Beşiktaş’ın oyun anlayışında pas trafiğinin çok önemi var. Pası doğru zamanda ve doğru yerde hızlı bir şekilde atmak şimdiye kadarki en önemli özelliklerinden biriydi. Dün pas oyununu bazen iyi bazen eksik yapmaları oyunlarını çok etkiledi.
İlk 30 dakikada bu işi orta alanda ve rakip alanda iyi yaptılar, sadece tehlike yaratacakları alanda başarılı olamadılar. Oğuzhan ve Tolgay, Ljajic’in yokluğunda bu görevi üstlendiler. Tolgay geçişlerde, Oğuzhan da organizasyonda var olmaya çalıştılar ama istenildiği seviyede olamadılar. Oyuna hakim gözükürken bile etkili bir hücum gerçekleştiremediler. Penaltıyı geçiyorum; en etkili atakları Vagner Love ile ilk yarının son anlarında girdikleri pozisyondu. Pas oyunu ile rakip takımın dengesini bozma işinde istenildiği gibi hareket edemediler.
Penaltı kırılma anıydı
Beşiktaş kalite olarak iyi bir takım ama deplasmanda oynarken öne geçme fırsatı yakaladığında bunu değerlendirmeyi başarmalıydı. Penaltı pozisyonu bu anlamda Beşiktaş için çok önemliydi. Rakibin direncini kırmak ve kazanma duygusundan uzaklaştırmak da maçlarda başarıya ulaşmak için önemli bir etkendir.
Göztepe'nin golleri tesadüf değildi
Bayram Bektaş hocayı tebrik etmek lazım. Beşiktaş’ın oyun planı herkes tarafından bilinir ama çözüm üretmek her zaman zordur. Tabii ki penaltı pozisyonunda kaleci Beto tüm dengeleri değiştirmiştir ama önemli olan takımının son düdüğe kadar yapılması gerekenleri sahada yapmasıydı Göztepe haddini bilerek oynadı. Ne yapması gerekiyorsa onu yaptı. Attıkları goller tamamen bir stratejinin sonucuydu. Tesadüf değildi. Düşündüklerini yaparak, hak ettikleri bir galibiyet aldılar. Beşiktaş özellikle 2-0 geriye düştükten sonra Şenol Güneş tüm hamlelerini yaptı ama direnmeyi başaran Göztepe’den puan alamadılar. Aklımızda kalacak pozisyon üretemediler. Pas oyununu hızlı ve etkili bir seviyede gerçekleştiremediler. Yedikleri goller ise Beşiktaş gibi bir takımın yiyeceği türden değil.
Geçmiş haftaları masaya yatırdığımda, şu an bulundukları noktayı hak etmeyen bir futbol sergilediklerini görüyoruz. Futbolda ‘keşke’lere yer yoktur ama kötü oynayarak bu duruma gelinseydi, herkesin bakış açısı daha değişik olurdu ama gerçekçi bakıldığında; sonuç olarak iyi neticelenmeyen maçlar oynadılar. Hal böyle olursa her maça çıkarken stresi ve baskıyı fazla hissetmeye başlarsın. Aslında Fenerbahçe’ye lazım olan şey 2-3 maçlık bir galibiyet serisi. Tarihin en kötü başlangıcını yapsanız da, büyük kulüplerin en büyük özelliği ayağa kalkmayı bilmektir. Bu, böyle kulüplerin doğasında vardır. Sadece onu ateşleyebilmek önemlidir. Dün, biraz şanssızlık biraz beceriksizlik galibiyet hasretinin sürmesine yol açtı. Milli maç arasında Samandıra’ya Cocu’yu ziyarete gittiğimde takımla beraber yemek yedim. Şunu net bir şekilde söyleyebilirim; Fenerbahçeli futbolcuların gözlerinde mahcubiyetin yanı sıra hırs da vardı. Ve edindiğim izlenim pes etmeye hiç niyetlerinin olmadığı idi.
DEFANS iYi YOLDA
Samandıra ziyaretimdeki bir başka gözlemim teknik direktör Phillip Cocu ile ilgiliydi. Cocu bu kısa süreçte bazı tecrübeler edinmiş. Artık her şeye daha hakim. Dünkü maçta kaleci Harun geçmiş maçlardaki kadar yere yatmadı. Bu Fenerbahçe için iyi bir görüntüydü. Defansif açıdan gelişim içinde olduklarını gösterdiler.
