Özgür Şahiner

Hesap açık

11 Nisan 2019
Ankaragücü, Fenerbahçe ile iç sahada berabere kalırken, kimileri oyunu, kimileri bir puanı beğenmedi.

Teknik Direktör Mustafa Kaplan’ın hem oyuncu tercihlerine hem de değişikliklerine eleştiri getirenler oldu... Öncelikle şunu söyleyeyim, tehlike hattının içindeki Göztepe ve Bursaspor’un yenildiği haftada, alınan bir puan, çok değerli.
Şüphesiz, taraftarın çoğu, kötü bir sezon geçiren Fenerbahçe’yi, İstanbul’da yenen Ankaragücü’nün, rakibini Eryaman Stadı’nda da mağlup edebileceğini düşünüyor, alınacak üç puanla, son 7 haftaya daha rahat girileceğini hesaplıyordu. Ancak öyle olmadı, açıkçası olması da zordu.
Fenerbahçe, puan cetvelinde aşağılarda olsa, şansızlıklar yaşasa da her zaman Fenerbahçe’dir. Kaldı ki sarı-lacivertliler, deplasmanda Galatasaray ve Beşiktaş’a karşı da yenik durumdayken, geri dönmesini başarmadı mı ?
İstanbul’un sarı-lacivertli ekibin kadrosunun kalitesiz ve yetersiz olduğunu kim söyleyebilir. Üstelik bu kadroya, devre arasında, milli takım düzeyinde 4 oyuncu daha transfer edilmedi mi ? Evet, Ankaragücü de 12 transfer yaptı, ancak ekonomik şartlar, kulübün içinde bulunduğu durum ve zorunluluktan dolayı gelen oyuncuların, maliyeti ve kariyeri, Fenerbahçe’nin aldıkları ile kıyaslanabilir mi? İlk devre sonuna doğru, kulüp-teknik adam-oyuncu bağlamında yaşanan tartışmalar, karşılıklı suçlamalar ve yönetim içinde olup muhalefet gibi hareket edildiği dönemde oluşturulmaya çalışılan kaos ortamından, A.Gücü’nün bugünlere gelmesi hiç kolay olmadı. Bunlar unutulmasın...

ALTAY KALEDE GÜVEN VERİYOR

Yazının Devamını Oku

Değerlerin iflası

28 Kasım 2017
Takımlarımız kötü giderken, çok fazla eleştirmek istemem.

Felaket tellallığı yapıyorsunuz diye başlayan yakınmalar, siz, bizim kötü olmamazı istiyorsunuza kadar uzandığı için, biraz uzak durmayı tercih ederim. Sezon başından bu yana, gelişmeleri izledim, anlatılanları sabırla dinledim, kendi içinde çözsünler istedim.
Ancak, olaylara kayıtsız kalamama durumu, gazeteci refleksi ve kötü giden şeyleri kamuoyu önünde tartışmaya açmak da var.
Konu, elbette Gençlerbirliği’nin geleceği. Kiminle karşılaşsam, kiminle konuşsam, küme düşecek miyiz ? diye soruyor.
Ben de merak ediyorum ve bazı sorulara yanıt bulmaya çalışıyorum.

Bir gazeteci büyüğüm uyarmasa, dikkatimden kaçmıştı. Gençlerbirliği’nin, evinde Kayserispor’a 2-1 yenildiği kritik maçta, yediği ilk golü internetten bulup, tekrar izledim. Siz de izleyin. Bir oyuncu, rakibini kontrol edeceğine, pozisyon içindeki takım arkadaşını itip, dengesini bozuyor ve düşürüyor. Arkada boş kalan Kayserili oyuncu da topu ağlara gönderiyor. Bunu neden yapar anlam veremedim. Komplo teorisi üretmek gibi derdim yok ancak, Beştepe’de son bir haftada olanları hatırlıyorum, kafam karışıyor.

