Paylaş
Bir zamanlar Neslişah Sultan’ın oturduğu bordo renkli bina Boğaz’dan bakıldığında Alarko’ya ait Şifa Yurdu’nun solunda kalıyor. İstanbul’un en sıradışı evlerinden biri... Bu nedenle yıllardır görmeyi çok arzu ettiğim bir yerdi. Ve ilk kez bir aralık ayının 24’ünde, mimarı Bruno Taut’un 75’inci ölüm yıldönümünde gitmiştim.Evin girişinde, hemen solda yemek odası, önünde bir balkon ve muhteşem bir Boğaz manzarası var. Salon sade ama şık bir şekilde döşenmiş. Dünyanın farklı köşelerinden objeler birbiriyle uyum içinde. Yeşilliklerin arasından Boğaz sizi kucaklıyor. Burhan Doğançay’ın Leyla Gencer’li bir eseri salonu süsleyen sanat eserlerinden sadece biri.
En üst kattaki yuvarlak cihannüma (seyir köşkü) muhteşem; ev sahibi çalışma ofisi olarak kullanıyor. Adeta kaptan köşkü gibi. Salondan, çok hoş metal işçiliği olan merdivenlerle alt kata, yatak odalarının olduğu bölüme iniyorsunuz. Ev çok büyük değil, mimari olarak dıştan çok güzel ama kullanım olarak bazı zorlukları var. Yan tarafındaki bahçeyse ömre bedel ve teraslar şeklinde devam ediyor. Korunun içinde bir dönem Taut Evi’nde de yaşayan Osmanlı Hanedanı’nın en güzel kadınlarından Neslişah Sultan’ın yaşamının son yıllarını geçirdiği apartman ve başka binalar yer alıyor.
Nazilerden kaçan mimar
Taut Evi İstanbul’un bağrında sakladığı çok sayıda sürprizden biri ve şehrin güzelliğine apayrı bir hava katıyor.
Mimarı Bruno Taut bu ev hakkında “Doğu’nun manevi değerlerinin insan üzerindeki etkisini modern bir evle açıkladım” demişti. Bu vesileyle Taut’u ve hayatını anmak da yerinde olacak. Taut, 4 Mayıs 1880’de ünlü Alman filozof Kant’ın da yaşadığı Königsberg’de tüccar Julius Taut’un ikinci oğlu olarak doğmuş. Berlin Üniversitesi’nde kent planlaması eğitimi almış, 1909’da kendi bürosunu açmış. Özellikle Berlin’de yaptığı modern binalarla kendine haklı bir ün sağlamış.
Çok sayıda eseri var. Alman asıllı bir Yahudi olan Taut, 1933’te Nazilerin iktidara gelmesi üzerine Japon Uluslararası Mimarlık Derneği’nden aldığı bir daveti kabul etmiş ve Naziler’den kaçıp Japonya’ya sığınmış. Ardından 1936’da Türkiye’ye davet edilmiş. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi’nde profesörlük yapmış.
“Atatürk uzmanlık alanlarına karışmıyor”
Mimarlık bölümünün yöneticisi olan Taut’un akademinin derslerini çok teorik bulduğu, mimarlık öğrencileri için pratik uygulamaların daha önemli olduğunu söylediği anlatılıyor. Hatta statik ve çerçevesi çizilmiş bir Türk mimarisi yaratma fikrine de karşı çıkıp mimarın ve sanatçının farklı kültürlerden etkilenmesi gerektiğini söylemiş. Bir Japon meslektaşına yazdığı mektupta “Özgürce mimarlık yapıyor ve ders veriyorum. Dış etkiler açısından özgürüm çünkü Atatürk uzmanlık alanlarına karışmıyor” diye tarihe not düşmüş.
Taut’un Türkiye’deki en önemli eserlerinden biri, inşası 1936’da başlayan, 1940’ta sona eren Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi binası... Eserlerinde yerel mimari unsurları da kullanan Taut bu binanın ön cephesini Ankara taşıyla kaplamış. Taut’un bir diğer önemli eseriyse Trabzon Lisesi. Binayı inşa etmeden önce, 1937’de Trabzon’a gidip, şehri gezip araştırmalarını yaptıktan sonra projeyi çizmiş. 1938’deki vefatına kadar Türkiye’de yaşayan Taut, Ankara ve Trabzon’da birçok eser bırakmış. Ortaköy’deki, kendi adıyla anılan evi de 3.5 yıl kaldığı Japonya’daki mimariden etkilenip yapmış.
İstanbul’a ayak izini bıraktı
Atatürk’ün naaşı için Ankara’daki Etnografya Müzesi’nin önüne yerleştirilen katafalk da onun eseri. Kendisine bu proje için teklif edilen 1.000 liralık ödemeyi de kabul etmemiş. “Bu iş için para teklif edilmesinin kendisini üzeceğini” söyleyip sadece çocuklarına bırakabileceği küçük bir teşekkür mektubu rica etmiş. 15 Kasım 1938’de, bir gecede planı çizmiş. Katafalk, Bruno Taut’un son eseri.
Astım hastası Bruno Taut, 24 Aralık 1938’de, bir Noel günü, 58 yaşında öldü. İşin ilginç yanı Edirnekapı Şehitliği’ne defnedilen ilk gayrimüslim olarak da tarihe geçmiş. Bazı kaynaklar oraya defnedilmesinin dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından kendisine duyulan minnetin bir tezahürü olduğunu söylüyor. Mimarın mezar taşı da sıradışı. Bir lahit kapağı şeklinde, yere paralel olarak tasarlanmış. Kapağa belki de Türkiye’de bıraktığı izin bir sembolü olarak bir ayak izi konmuş.
Paylaş