TARAFLI tarafsız herkesin konuştuğu, yazdığı tek şey var; Fenerbahçe’nin bulunduğu konum ve kalan haftalarda ne yapabileceği. Trabzonspor, hedefi olan ve bu yönde ilerleyen bir ekip. İyi bir duruma geldiler. İç saha dış saha fark etmeden ortaya koydukları doğru ve güçlü futbolları var. Ayrıca deplasman maçlarındaki oyunu ve sonuçları da ortada. Fenerbahçe ise tek şeyin peşinde o da galibiyet. Ama kolay mı hiç değil? Öyle olduğu da maç başladığında iyice anlaşıldı. Müthiş tempoda başlayan bir maç oldu. Ama tek taraflı başladı. Trabzonspor öyle bir baskılı oyun hazırlığı yapmış ki; Fenerbahçe neye uğradığını şaşırdı. Topa sahip olma, rakibi oynatmama, pozisyonlar üretme... Yani hepsi sahada vardı ve çok geçmeden güzel de bir gol attılar.
iLK iSABETLi ŞUT 26’DA
Zaten gol ‘Geliyorum’ dedi. Trabzonspor’un futbolu bize her an gol geleceğinin sinyalini vermişti. Fenerbahçe belki böyle bir Trabzonspor beklemiyordu. Fakat istediği oyunu oynayamadığı gibi bir de Trabzonspor’un futboluna cevap veremedi. Trabzonspor’un dinamik görüntüsü karşısında sahada özellikle ilk yarı tepki veremediler. En etkili girişimleri 26. dakikada Soldado’nun şutuydu. İç sahada oynarken kaleyi bulan ilk şutun bu dakikada olması futbollarının etkisizliğini gösteriyordu. Bu süreçte taraftarın futbolcuları oyuna sokmak için uğraş vermesi ayrı bir güzellikti.
ÖYLE BiR GOL YEDiLER Ki
TAKIMIN sahada boyunun uzun olması, pres yapmaya kalktığında ve rakibi karşılamada Fenerbahçe’yi hep zora soktu. Ve doğal olarak Trabzonspor’un hızlı ve etkili çıkışlarını durduramayışının temel sebebi de buydu.. Bir de yenilen golün etkisiyle çabuk oyun oynama isteklerine panik ve telaş eklenince çok sorun yaşadılar. Pas oyunun bir türlü oturtamadılar. Yardımlaşmada ve hareketli oyunda eksik kaldılar. Bir ara baskı kurmayı başardılar ama yaptıkları pas hataları hücumların başlamadan bitmesine neden oldu.
TEHDiT EDiCi FUTBOL
İKİNCİ yarıda taraftar yine büyük bir destekle takımlarına sahip çıkarken ben de, açıkçası oyuncu değişikliği bekledim ama aynı takım sahadaydı. Oyunu dengeleyen ve daha çok rakip sahada olan bir Fenerbahçe izledik.. Ama oyunun kontrolünü ele alamadılar. Bunun sebebi ise Trabzonspor’un tehdit edici futboluydu. Bu da Fenerbahçe takımını sahada hep tedirgin etti. Ersun Hoca bence başlaması gereken 11’e oyuncu değişikleriyle döndü. Bu değişiklikler oyun olarak sahada olumlu bir etki yarattı.
F.BAHÇE BÜTÜN RiSKLERi ALDI
Alanyaspor’u yabana atmamak gerek. Sergen Yalçın geldikten sonra sahalarında mağlubiyet yüzü görmedikleri gibi, ligin tepesindeki 4 takım da Alanyaspor’u kendi sahasında yenemedi. Alanyaspor bu kadar iyi netice alırken ortaya koyduğu futbol ve oyun anlayışı takdir edilecek boyuttaydı..
Sahaya bakınca, Fenerbahçe’de önemli eksikler vardı. ‘Bu eksikler oyunlarını nasıl etkiledi?’ diye soracak olursanız, bir hayli etkiledi. En barizinden Ayew’in o mevkinin adamı olmadığını gördüm. Hadi Mehmet Topal’ı geçiyorum (emniyet için geride kalabilir); Tolgay ve Eljif varken Valbuena’nın topu ileriye taşımak ve oyun kurmak için orta alana gelmesini çözemedim..
VALBUENA iSTEKLi AMA...