KAYNAYAN KAZAN GİBİ

Kayserispor maçı yeni bitmiş, mevcut hoca “İstifa etmem” diyor, 19 Mayıs Stadı’ndaki kulislerde, Ümit Özat geliyor dedikodusu yayılıyor. Maçtan 3 saat sonra görevden alınan Mesut Bakkal, ertesi gün basın toplantısında, dışarıdan müdahale edildiğini ileri sürüp, “Takım içinde sabote sezdiniz mi sorusuna, “Evet sezdim” diye üstüne basa basa cevap veriyor. Tartışmaların odağındaki isimlerden biri Lucas. Brezilyalı stoper, Bakkal geldikten sonraki dönemde, bazı maçlarda 18’e bile giremiyor. Osmanlıspor maçı öncesinde, kulüp tarafından medyaya servis edilen haberlerde, bu oyuncunun sakatlığı ile ilgili hiç bir bilgi paylaşılmazken, Özat, göreve geldikten hemen sonra, ilk idmanda, fizyoterapist eşliğinde çalıştığı açıklanıyor. Osmanlıspor maç kadrosuna da alınmıyor. Mesut Bakkal, medyaya açıklama yapıp, kulüpten giderken, sadece 4 futbolcu kendisini uğurluyor. Yeni teknik adamın, idman sahasında alkışlar eşliğinde karşılandığı ileri sürülüyor. Özat’ın, görevden ayrıldıktan sonra başkan Murat Cavcav ile iletişimi hiç kesmediği, ulu orta her yerde konuşuluyor. Bu esnada, teknik adamlara ödenen paralar havada uçuşuyor. Şimdi, ara dönemde kesenin ağzı yeniden açılacak deniyor...

Gençlerbirliği, duayen Başkan İlhan Cavcav’ın adını taşıyan sezonda, küme düşüp, tarihe geçer mi ? Şu an ki tabloda, en güçlü aday gibi duruyor. Futbol bu, bakarsınız rüzgar tersine döner, devre arasında 4-5 iyi transferle takım kendini toparlayıp, ligde kalabilir. Mümkün mü mümkün. Ancak, yaşanan tüm bu saçmalıklardan sonra; ortada; içi boşaltılmış, ruhu tüketilmiş, saygınlığı zedelenmiş bir kulüp var. Sempatisini kaybetmiş, değerlerini yitirmiş Gençlerbirliği, ligde kalsa bile, bana göre çoktan düşmüştür... Sorumluları da bellidir.

Yazının Devamını Oku

Yalnız kalmasın

4 Ağustos 2017
Süper Ligin başlamasına sayılı günler kalmışken, herkesin merakla beklediği, “Gençlerbirliği nerede oynayacak, Ostim’e mi gidecek, Eskişehir’in mi yolunu tutacak ? soruları, yanıtını buldu...

Kırmızı-siyahlılar, en azından devre bitene kadar, kendi yuvasında, 19 Mayıs Stadı’nda kalmaya devam edecek... Başta, Gençlik ve Sporun yeni patronu, Osman Aşkın Bak olmak üzere, Spor Genel Müdürü Mehmet Baykan, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile Gençlerbirliği başkan ve yönetimi, ortak noktada buluştu. Girişimler, çabalar, temaslar sonuç verdi ve duayen başkan İlhan Cavcav’ın adını taşıyan sezonda, Gençlerbirliği, gurbette kaderine terk edilmekten kurtuldu.
Her haliyle müsabaka oynanmaya hazır olan ve zemin açısından çok iyi durumdaki 19 Mayıs Stadı’nın yıkımına en az 6 ay sonra başlanacağı belirtilirken, alternatif aranması doğrusu çok da mantıklı gelmiyordu. Şartları belli olan Ostim’de zaten Süper Lig maçı oynanmayacağı belliydi, alınan bu karar ile her 15 günde bir yaşanacak olan Eskişehir eziyeti de ortadan kalkmış oldu. Yönetim rahatladı, takım rahatladı, taraftar rahatladı, medya rahatladı...
Yaşanan bu gelişmeden sonra Ankaralılara bir görev düşüyor. Gençlerbirliği, geçmiş sezonlarda çok yalnız kaldı, kendi evinde bile yabancı muamelesi gördü. Bu sezon artık bir şeyler değişmeli, en azından ilk devre 19 Mayıs Stadı’ndaki maçlarda tribünlerde hatırı sayılır sayıda taraftar olmalı. Ankaralı, takımı her zamankinden daha fazla sahiplenmeli. İlhan Cavcav adı ile oynanacak sezona, daha farklı bir gözle bakmalı, kentinin takımının yanında olmak için çaba harcamalı. En azından bu süreçte birliktelik göstermeli

