Nezaketin sembolü Ferdi Özbeğen’i ölümünün sekizinci yılında bir kitapla yeniden anmak şahane. Kitaptan biraz tadımlık vereyim...
“Evden her fırsatta kaçan küçük bir çocuğun annesi hiç de endişeli değildir çünkü onu hemen karşıdaki müzik aletleri satan dükkanda piyanoların ayaklarının dibinde bulacağını bilir. Hariciye görevlisi olmak isteyen bu İzmirli genç babasının ölümü üzerine kendini pavyonlarda müzik yaparken bulur.”
Muazzam hevesi, müthiş bir gayret ve mücadeleye dönüşür ve bugün hasretle andığımız Ferdi Özbeğen yıldızlaşır. Şimdilerde bir diziyle yeniden hatırladığımız Özbeğen’in plakları çok satıyor, sıra geldi kitaplarında...
“Yazarın Dönüşü”
Orkun Uçar’ı, Burak Turna ile birlikte yazdığı “Metal Fırtına” kitabından hatırlamayanınız yoktur.
“Metal Fırtına” yayınlandığı dönemde ortalığı kasıp kavurmuştu. Uçar bu kez kahramanı yazar olan farklı bir kitapla karşımızda. Kitabın içinde bir yazar ajansına da yer veriyor yazar. “Absentium-Yazarın Dönüşü” ilgi çekici bir roman.
Bir cinayet nedeniyle uzun yıllar hapiste yatmış ve kariyeri bitmiş bir yazarın dönüş mücadelesi anlatılıyor.
Ünsal Oskay, hem çok tanıdık, hem çok yabancı, ama rengârenk gerçek yaşantısıyla gelip romana eşsiz bir kahraman olarak giriyor.
Naif yaşanmış aşkları, her daim kıymetini bilen öğrencileri... Nasıl çılgın bir babaları olduğunun bilincinde çocukları, bazen çok yakın, bazen uzak arkadaşları...
Silik birer gölge gibi etrafında dolaşan, dokunmaları gizil bir güç tarafından yasaklanmış tuhaf düşmanları... Bütün bunlar nevi şahsına münhasır kişiliğiyle aramızda capcanlı yaşayan bilgeler bilgesi Ünsal Oskay’ın şaşırtıcı serüveninde... Ünsal Oskay’ın hayatının son beş yılında en yakınındaki kişilerden birisi olan Asiltürk’ün romanını heyecanla bekliyorum.
Ölü Kadının Günlüğü
Yaşam, ölüm, travma, iyileşme... Yoğun bir romanla karşı karşıyayız. “Ölü Kadının Günlüğü”, psikolojik gerilim unsurları ağır basan bir aşk romanı.
Romanda dört anlatıcı var ve olaylar, her birinin bakış açısından, duygu ve düşüncelerinden aktarılıyor.
Kitap çok sürpriz bir sonla bitiyor.
Bergen’le ilgili çok özel bir konuya temas etti. Bergen’in kaderi yoksul kaderine boyun eğmek olmasaydı geleceği nasıl şekillenirdi?
Fazıl Say ve Bergen’in hayatının kesiştiği yer:
Ankara Devlet Konservatuvarı Piyano Bölümü. Aynı konservatuarda okudular, birisi dünyaca ünlü piyanist oldu; hayatı en önemli senfoni orkestralarında konserlerle geçiyor.
Diğeri ise konservatuvara birincilikle girmesine rağmen pavyonlarda geçen hayatı ve sonrasında gelen trajik bir ölümle sonuçlandı. Ve Bergen çalışmak zorunda olduğu için konservatuvarı bırakıyor. İnsan düşünmeden edemiyor...
Bergen’in şartları Fazıl Say ile eşit olsaydı neler olurdu!
“Bergen”, tüm kitapçılarda.
Seran Göçer ne yapıyor?
Bu yıl hepimiz için oldukça farklı geçti. Sağlık ve bağışıklık gibi önemli bir konuda sınandığımız için zor olmasının yanında pek çok şeyi de öğretti ve tekrar sorgulattı.
Onur Akhan, halen CNN TÜRK’te haber program editörü olarak görev yapıyor.
Romanı “Kafamdaki Karıncalar”, ilgi çekici, çok iddialı.
Merkezinde çocukluk travmalarını aşamamış, güvensiz, bir erkek var. Geçmişe saplanan, geleceği mahvetmeye meyilli, obsesif kompulsif bozuklukla mücadele etmeye çalışan bir kadın da yine ana eksende.
Yollar bir romanla kesişir. Hayatının aşkı ile çocukluk arkadaşı arasında kalmanın sancılarını okuyacağız ve çok daha fazlasını. Merakla beklediğim bir roman geliyor.
“Dimdik Ayakta Her An Tetikte”
Nilüfer Açıkalın’ın hayata, varoluşa ve özgürlüğe dair on iki yeni öyküye yer verdiği “Dimdik Ayakta Her An Tetikte” Doğan Kitap’tan çıktı. Sıra dışı, neşeli, sade, naif, kırılgan konular var bu öykü kitabında. Cesaretle, gözü kara bir umursamazlıkla, gerçeğin buram buram kokusuyla korkusuzca harmanlanan olaylar, duygular, kurgular kitabı size yakınlaştırıyor. İçten, okurdan saklanmadan hatta okurla beraber nefes alıp vererek işlenmişler. “Aynalar Sarayı”, “Jenerikte Uyurduk”, “Onlar Neden Orda?”... Öykü türünü sevenlere duyurulur.