Mathieu Valbuena gayretli, çok şeyler yapmak istiyor ama yerini çok fazla kaybetmesi zaman zaman sorun çıkarıyor. Fenerbahçe’nin istediği oyunu kurgulamayışının en önemli nedeni Alanyasporlu futbolcuların sahadaki pozisyonlarıydı. Fenerbahçe’deki pas hatalarının ve oyunu ileriye taşıyamamalarının sebebi de buydu. Geriden oyuna katılacak ve dengeleri bozabilecek bir isim sahada devreye girmeyince kısır olan hücum hattı öylece kaldı. Defansta ve orta sahada yapılan basit hatalar, kalesinde çok tehlike yaşamasına neden oldu. Bu pozisyonlarda gol yenmediyse sebebi de kaleci Harun’dur. Alanyaspor neden sahasında yenilmediğini dün sahadaki oyun gücüyle kanıtladı. Oynarken keyif alan, izleyenlere tempolu futboluyla seyir zevki veren bir takım. Ne yaptıklarını biliyorlar. ‘Fenerbahçe nasıl etkisiz hale getirilir?’ sorusunun cevabını da iyi çalışmışlar. Bizlere sahada kendisinden emin bir takım görüntüsü izlettirdiler.
HER TÜRLÜ HÜCUM VARDI
ALANYA ilk yarı boyunca üstündü hele ilk 45’in sonlarında öyle müthiş bir baskı kurdular ki, istedikleri golü bulamalarının dışında her mükemmeldi. Alanyaspor bu süreçte Fenerbahçe kalesine istediği her şekilde hücum etti. Şutla geldi, göbekten top yaparak geldi, kanattan geldi. Kısacası futbolun her türlü hücum versiyonunu bizlere gösterdi.
YAZIMA başlarken Fenerbahçe taraftarına, kaybettiğimiz efsane ismi Can Bartu Ağabeyimiz’i güzel bir şekilde uğurladıkları için teşekkürlerimi sunuyorum. Tabii ki derbiler futbolumuzun aynasıdır. Hiçbir zaman da neler yaşanacağını tahmin edemeyiz. Bu maçlara hem teknik adamlar hem futbolcular hem de taraftarlar hazırlanırlar ve sonuca göre de mutluluk dağılımı yaşanır. Maç öncesi heyecanı dorukta yaşayanlar futbolculardır. Zaten maçta bu hissi kontrol altına aldın mı o zaman işini kolaylaştırırsın... Öncelikle şunu belirtmekte fayda var; iki teknik adam yenilmemeyi birinci sıraya koymuş. Maçın ilk yarısında ortaya konan futbol da bunu tasdikler nitelikteydi. Her iki takım da pozisyona girmekten çok, pozisyon vermemeyi düşününce de kısır bir ilk yarı izledik. Futbolcuların istekleri ve iştahları gayet iyi olmasına rağmen taktiksel oyunun içinde kalmaları, tempolu futbolun olmasını engelledi.
TOPSUZ OYUNDAKi ZAAF
Fenerbahçe takımı orta alanda rakibi durdurma adına başarılı oldu, ki Galatasaray, ligimizde rakip kaleye en hızlı giden takım olduğu için bu çok önemliydi. Bunu ilk yarı Fenerbahçe takımı başardı. Zorlandığı nokta Galatasaray takımının orta alanda yaptığı baskı ve zaman zaman topu kaybetmesiydi. Burada da Galatasaray takımı kazanılan toplarda etkisini gösteremedi. Fenerbahçe’nin hâlâ topsuz oyunda pozisyon alma sorunu yaşadığını dün Hasan Ali’nin kırmızı kart gördüğü pozisyonda bir kere daha gördük. Bu sorunu bir türlü çözemiyorlar.
KIRMIZI KART KARARI DOĞRU
HASAN Ali’ye gösterilen kırmızı kart, doğru karardı. Ali Palabıyık sarı kartı, ‘topa hakim değil’ diye verdi ama VAR’a baktığında müdahale olmazsa Diagne’nin topu çok rahat alacağını görünce kırmızı karta başvurdu. Bu, maçın kırılma anıdır. Bu tarz maçlarda 10 kişi kalmak kolay değildir. Hem efor gerektirir hem de motivasyon.
