Paylaş
Ritz-Carlton otelinin 24’üncü katı... Rezidansın içi küçük bir Topkapı Sarayı gibi: Çin vazoları, nadide porselenler, padişah sorguçları, antika saatler, hilyeler... Bunlar pazar günü müzayedeye çıkacak 118 parçalık bir koleksiyon. Aralarında dolaşırken yüzyıllar, coğrafyalar ışık hızıyla akıyor.
Müzayedeyi düzenleyen Arthill’in yönetim kurulu başkanı Hüseyin Kocabaş, koleksiyonun isminin “Vezir Ahmed Reşad Paşa Koleksiyonu” olduğunu anlatıyor. Kim bu paşa? II. Abdülhamid’in maliye nazırı. Yani ekonomi bakanı. Fakat oraya geleceğiz. Sizi önce 1918’in Bursa’sına götürmek istiyorum.
Pazar günkü müzayedenin kökenleri, Yunan işgalinden hemen önceki bu Osmanlı şehrinde başlıyor. İşin asıl ilginç kısmı da bu zaten.
Hikâyenin asıl kahramanı, Arthill’in yönetim kurulu başkanı Hüseyin Kocabaş ile aynı ismi taşıyan Hüseyin adında Bursalı bir çocuk. 1918’de daha 9 yaşında. Okuldan artan zamanlarda babasının Bat Pazarı’ndaki mefruşat mağazasında çalışıyor. Haftalığı o günkü parayla 1 lira. Yaşıtları o 1 lirayla cicoz, davul tozları alırken o haftalığının yıllar içinde dünyanın en büyük koleksiyonlarından birine dönüşeceğinden habersiz henüz.
KÖYLÜNÜN SİKKESİ
Bir gün mefruşat mağazasından içeriye bir köylü girer. Heybesinden bir sürü eski eşya çıkarır. Aralarında gözyaşı şişeleri, sikkeler gibi antika değeri taşıyan eserler vardır...
Dedik ya, 1918’in Osmanlısı. O yıllarda bunlar değerli şeyler değil. Mefruşatçı babası İsmail Bey, köylünün gösterdikleriyle hiç ilgilenmez. Fakat küçük Hüseyin, tam köylü dükkândan çıkarken babasından bunları almasını rica eder.
O parçalar arasındaki bir Bizans sikkesi, bugün Hüseyin Kocabaş Koleksiyonu’nun ilk eseri olarak şu anda Sadberk Hanım Müzesi’nde sergileniyor.
Fakat bundan fazlası, çok daha fazlası var. 9 yaşında başlayan bu merak zaman içinde tutkuya dönüşüyor.
Ama bu arada Bursa işgal ediliyor, ilkokulu bırakmak zorunda kalıyor. Ne gam!
Tarihi eser peşinde yıllar içinde Osmanlıca, Arapça, Farsça, Yunanca, Fransızca, İngilizce, Eski Yunanca, Latince gibi dilleri öğrenecek, bu dillerde makaleler yazabilecek, uluslararası konferanslarda sunum yapabilecek hale gelecek. Eski Mısır tabletlerini bile okuyabilecek.
32 yaşında Türk porselenleri üzerine “Porselencilik Tarihi” adında bir kitap yazacak...
10 BİN PARÇA
Koyu bir CHP’li. Bursa’da seçimleri Demokrat Parti kazanınca “CHP’ye oy vermeyen şehirde yaşamam” diyerek ailesiyle birlikte yıllarca Çocuk Esirgeme Kurumu Başkanlığı yaptığı Bursa’dan İstanbul’a taşınıyor.
O yıllarda ulaşım imkânları zor. İstanbul’a taşınırken zarar görebilecek el yazmaları, ağır lahitler gibi eserleri Bursa’daki müzelere ve kütüphanelere bağışlıyor.
Beyoğlu’nda, Galatasaray Lisesi’nin karşısında bir apartmana yerleşiyorlar, koleksiyon ve ailesiyle.
Bu arada koleksiyon Antik Anadolu’dan Osmanlı’ya 10 bin parçayı bulmuş, Topkapı Sarayı’ndan sonra en büyük ikinci İznik çinisi koleksiyonu ailenin elinde.
Kendisiyle aynı ismi taşıyan torunu Hüseyin Kocabaş o dönemi şöyle anlatıyor:
“Beyoğlu’nda şapkasız, kravatsız dolaşılmazmış. Dedem falanca antikacıya, filanca bir mal düştüğünde evden fırlar, yolda giyinirmiş...”
SAATİNİ BIRAKTI
Hayatı boyunca hiç tatil yapmamış. Değerli tarihi eser dışında hiçbir şeye para harcamazmış.
Bir keresinde güneye tatile gitmeye ikna etmişler. Varlıklı olmasına rağmen en sonunda otobüsle gitmeye razı olmuş. İlk molada eşiyle bir eczane görmüşler. Vitrininde çok güzel şişeler varmış.
Hepsini satın almış, cebindeki tatil parası yetmediği için saatini bırakmış. İstanbul’a giden ilk otobüsle de tatil yapmadan geri dönmüşler.
Koleksiyon zaman içinde öyle zengin bir hale gelmiş ki şöyle bir anekdot var:
Koleksiyonda mermer bir Roma büstü vardır. Eserin vücut kısmı ise İngiltere’de British Museum’dadır.
İngiltere heykeli tamamlamak için ısrarla Hüseyin Kocabaş’tan mermer büstü ister. Her defasında aldıkları cevap aynıdır:
“Sizin gücünüz benden eser almaya yetmez, hükümetiniz sizdeki eseri satmaya karar verirse bana haber verin!”
Peki başka kaynaklar Hüseyin Kocabaş hakkında ne demiş diye baktım.
Gazetemiz kendisi için “İmparator” benzetmesi
yapmış.
Sanat tarihçisi Prof. Mazhar İpşiroğlu onun için şu yorumda bulunmuş:
“En büyük Türk... Dünyanın en zengin koleksiyonu.
Kocabaş Koleksiyonu, bir müze için bile zengin sayılabilecek çeşitliliği içeriyor. Louvre gibi, Metropolitan gibi...”
MEDENİYET BİLGİNİYDİ
Rafine zevkleriyle tanınan iş insanı Rahmi Koç, “O tam bir dâhiydi. Hüseyin Bey, tanıdığım müstesna insanlardan birisidir. Yabancı üniversiteler ve bilim çevreleri de dahil, herkesin gerektiğinde kendisine başvurduğu bir uzman, uygarlık tarihi konusunda bir dâhi ve bir medeniyet bilginiydi” demiş.
Zaten koleksiyon bugün Koç Ailesi’ne ait Türkiye’nin ilk özel müzesi Sadberk Hanım Müzesi’nde sergileniyor. İşte dört kuşaklık bu tutkuyu bugün kendisiyle aynı ismi taşıyan torunu Hüseyin Kocabaş ve torununun oğlu Yiğit Kocabaş devam ettiriyor. Pazar günü yapılacak müzayedeyse az bilinen böyle bir hikâyeye dayanıyor. Müzayedede Ahmet Reşad Paşa’nın masa saati, elmas, yakut, zümrüt bezeli sorgucu, Mehmet Fehmi Efendi’nin hilyesi gibi nadide eserler yer alıyor.
Paylaş