Kim ne okuyor?
Can Yayınları’nda neler oluyor?
Gümüşlük’te Pina Balık’ın sakinleştirici bahçesinde yetenekli ve iyi bir müzisyenle tanıştım; Gözde Öney.
Şehrin bütün çatışmalarını onun “Gitmek” şarkısıyla giderdim sanırım. Onun şarkıları özlediğim bahçeleri de aklıma getirdi.
İyi insanlar oldukça biz, olduğumuz yerden daha ötesine gideceğiz. Gitmek bazen geçmişi özlemek ama tekrar yaşamayı da beraberinde getiriyor.
Gitmek sahici bir eylemdir, kalmak ise pasif bir davranıştır ne yazık ki.
Daha önce Gözde Öney’in Tuna Kiremitçi’yle birlikte yaptığı şarkıyı da dinlemiştim; “Görmüyorsun”. Gözde Öney şarkı sözlerini güzel bir şiir tadında yazan bir müzisyen, dinlenmeyi hak ediyor.
Hayata dair her şey
Zorlu pandemi sürecinde, kültür sanat alanında faaliyet gösteren işletmelere yeni bir ‘iş modeli’ işaret etmesi bakımından THINK House’un etkinliklerini önemli buluyorum.
Kargoyu açtığımda hoş bir sürprizle karşılaştım. Genç ve yetenekli tasarımcılar Caner Çokbulan ve Gizem Kara’nın tasarımını üstlendiği “Yeni Hayat Defteri” karşımdaydı.
Sunuşta şöyle diyor:
“Ajandalar ocak ayından başlarken, biz yeni hayat defterimizi çoktan açtık. Yılın göbeğinden yeni bir yıla başladık. Bugün yeni zamanın ilk günü. Yeni hayat defterinin her sayfasına ilham verici sözler, yeni hayatın yeni alışkanlıklarını hatırlatan notlar koyduk.
Eskinin bilgisinin yerini taze, umut dolu, heyecan verici yönlendirmeler alıyor artık.” Yeni yılda yeni deftere güzel notlar almak dileğiyle.
Yaşlanmaya Vaktim Yok
Yıllardır hayranlıkla izlediğim Haldun Dormen’in Mona Kitap’tan çıkan yeni kitabı “Yaşlanmaya Vaktim Yok” elime geçince hemen okumaya başladım.
Kendisiyle yıllar önce Frankfurt Türk Tiyatro festivalinde tanışmıştım.
Mehmet Güreli’nin yeni kitabı “Şehirli Karınca”, Sel Yayınları’ndan çıktı. Bu kitabında da deneme-öykü tarzında yazan Güreli’nin kurguları arasında dolaşırken farklı yazar, şair, sinemacı ve ressamlar hakkında pek çok yeni bilgi ediniyor ve sanatla dolu metinler okumanın keyfine varıyorsunuz.
Okurken, Türkiye’nin önemli entelektüellerinden biri olan yazar, sinemacı, müzisyen, ressam Mehmet Güreli’yi tanımanın gururunu yaşadım.
Kapak resmi de yazarın kendisine ait.
Bilenler bilir “Kimse Bilmez” adlı şarkısı zamanlar üstüdür. Kalbinizin acıdığını gösteremediğiniz, kimselere anlatamadığınız zamanlar için şarkısını, zihninizi açmak için kitabını öneriyorum!
Tuvalinde aşk var
Geçen haftanın büyük bir bölümünü Bodrum’da geçirdim. Gümüşlük’te ressam Mine Arasan’ı da ziyaret etmeyi ihmal etmedim. Bir sanatçının evine, atölyesine misafir olmak heyecan vericidir her zaman, yaratıcı enerjiyle dolarsınız. Yeniden hayata yaklaşmak da denilebilir buna. Resim her zaman sorgulanan bir sanat.
Arasan’ın yanında da huzura, mutluluğa, gülümsemeye dair ve hayatı yaşamaya değer kılan güzelliklerle karşılaştım.
Büyük ilgi gören ve festivalin ön habercisi “Kara Hafta İstanbul Polisiye Öykü Yarışması”na 30 yaş altında olan herkes katılabiliyor.
Peki festivalde kimler var?
Aldığım haberlere göre yine zengin bir içerik polisiyeseverleri bekliyor.
Ian Tregillis, Ahmet Ümit, Algan Sezgintüredi, Michael Kardos, Hakan Günday festivalin konuklarından yalnızca birkaçı.
Ünlü polisiye yazarları bir araya getiren festivali ben de merakla takip ediyor olacağım, üstelik bu yıl tema Edgar Allan Poe!
Festival 26-29 Kasım arası çevrim içi düzenlenecek.
Kerem Akça’nın sevdiği sinema
Geçenlerde iyi anlaşabildiğim sinema yazarı Kerem Akça’yla Udonya adlı Japon lokantasında buluştuk.