G.SARAY BASKI KURDU AMA KAZANAMADI
G.SARAY ilk 10 dakika baskıyı kurup oyunu kontrol altına aldı ve rakip kaleye etkili gelmeye başladı. Fakat bu baskıyı kıran bir F.Bahçe gördük. Hatta rakibinin üzerine gidip pozisyonlara da girdiler. Ersun Hoca takımını oyunda tutmak için orta alana gerekli zamanda müdahale yaptı. Skrtel’in sakatlığından dolayı 9 kişi olduğu anda soldan gelen bir ortada Moses’ın üzerinden Onyekuru golü attı. Bu gol G.Saray’ın oyunda hakimiyet kurmasını garantiledi. Eksik kaldığında en büyük sorun gol yemektir. Moralman çökersin. Bir de gol bulmak zorundaysan, her dakika işin zor demektir. F.Bahçe yediği gole erken cevap verdi. Bu gol bütün dengeleri değiştirdi. G.Saray, yorulan F.Bahçe karşısında istediği baskıyı kurdu ama golü bulamadı. Cumartesi günü Ülker Stadı’nda rahmetli Can Ağabey’in kızının futbolculardan bir isteği olmuş, Volkan da bu isteğin gerçekleşmesi İçin her şeyi yapacaklarını söylemişti. Dün akşam eksik kalmalarına rağmen bu sözlerinde duran bir futbolcular topluluğu vardı.
Maçın adamı: Eljif.
Fenerbahçe, orta alandaki baskıda, rakibi tehlikeli bölgeden uzak tutmada ve topsuz oyunda uzun zamandır görmediğimiz kadar iyiydi.
HANİ bazen deriz ya ‘6 puanlık maç’ diye... Bu karşılaşma her iki takım için de bu özelliğe sahipti. İnce hesapların yapıldığı ve tutup tutmamasının konuşulduğu bir süreci yaşıyoruz. Bu durum, hedefleri olan her takım için geçerli. Beşinci ile 14’üncü arasındaki puan farkının 2 maçlık olması, ilerleyen haftalarda tüm dengelerin değişebileceği anlamını taşıyor.
Ligimiz başladığında ilk 5-6 hafta takımlara iyi olmaları için süre tanır, sonrasında iyi oyun bekleriz. Ligin sonlarına yaklaşıldıkça da yine futbol beklemeyiz; ‘önemli olan sonuç’ deriz. Yani bu zaman dilimleri, oyundan ziyade puanların önemli olduğu anlardır.
ALTAY’I GEÇEMEDiLER
Böyle maçların şifresi; istemek, zorlamak, yıldırmak ve arayış içinde olmanın yanı sıra tecrübe faktörünü sahaya yansıtmaktır. Nitekim iki takım da oyuna sert agresif ve istekli başladı. Fenerbahçe, ilk 20 dakikalık dilimde Mehmet Ekici ile önemli pozisyonlar yakaladı ama kaleci Altay’ı geçemedi. Sonrasında da pozisyon olarak üretkenliği yakaladılar ancak golle buluşamadılar. Fenerbahçe, baskısını ve kazanma düşüncesini maç boyunca Ankaragücü ne hissettirmeyi başardı. Hatta uzun zamandır deplasmanda bu kadar etkili ve bol pozisyonlu bir maç yaşamamışlardı. Ama Fenerbahçe bu sezon hep söylediğim gibiydi: kalesinde pozisyon yaşadığında gol yiyen, pozisyon yakaladığında da atmakta zorlanan bir takım. Hal böyle olunca da puanlar toplamakta hep zorlanırsınız.
KUVVET VE DiSiPLiN
F.BAHÇE’nin ilk yarıda rakibe pozisyon vermemesi başarıydı. Çünkü önde oynamaya çalışırken arka tarafı da kontrol edebilmek kuvvetli ve disiplinli bir oyun gerektiriyordu. Bununla beraber top kaybı sayısında, orta alandaki baskıda, rakibi tehlikeli bölgeden uzak tutmada ve topsuz oyunda uzun zamandır görmediğimiz kadar iyiydiler.