FENERBAHÇE’NiN 2 ÖNEMLi EKSiĞi VARDI
4-4-2 oynamak zordur. Arada geçişleri yapacak oyuncu olmadığı için takımın birlikte oynaması lazım. Bunu aksatırsanız asıl sorunlar o zaman başlar. Fenerbahçe ikinci yarıda belki de hücum anlamında en iyi futbolunu oynadı. Büyük takımsanız yakaladığınızı atacaksınız ki, rakibin de direncini ve isteğini kırabilesiniz. Fenerbahçe dün Sivas’ta ikinci yarıda birçok pozisyona girdi ama golü bulamadı. Mehmet Ekici oyuna girince etkisini gösterdi ancak sakatlanıp çıkması hem kendi hem takımı adına büyük şanssızlık oldu. Dün F.Bahçe’nin 2 eksiği vardı: 1-) Gol atmayı beceremediler. 2-) Orta sahada bir büyük takıma yakışmayacak kadar çok boşluk verdiler. Sivas daha dikkatli hücum yapsaydı F.Bahçe yine sahadan boynu bükük ayrılabilirdi. Gerçi rakibin etkili olduğu anlar yaşandı ama formu yükselen Harun, gole izin vermedi.
Emre
gibi geriden oyun kuran ve yöneten bir
oyuncunun olmayışı belki tek eksikleri
olsa da, takım oyunu ile bunu bertaraf
edebilecek bir kapasiteye sahipler.
Fenerbahçe, hafta arasında saha
içinde (Avrupa Ligi’ndeki 2-0’lık
Milletimizin başı sağolsun. Elbette bu yanlarına kâr kalmayacak. Mehmetçiklerimiz bunun acısını kat be kat çıkartacaktır. Böyle bir acının yaşandığı bir günde maçı izlemek, yazmak ve hatta oynamak kolay değildir. Ama bu da bizim görevimiz.
Rakip Spartak Trnava, sert, disiplinli oynayan ve rakibi oynatmama üzerine kurulu bir oyun anlayışına sahip olan bir ekip.
F.Bahçe’nin neler hissettiğini ve neler istediğini yazmama sanırım gerek yok. Maçtaki en özel anlardan biri seyircinin müthiş desteğiyle başlamasıydı. Bu destek takımın sahadaki isteğine katkı yaptı.
Açıkçası futbolcuların da coşkulu ve arzulu olmaları, her topa sahip olmak için saldırmaları ve rakibe göz açttırmayan bir düşünceyle sahada olmaları taraftarı da memnun etti. Futbolcuların kötü gidişatı durdurma isteği ve çabası içinde olduklarını görmek güzeldi.
Cocu’nun Fenerbahçe’si, dün ilk kez istikrar sağlayabilme adına sahadaydı. Kendi sisteminde oluşturmaya çalıştığı futbol sisteminin ilk adımıydı. Sezon başından beri takımı tanımaya çalışan ve yeni gelen futbolcularla takım oluşturmak için çabalayan Cocu için devamlılığı getirebilmek de ayrı bir sorun demekti.
Fenerbahçe, kişisel olarak yetenekli futbolcu sayısının az olduğu bir takım. Böyle bir ekibe sahipseniz, yapılması gereken tek şey aynı düşüncede olmak ve sahada bunu icra edebilmektir. Bunu gerçekleştiremezseniz de sadece bireysel olarak 1-2 oyuncuya kalırsınız ki, o zaman da rakiplerinizin gözünde önlem alınması kolay bir takım olursunuz.
MAÇIN ADAMI: AMINU
BASKIYI KIRAMIYORLAR
Fenerbahçe hâlâ rakip baskısınını kıracak bir pas trafiğini yapamıyor. Bu, büyük bir takım için en büyük sorundur. Baskıyı kırmanın diğer bir yolu da rakibi önde karşılamaktır. Eğer rakibinize bunu da yapamazsanız, sahada işiniz iyice zorlaşır. ‘Orta sahada mücadele edeyim, rakibi sadece kalemden uzak tutayım, bunun yanında bir gol atarsam maçı bu şekilde bitireyim’ düşüncesiyle olmaz.
