522 yıllık Osmanlı Tarihi’nin her döneminde Ermeniler vardır. Bunlar Osmanlı topraklarında 470 yıl mutlu, zengin, müreffeh bir hayat sürmüşlerdir.
Osmanlı Devleti’nin son 50 yılında yabancı devletlerin kışkırtmasıyla Ermeni isyanlarının başladığı görülür. Oysa, başta Ermeni ve Rumlar olmak üzere Hıristiyan Osmanlılar, Türklerden çok daha iyi durumdaydı. Ermeniler dış tahriklerle bağımsızlığa özenip ayaklanarak huzurlarını bozdular! Padişahın Türk-Müslüman tebaası ezilen bir zümre idi. Osmanlı yönetiminin gözünde o “Kaba Türk” idi imparatorluğun bütün yükünü omuzlayan... Askerlikse askerlik, gazilikse gazilik, şehitlikse şehitlik ve vergiyse vergi... Hepsini Türkler yükleniyordu. Fakat kan kusup “Kızılcık şerbeti içtik. Kol kırılır, yen içinde kalır” diyorlardı. Onlar için derdini dışa sergilemek ayıptı. Hükümeti yabancılara jurnal etmek yurtseverliğe, dindarlığa sığmazdı. Derdini anlatsa anlatsa yine Osmanlı’ya anlatabilirdi belki... Ama sesine kulak veren olur muydu ki? Osmanlı yöneticisinin derdi başından aşkındı. Rum ve Ermeni yakınmaları, yabancı konsolosların karşılarına gelip dikilmeleri yetmezmiş gibi, bir de kaba Türk’ü mü dinleyeceklerdi? * * * Osmanlı yöneticileri yerlerinden olmak kaygısıyla Hıristiyanların bir dediğini iki etmemek için çırpınıyorlardı. Kaba Türk’e gelince, vur abalıya! Adına ister “Kaba Türk” ister “Yoksul Türk” densin, isterse “Türk halkı”... Yazılsın onun da tarihi... Karşılaştırılsın Osmanlı Ermenisiyle... Kimmiş ezilen, kayrılan, o zaman görülür. İngiliz belgelerinde bu konuda bir hayli aydınlatıcı bilgi var. O belgelerden anlaşılıyor ki, Osmanlı Ermenisi, ezilmek şöyle dursun, korunmuş, kayrılmıştır. Hatta Türk komşusunu sömürmüştür. Ermeniler, yalnız esnaf, yalnız tüccar değildi. Aynı zamanda mültezimdi. (Devlet adına vergi toplamakla görevliydi)... Ermeni mültezimi Türk köylüsüne aman vermiyordu. Köylüden toplanan aşar vergisinin yarısı Osmanlı Hazinesi’ne giriyorsa, yarısı da Ermeni ve Rum mültezimlerin kesesine giriyordu. * * * Ermeniler, Rus ve İngiliz ajanların entrikaları ile bağımsız bir devlet kurmaya özendiler ve bunun gerçekleşeceğine inandılar. İstanbul Ermeni Patriği Nerses, İngiliz Büyükelçisi’ne çıkıp: “Cemaatim bağımsızlık için pek heyecanlıdır” dedi ve şunları ekledi: “Avrupa devletlerinin sempatisini kazanmak için ayaklanma çıkartmak gerekiyorsa, Ermeniler arasında böyle bir hareket yaratmak hiç de güç olmayacaktır.” 1877-78 Osmanlı - Rus Savaşı, Türk Müslüman halkı için bir felâketti. Osmanlı Ermenileri için ise felâket değil, fırsat oldu. Anadolu’da Ermeni çeteleri, eli silah tutan Türklerin cepheye gitmiş olmalarını fırsat bildi, Türk-Müslüman köylerine saldırdı. Olaylarda binlerce Türk katledildi. * * * Rusların Doğu Anadolu’ya girişleriyle o bölgenin Ermenilerine gün doğdu. Doğu Anadolu Ermenileri, işgalci Ruslarla ticaret yapmakla kalmayıp, Rus işgal kuvvetlerinin hizmetine de girdiler. Ellerine biraz yetki ve silah verilen bu işbirlikçi Erzurum Ermenileri, ilk iş olarak Müslüman komşularına eziyet ettiler, Rus’tan fazla Rus kesildiler. Böylece, Ermeni-Müslüman Türk sürtüşmesinin tohumları atılmıştır. Daha sonra yeni gelişmeler, kan dökmeler, katliamlar birbirini izlemiştir. O dönemim Ermeni Patriği Nerses “Türklerle Ermeniler artık bir arada yaşayamaz” diyor, Doğu Anadolu topraklarında, Lübnan’da olduğu gibi, güvence altına alınmış bir Ermeni yönetimi istiyordu. Bilgi Yayınevi tarafından basılan, Emekli Büyükelçi ve araştırmacı Bilâl N. Şimşir’in 354 adet belge ile desteklediği “Osmanlı Ermenileri” adlı eserinden topladığım bilgileri anlatmaya haftaya da devam edeceğim.