FENERBAHÇE’NiN iMDADINA YiNE HASAN ALi YETiŞTi
GRUPTAKI ilk maçımız Arnavutluk karşısındaydı. “Oyun iyi miydi?” diye soracak olursanız, “Idare eder” derim. Ama sadece skora bakarsak, “Harika” derim. Tabii sahada ders alacağımız durumları da yaşadık fakat kötü bir şekilde sonuçlanmadan maçı tamamlamayı başardık. 2 noktanın ön plana çıktığı bir maç oldu. Biri eksi, diğeri artıydı. Eksi olan; takım savunmasındaki bireysel defansif hatalardı. Artı olanı ise, pozisyonları değerlendirmedeki başarı yüzdemizdi. Şenol Güneş hocanın ilk maçıydı ve takıma yapacağı katkı da zaten sınırlıydı ama görünen o ki, zaman ve gelişir bir arada paralel biçimde ilerlerse hedef çok uzak değil. Moldova, yukarıda ifade ettiğim gibi kazanılması zorunlu olan maçlar listesinde yer alıyor. Bu tarz maçlarda kazanmak için ortak bir düşüncede birleşmeniz lazım. O da; en az rakip kadar mücadele edeceksin ama kaliteni de ortaya koyacaksın.Bu düşünceyi gerçekleştirirsen ve sahada da bir futbol kazası yaşamazsan zaten maçı kazanmışsın demektir.
BU TAKIM FARKLIYDI
Şenol hocanın sahaya sürdüğü takım, ilk maçtaki düzenin dışında farklı bir şekilde sahadaydı. Sakatlıklar ve rakip de bunda etkili oldu.. Ben her yerde söylerim; “Bu tarz takımlarla oynayacağıma, Brezilya ile İngiltere ile oynayayım daha iyi” diye.. Çünkü bu takımların sahadaki tek tek amacı vardır, o da ‘oynatmamak’tır. Bir taraftan, hata yapsınlar diye sahada baskılı ve bunaltıcı bir futbol oynaman lazım, diğer taraftan da disiplinden kolay kolay kopmadıkları için de ilk golü atmaktan ziyade ikinci golü de atmalısın ki maçı rahat bir hale getirebilesin (tıpkı Fransa ile oynadıkları maçta olduğu gibi).
DOĞRU YERDE DOĞRU ZAMANDA
MOLDOVA maçına muhteşem bir taraftar topluluğu eşliğinde beklenildiği gibi istekli, tempolu ve iştahlı başladık. Rakibin sert ve yakın savunma anlayışını, sahadaki hareketli oyunumuzla bozduk ama kale önüne kadar gitmekte zorlandık. Her ne kadar sahada doğruları yapsanız da rakibi çözmekte bazen zorlanırsınız. Fakat tehlikeli yerlere rakibin beklemediği isimleri sokarsanız süprizler yaparsınız. Tıpkı Hasan Ali’nin yaptığı gibi..Doğru yerde, doğru zamanda beklenmedik birisi olduğunda karşılığını alabiliyorsun...
GOLDEN SONRAKi iLK 5 DAKiKA
“GOLÜ attığında veya yediğindeki ilk 5 dakika önemlidir” sözünü hatırlatan bir gol de Cenk’ten gelince her şey istenilen seviyeye gelmiş oldu. İkinci golden sonra belki gol kaçırma rekoru kırdık ama ona rağmen güzel bir skor elde ettik. Önemli olan mart ayındaki bu iki maçı kazanmaktı. Öyle de oldu. Moldova’yı her ne kadar rakibimiz olarak görmesek de sahadaki ciddiyetimiz son derece önemliydi. Sahada oynayan, oynamayan bütün futbolcularımızı tebrik etmek lazım. En çok da Şenol hocaya teşekkür etmek lazım. Neden mi?
· Kavgasız ve gürültüsüz bir milli maç haftasını tam olarak bizlere yaşattığı için.
Maçta ilk yarıyı izledikten sonra yazılacak ne var diye uzun uzun düşündüm. Koskoca 45 dakika ile ilgili aklımda hiçbir şey kalmadı güzel anlamda. Bu arada maçtan anlamayan birine de sorsam, bana der ki; kırmızılılar ev sahibi sarı lacivertliler de deplasman takımı... 45 dakika boyunca kaleyi bulan tek şut Soldado’nun cılız kafa vuruşuydu.
Maç öncesi oyunun kritik noktasının taraftarın ortaya koyacağı performans olduğunu düşünüyorsam burada büyük bir sorun var demektir. Böyle düşünmeme yönelten sebep de takımın bana verdiği ışığın boyutu. Zaten neden böyle düşündüğümü de ilk yarıdaki oyun ispatladı.. Rakibinize korku ve endişe veremiyorsanız, büyüklüğünüz sadece isimde kalır. Fenerbahçe de maalesef böyle bir durumda... En büyük sorun da endişe haline bürünmüş olmaları. Öyle ki pas yapmayı bile unutmuş görüntüleri telaşın büyüklüğünü ortaya koyuyordu. Mücadeleden de yoksun durumdalar. Faul sayısının fazlalığı bazen sizin maçtaki hırsınızın boyutunu gösterir. Maalesef o da dün ilk devrede yoktu..