Yazının Devamını Oku

Farklı olmalı

11 Temmuz 2017
Haziran ayının ortalarıydı... Telefonum çaldı. Arayan Gençlerbirliği’nin yöneticisi Aykut Akalın’dı...

“Özgür, biliyorsun duayen başkanımız İlhan Cavcav artık aramızda yok. Bu sezon, onun adıyla oynanmalı. Bunu hem kendisi hem de camia gerçekten çok hak ediyor. Türk sporuna, Türk futboluna unutulmaz hizmetler verdi. Herkesin, sevgi ve saygısını kazandı. Anadolu’nun haklarını savundu... Bir çok kulübe örnek oldu. Ekonomik politikaları bir çoğuna ışık tuttu. Gençlerbirliği’ni nereden nereye getirdi, hepimiz biliyoruz. Yeni sezonun ismi İlhan Cavcav sezonu olmalı. Bu konuda neler yapabiliriz. Fazla geç kalmadan bir kamuoyu oluşturmamız lazım. Sonraki yıllarda adı verilebilir ancak asıl değeri ve anlamı bu sezon olur. Sizlerden bu konuda yardımcı olmanızı istiyorum” dedi... Ben, kendi adıma gereken desteği vereceğimi söyleyip, kulüp başkanı ve yöneticilerin bu konuyu sık sık gündeme getirmelerini, medya aracılığı ile her ortamda bununla ilgili konuşmalarını önerdim.
Ertesi gen, Hürriyet Ankara’da, ‘Cavcav adı yakışır’ başlığı ile yeni sezonun İlhan Cavcav Sezonu adı ile oynanmasının en doğru kararlardan biri olacağını anlatmaya çalıştığım bir haber yaptım. Türkiye Futbol Federasyonu da önceki günkü toplantısında, yeni sezonun İlhan Cavcav Sezonu adıyla oynanacağını açıkladı. Yakışanı yaptılar... Efsane başkanı bir kez daha ölümsüzleştirdiler...
Hayat bulan bu anlamlı düşünce, biz Ankaralıları mutlu ederken, Gençlerbirliği yönetiminin üzerine bir kat daha fazla sorumluluk yükledi. Stat, ortada çok büyük bir sorun olarak dursa da kırmızı-siyahlılar, duayen başkanın adına, anısına ve karizmasına uygun bir sezon geçirmek zorunda. Kısacası, futbol takımının başarılı olması, en azından bir önceki sezon elde ettiği derecenin üstünde bir başarı yakalaması gerekiyor. Yönetim, teknik ekip, futbolcular ve taraftarlar, geçmiş yıllardakinden farklı olmalı. Farklı şeyler ortaya koymalı... Üretmeli, kafa yormalı, mücadele etmeli...
Öncelikle yönetim, takıma heyecan yaşatacak 1-2 isim katmalı... Şu ana kadar gelenler, sadece gidenlerin yerini doldurmuş gibi duruyor. Teknik Direktör, söylemlerine daha fazla dikkat etmeli... Ortamı gereksiz yere germemeli... Oyuncular, ekstra çaba göstermeli... Taraftarlar da takımı daha fazla sahiplenmeli... Tribünde yalnız bırakmamalı... Hiç birimiz, çok büyük çaplı bir değişiklik elbette beklemiyoruz ancak geçmişin silik görüntüsünden kurtulmuş, her platformda, adından daha sık ve daha büyük değerde söz ettiren bir Gençlerbirliği olmalı. İlhan Cavcav’ın adına yakışmalı...

