyle son buluyor. Çünkü, ilişkinin işleyişinde Rusya’nın elindeki kartların daha güçlü durduğu “asimetrik” bir yapı şekilleniyor. Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin gerilediği, sıkıştığı oranda bu asimetri daha da bozulacaktır.
Unutulmamalıdır ki, Türkiye, Batı ile ilişkilerini güçlü tuttuğu oranda Rusya karşısında daha rahat bir hareket alanı bulacaktır kendisine. Türkiye’nin dış ilişkilerinin Batı boyutunun gerilemesi, Türkiye‘nin benzer şekilde Rusya karşısında da elini zayıflatacaktır.
2022: PEKİ UKRAYNA SAVAŞI İLİŞKİLERE NE GETİRDİ?
Görüleceği gibi, yan yana getirildiğinde pistten havalanan bir uçağın kademe kademe irtifa kazanmasında olduğu gibi Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin de geçen dönemde son derece istikrarlı bir yakınlaşma süreci izlediğini görüyoruz.
Derken, geride bırakmaya hazırlandığımız 2022 yılının başında Rusya Ukrayna’yı işgal etti. Bütün dünya düzeni altüst oldu. Pek çok gözlemci, Rusya’nın saldırganlığının Türkiye ile Batı arasında bir yakınlaşmaya yol açabileceği beklentisine girdi.
Bu arada, yaşanan Almanya tecrübesinin ışığında Türkiye’nin Rusya’ya giderek artan enerji bağımlılığı nedeniyle artık enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye yönelmesi gerektiği yolunda görüşler de dile getirildi.
Ukrayna savaşı tam 10 ayı geride bırakırken gerçekten de beklendiği gibi mi gitti bu gelişmeler? Yoksa Türkiye ile Rusya daha da yakın bir hale mi geldiler?
Bu soruya da yarınki yazımızda yanıt arayalım.
Paylaş