EKİCİ TOPU İLERİ TAŞIDI
İlk yarı zorlamaya çalışan, bir şeyler yapmak için uğraşan tek isim Moses’tı. Geri kalan her bir futbolcu vasat seviyesindeydi. Eğer ilk yarı gol yemediyse Sivassporlu futbolcuların böyle bir Fenerbahçe beklemeyişlerindendir. “İkinci yarıda ne değişti?” derseniz şunu söyleyebilirim. Fenerbahçe’de Mehmet Ekici’nin oyuna girmesi topu ileri taşımada ve organizasyonda olumlu gelişmeler olmasını sağladı. Rakip kalede daha fazla görünmeye başladı hatta taraftarı heyecanlandıracak birkaç pozisyon bile oldu. Fakat net bir şekilde gol pozisyonu oldu mu? Hayır.. Sivassporlu oyuncular maç boyunca hem hadlerini bildi hem de diri kaldılar. Özellikle Diabete ve Douglas geçeye damga vuran isimlerdi. Bu iki isim Fenerbahçe savunmasını çok zorladılar.
SİVASSPOR TARİH YAZMAYA GELMİŞTİ
Sivasspor canlı ve istekli bir takım. Kadıköy’de tarih yazma hesaplarıyla gelmişlerdi. Skor olarak bunu başaramasalar da sahadaki futbollarıyla gerçekleştirmeyi başardılar. Özer Hurmacı’nın golü tam anlamıyla Fenerbahçe taraftarının sabrını taşırdı. Kötü şeyler yaşanmaya başlanacakken, hemen ardından gelen beraberlik golü takımı tekrar maça döndürdü.
OYUN KÖTÜ AMA MÜCADELE İYİ
Fenerbahçe az pozisyon üreten bir takım, Yakaladıklarında da gol atma oranı çok düşük. Hal böyle olunca bol pozisyona gireceksin ki gol ve goller bulasın. Nitekim yakalanan pozisyonların sayısı artınca gol atma olasılığı da arttı ve Mehmet Ekici’nin golü geldi.. Taraftarın ilerleyen haftalardaki endişesini çok iyi biliyorum. Bazen aklınıza getirmek istemedikleriniz şeyler gerçekleşebilir. Dolayısıyla bunu fark eden bir taraftar vardı. Tıpkı geçen haftalarda ki gibi ikinci yarı kıpırdayan bir Fenerbahçe takımı izledik. Geçen hafta puan alamıştı ama dün akşam bunu gerçekleştirdiler.. “Oyun olarak iyi mi oynadılar?” Hayır ama ikinci yarı mücadele ve istek daha iyiydi. Kadıköy’de oynuyorsanız rakibinize bu kadar oynama fırsatı vermemelisiniz. Dün akşamın en önemli anı, yenilen golden sonra atılan goldür. Bu gol Fenerbahçe’nin ligdeki seyirini değiştirdi.
FENERBAHÇE hiçbir zaman derbilere ve büyük maçlara bu seneki kadar kafalarda soru işaretleri bırakarak çıkmamıştır. Bütün şartlar aleyhine de olsa, bu sezonki gibi Trabzonspor hariç büyük maçlarda rakiplerine boyun eğmemişti. Bu da Fenerbahçe takımı ne durumda olursa olsun formanın ne kadar ağır olduğunun bir kanıtıdır. Bir başka gerçek Başakşehir takımı ile ilgili... Nasıl oynuyorlar, ne gibi sistemleri var? Ya da Abdullah Avcı nasıl dahice işler yapıyor? Bunlar artık bilinen şeyler ve dolayısıyla yazmayacağım... Ama bir gerçek var ki; bulundukları nokta bileklerinin hakkıyla geldikleri bir yer ve bunu korumak için de sahada ne gerekiyorsa yapabilecek özelliklere sahipler. Başakşehir için maçın nerede olduğu önemli değil. Seyirci ne kadar fazla ise o kadar keyif aldıkları gerçeği var. Zaten içeride dışarıda aynı puanları kaybettiler. Yani bir iç saha avantajı olmadan bu noktaya geldiler.