Beşiktaş’ın Fenerbahçe derbisinin ikinci yarısında ortaya koyduğu oyun, futbol gücü bakımından aslında nasıl olabileceğini gösterdi. Önemli olan bu anlayışı maçın bütününe yayabilmektir. Bunun için gerekli olan şey de rakibe saygı duyup, işi ciddiyetle yapmaktır. Tabii ki rakibin ne yaptığı ve sahada nasıl durduğu önemlidir ama asıl olan her türlü futbol şartlarını lehine çevirmeyi bilmektir.
Kayserispor’un hem fizik hem de oyun olarak Beşiktaş’ı zorlayabilecek bir rakip olduğu maç öncesinde belliydi. Mühim olan Ertuğrul Sağlam hocanın felsefesinin takım tarafından sahaya ne kadar yansıtılacağıydı.
Agresif, sert ve dengeli bir takım olan Kayserispor’a karşı Beşiktaş’ın en büyük kozu yerden oynadığında ortaya çıkacaktı. Bunu, çabuk ve hızlı paslaşmalarla beraber hareketli olduğunda gerçekleştirecekti. Ve maçtaki en önemli özellik topun değerini bilerek oynamalarıydı.
MAÇIN ADAMI: QUARESMA
BEŞiKTAŞ’I DURDURAMADILAR
Kayserispor önlem almaya çalışırken de futbol oynamak için sahada olduğunu her dakika gösterdi. Sarı kırmızılıların kanatlardaki Quaresma, Babel, Gökhan Gönül’ü ve göbekteki Ljajic ile Oğuzhan’ı durdurma konusunda başarılı oldukları pek söylenemez. Özellikle Quaresma ve Gökhan Gönül’lü sağ tarafı durdurmada yetersiz kaldılar. Beşiktaş’ın pres yaptığı anlardaki top kayıpları da ayrı bir sorun oldu.
Yıllardır Kadıköy’de diğer büyüklere karşı sürdürdüğü kaybetmeme alışkanlığını devam ettirme maçını oynadı.
Fenerbahçe sadece oyun olarak değil, aynı zamanda Beşiktaş ile kıyaslandığında da her anlamda eksik bir hâlde rakibinin karşısına çıktı.
Beşiktaş’ın ne oynadığı belli. Oturmuş kadrosuyla neler yapacağı, en azından ritmini yakaladığında ortaya çıkan bir takım. Fenerbahçe’ye karşı çok fazla avantajlara sahipti. Tek dezavantajı, maçın Kadıköy’de oynanmasıydı.
Böyle bir ortamda galibiyete daha çok ihtiyacı olan takım ise Fenerbahçe idi.
Kadroda beklemediğim tek şey Volkan Demirel’in kulübede olmasıydı. Harun iyi kaleci, buna sözüm yok ama bu maç öncesi bir hayli yıprandı ve bende açıkçası Cocu’nun kalede bir değişim yapabileceği izlenimi vardı. Ben, Harun’a olan güveni ve onu kaybetmeme adına sahaya sürdüğünü tahmin ediyorum.
Kadıköy’deki maç coşkulu ve atmosfer olarak mükemmel bir ortamda başladı. Fenerbahçeli oyuncular 10 dakika sonra baktılar ki, çekindikleri Beşiktaş’a karşı oyun olarak üstünlük kurabilecekler. Bu dakikadan sonra oyunu daha da öne taşıdılar. Orta alandaki baskıları Beşiktaş’ın organize olamamasına neden oldu.
FUTBOL HATA AFFETMEZ
F.BAHÇE
FENERBAHÇE’nin şu an ihtiyacı olan tek şey; galip gelerek kazanma serisi yakalayabilmek. Bir de bunu yaparken oyununu geliştirebilirse işlerin rayına oturmaya başladığını söyleyebiliriz.
Fenerbahçe, rotasyonlu diyebileceğimiz bir kadroyla çıktı sahaya. Ben, sahaya çıkan futbolcuların ne yaptığına ve kendisinden istenenleri yerine getirdi mi getirmedi mi ona bakarım.
İlk yarıda defans arkasına atılan toplarda ve İsmail’in olduğu tarafta (Aatıf zaman zaman görev dışına çıktığında) sorunlar yaşadı. Kalelerindeki ilk golü kornerden gelen topu bir türlü uzaklaştıramayınca gördüler.
Mehmet Topal ve Eljif Elmas iyi uyum sağladılar ama takımla birlikte hareket etmedikleri için de o bölgede çok zorlandılar.