Yazının Devamını Oku

3 fotoğraf

19 Mayıs 2017
Bazen, bir kare fotoğraf, sayfalarca anlatılacak olayı en çarpıcı haliyle verebilir, çok büyük anlamlar içerebilir... Ankara’da son dönemdeki 3 sportif gelişmeyi aktaran 3 fotoğraf, bu yönüyle benim gözümde farklı bir değer kazandı...

İlkini, Ankaragücü kulübü servis yaptı. Şampiyonluğun ilan edildiği Kayseri Erciyesspor maçı sonrası; başkan, yönetim, teknik kadro ve oyuncular, antrenman tesislerinde ‘Şampiyonluk pozu’ vermişti... Her şey güzel görünüyordu ancak eksikti. Fotoğrafta, başkan ile birlikte, 6 yönetici vardı. Diğerleri yer almamıştı... Her zaman birlik ve beraberlikten söz edilirken, böylesi mutluluk ve gurur tablosunda; takım için gecesini gündüzüne katan, didinen, uğraşan, emek harcayan isimlerin yer almaması ilginçti. Eğer haberleri varsa ve kendileri gelmedi ise o zaman yönetimde çatlak var demektir. Yok eğer hiç haber verilmedi ise sorun daha büyüktür ve ‘Biz bu ekiple başardık, sizin katkınız olmadı’ gibi bir anlam çıkar ki o zaman işleri yürütmek zorlaşır...
İkincisi, Halkbank’ın İzmir’de şampiyonluğu kazandığı, Arkas maçının bitiminde, Sırp oyuncu İvan Miljkovic’in sevinçten ağladığı fotoğraftı. 37 yaşında; kariyeri, sayısız şampiyonluk, kupa, madalya ve başarı ile dolu bir sporcunun gözyaşları, takıma duyduğu aidiyet, paylaşma, dayanışma ve ekibin parçası olma özelliklerini ön plana çıkarması açısından önemliydi. Emekliliği gelmiş bir oyuncunun, işine duyduğu saygı gösterisiydi. Galatasaray’ın efsanesi George Hagi’nin, “Takım maç kaybettiğinde ağlamayan sporcu yıldız olamaz” sözlerinin ne kadar değerli olduğunu bir kez daha hatırlattı. O fotoğrafa, ileride başarılı bir sporcu olmayı hedefleyen gençler iyi bakmalı, iyi anlamalı... Bir şampiyonluk sevincinden, çok daha fazla şeyler anlattığını görebilmeli... 

ORTAM GERİLMESİN

Üçüncüsü de Gençlerbirliği Başkanı Murat Cavcav ile Teknik Direktör Ümit Özat’ın, yeniden anlaşma imzaladıklarını belgeleyen fotoğraftı... Başkanın çalışma ofisinde çekilmişti... Bizler, kulüpler kurumsallaşmalı, iletişim sağlıklı kurulmalı, herkes empati yapmalı derken, geldiğimiz nokta, çok düşündürücüydü... Ortada, hiç bir şey yokken, Gençlerbirliği adını kamuoyu önünde tartışılır hale getiren, hem diğer hem de kendi takım taraftarının tepkisini çeken Teknik Direktörü ile sözleşme yenileyen kulüp, bunu, sadece basından değil yönetiminden de kaçırmış gibiydi. Acele ve sanki inadına yapılmış gibi bir hava vardı... Belli ki Özat ile Ankara basınını karşı karşıya getirmeyelim, gerilen ortam iyice alevlenmesin, başımız ağrımasın diye düşünülmüş, böyle bir adım atılmıştı. Özat’ın taraftar ile maçlarda, medya mensupları ile de basın toplantılarında karşılaşabileceği, kendisinin yaptığı açıklamaların mutlaka gündeme getirileceği unutulmuştu...
Hiç bir yöneticinin o fotoğrafta olmayışı, Gençlerbirliği’nde daha önce görmeye alıştığımız, İlhan Cavcav modelinin bir devamı mı yoksa, Özat’a karşı cephe alan yöneticilerin tavrına karşı alınmış bir karşı duruş mu onu zamanla göreceğiz. Ancak, Beştepe’de sezonun sonu ile transfer döneminin hareketli geçeceğini kestirmek zor olmasa gerek.