PAS TRAFİĞİNİ KESEMEDi
Başakşehir kendi oyunundan şaşmadan, neticeye gitmek felsefesiyle sahadaydı. Burada mevzu; Fenerbahçe’nin nasıl bir düşünce ile sahada olduğuydu. Valbuena’sız başlayıp Eljif’i ilk 11’e koymak Ersun Hoca’nın kafasında kurduğu bir planın ürünüydü ki, bu da pas yapmayı seven ve pas oyunuyla rakibi kontrol etmek isteyen Başakşehir’i özellikle orta alanda durdurmaktı. Peki bu düşünülen oldu mu? İşin aslı gerçekleştiremediler. Orta alanda ve ön bölgede prese dayalı düşünce arada etkili oldu. En büyük sorun yine hücuma geçişlerdeki pas hatalarının sıklığıydı. Bu da devamı gelmeyen hücum demekti.
ARTIK BAŞAKŞEHiR’iN KAYBETMESi MUCiZE!
BAŞAKŞEHİR takımının, sabırlı oyunun yanında, rakibini oyundan soğutabilen özellikleri de var. Maçta doğru paslarla bir anda hücumu olgunlaştırabiliyorlar ki dün birçok pozisyonda bunu gördük. Kaçırdıkları da oldu ama Robinho ile golü attılar. İlk yarı Fenerbahçe’de işler ilk yarı istediği gibi gitmedi. Sebebi de 2 noktada eksik kalmalarıydı.
1- Doğru paslarla hızlı hücum yapmak.
BAŞAKŞEHİR, ligimizin tecrübe, akıl ve kalite bakımından en değerli takımı diyebiliriz. Topa sahip olmayı, pas yapmayı ve oyunu kontrol ederek oynamayı seven bir anlayış içerisindeler. Bu mentalitenin daha da iyi uygulamaya koyulması için Abdullah hoca her yolu deniyor. Tıpkı Mahmut’u defansın göbeğinde kullanması gibi... Başakşehir takımı bu düşüncelerini her maçta ve her yerde uygulamaya çalışıyor. Diğer taraftan Yeni Malatyaspor ise özellikle zorlu maçlarda tam tersi bir anlayışa sahip...
Tıpkı yıllar öncesinin İBB’nin (Yeni adıyla Başakşehir’in) ilk yıllarında olduğu gibi topu rakibe verip iyi savunma yapıp hızlı ataklarla tehlike yaratmak ya da duran toplarla etkili olmaya çalışıyorlar. Ne de olsa Erol Bulut, Abdullah Avcı’yla beraber çalıştı. İlerleyen yıllarda tıpkı Abdullah Hoca’nın takımında yaptığı devrimi yapabilir mi? Onu da bekleyip göreceğiz.
BAŞAKŞEHiR’iN iKi SORUNU
OYUNUN gidişatı gole kadar hem Başakşehir’in hem de Yeni Malatyaspor’un istediği gibi gitti. Bu süreçte Başakşehir oyunu kontrol ederken iki sorunla karşılaştı. İlk olarak topu kaptırdıklarında rakibin hızlı ataklarında rakibi karşılamakta sıkıntı yaşadılar. İkincisi de topa sahipken hücum bölgesinde hızlı oyunu ve hareketli olmayı tam anlamıyla gerçekleştiremediler. Ama bu eksikleri telafi edebilecek tecrübe ve kaliteye sahip bir takım Başakşehir. Ve maçta mutlaka gidişatı değiştirebilecek isimleri de devreye sokuyorlar. Dün de, Arda, Emre ve Visca bu anlamda baş rolleri üstlendiler.
BU EKiP iÇiN ZOR DEĞiL
BAŞAKŞEHİR öne geçtikten sonra skoru korumasını başaran, hele ikinci golü de bulmuşsa rakibine puan vermeyen bir kurguya dönebiliyor. Tabii bunu yapan da hocaları. Dün de ikinci golden sonra hemen hamleleriyle dönüşümü gerçekleştirdi. Aslında en önemlisi, sahada ne yapacağını bilenlerden oluşan bir ekip... Doğal olarak ne istenildiğini bildiklerinde de, gerisi onlar için hiç de zor olmuyor.
Maçın adamı: Visca.