Yazının Devamını Oku

Sahada olan sahada kalmaz

12 Mayıs 2017
Sezon bitip, Ankaragücü’nün şampiyonluğunu kutlamasının ardından, gözler Mehmet Yiğiner ile Melih Gökçek görüşmesine çevrildi.

Çıkacak sonucu, herkes, merakla bekliyordu ki yapılan açıklamalar çok fazla gürültü koparmadı. Oysa, Bugsaş-A.Gücü maçıyla birlikte yükselen tansiyon, Gökçek’in, “Kulübü bağırta bağırta alacağım. Arkadaşlarımı yeni yönetimde görevlendireceğim” sözleri ile farklı bir boyut kazanmıştı. Tam, kutlama hazırlıkları yapılırken, Gökçek’in, “Yiğiner ve ben onursal başkan olayım, yönetimi bizim arkadaşlara bıraksınlar” açıklaması ile de gerilim, tepe noktasına ulaşmıştı. Maçtan sonra Tandoğan Meydanı’ndaki şölende, Başkan Yiğiner’in, kendisinin geleceği ile ilgili olarak, taraftara yaptırdığı açık hava anketindeki, “Biz burdayız ve devam ediyoruz” çıkışı, açık bir karşı duruştu.
Görüşme ile ilgili açıklamayı, Gökçek, twitter hesabından yaptı. Yiğiner’in devam etme yönündeki kararına saygı duyduğunu, belediye şirketleri aracılığı ile reklam vereceklerini, belediye meclisinden A.Gücü’ne destek çıkaracaklarını, daha önce olduğu gibi Ankaralı iş adamlarını bir araya getirip, kaynak toplayacaklarını belirtti.
Bir hafta 10 gün önceki sert mesajların yerini, ılımlı bir hava almıştı. Bizler, her zaman bunu anlatmaya çalıştık. A.Gücü, kavga, tartışma ve iç çekişmeden uzak durmalı dedik. Bu kulübün, bunlardan çok sıkıntı çektiğini dile getirdik. Sonuç, bu anlamda önemliydi.

TEPKİ GELİR KORKUSU MU ?

Yalnız, kafama takılan bazı sorular var... Gökçek’in, açıklamasının satır arasına sıkıştırdığı, detaylara inmeyeceğim sözleri, derin anlamlar içeriyor gibi... Hepimizin bildiği ve yakından tanıdığı Gökçek, kafasına bir şeyi koydu mu mutlaka yapar. Eğer “A.Gücü’nü alacağız” derse alır. Başkan, hem maddi hem de manevi desteğini sürdürecek, kulüpte söz hakkı olmayacak. Bana pek de mantıklı gelmiyor... Acaba diyorum... Bu kritik görüşmede; şu an için bu yönde atılacak bir adıma, taraftar büyük tepki gösterir, oluşan birliktelik dağılır ve her şey tersine döner düşüncesi ile zamana bırakma uzlaşısı mı sağlandı...
A.Gücü’nün ekonomik açıdan yaşadığı zorluk ortada. Hem Gökçek hem de kulüp cephesinden gelen açıklamalarda anlaşılıyor ki bu zamana kadar sorunları giderme konusunda çalınan ilk kapı, hep Gökçekler’in kapısı olmuş... A.Gücü’nün omuzlarında, teknik ekip ve oyuncu grubuna yapacağı ödemeler ile şampiyonluk priminden doğan büyük bir yük var. Gelecek yılın takımı için para lazım. FIFA ve Türkiye Futbol Federasyonu’nda süren alacak davaları da hayli külfetli. Transfer yasağı ve eksi puan cezası gibi tehditler mevcut. Bunları karşılamanın zor, hatta mümkün olmadığını, yönetim dahil herkes biliyor. Bizzat A.Gücü başkanı, “En az 20 milyon TL gerekli” diyorsa, durum vahim demektir.

Yazının Devamını Oku

Unutulmaz olur mu ?

30 Mart 2017
Tarih, kaybedenleri değil, kazananları yazar... Sporda da herkes şampiyonları bilir, ikincileri kimse hatırlamaz... Çünkü önemli olan başarmak, sonuca ulaşmaktır...

Zaferlerin hepsinin ayrı bir hikayesi vardır.. İçinde barındırdıkları; başarıyı yüceltir, unutulmaz yapar, efsaneleştirir. Futbolda, İstanbul’un 3 büyüklerine karşı, ‘Anadolu isyanını’ başlatan Trabzonspor’un, üst üste gelen şampiyonlukları, diğer şampiyonluklardan bu nedenle farklıdır. Bursaspor’un, 4 büyüklerin zincirini kırıp, ülke futboluna adını beşinci şampiyon yazdırmasının ayrı bir yeri vardır... Avrupa arenasında zirveye çıkan tek takım olduğu için Galatasaray’ın UEFA şampiyonluğu çok değerlidir... Üstünden yıllar geçse de unutulmazlar...

Eski adıyla Federasyon, yeni adıyla Türkiye Kupası’nı bir çok takım kazanmıştır... Ancak, A.Gücü 2. Ligde mücadele ederken bu başarıya ulaştığı için, zaferinin anlamı çok büyüktür... Bununla yetinmeyip, üstüne bir de o zaman ki adıyla Devlet Başkanlığı Kupası’nı, sezonun şampiyonunu devirerek kazandığı için, tarihe geçmiştir... Sarı-lacivert renklere gönül verenlerin, gururla taşıdığı ve daima taşıyacağı iki ölümsüz nişandır o...

HAYAL UMUDA DÖNDÜ

Sarı-lacivertliler, 36 yıl geride kalmış şanlı günlerin, bir benzerini yaşamaya hazırlanıyor... Oyuncular, yeni bir zafere; mücadele, hırs, azim ve yüreğiyle bir kez daha koşuyor... Evet şu an bulundukları yer ikinci lig. Bu kadar da abartmaya değmez diyebilirsiniz... Ancak işin aslı öyle değil... Şartlar göz önüne getirildiğinde, elde edilecek başarının anlamı büyüyor...
A.Gücü, bu günlere kolay gelmedi... Neredeyse tüm oyuncular, bir yolunu bulup kulüpten uzaklaşırken, bütün yükü gençler omuzladı. Borç batağı içinde, menemenle öğün geçirilirken, yeri geldi teknik adamlar kendi ceplerinden yemek siparişleri verdi. Haciz memurları, kulüp eşyalarına el koydu... Eski yöneticiler, teknik adamlar, futbolcular ve çalışanlar, alacaklarını tahsis için sıraya girip, futbol federasyonu ve FIFA’da davalar açtı. Ayakta durmaya çalışan kulübü daha da zor durumlara düşürdü. Uçurumun kenarına itilen tarihi çınar, nefes alayacak hale geldi... Büyük umutla başlanan yolculukların sonunda büyük hayal kırıklıkları yaşandı. Oyuncular, (Kaybedersek taraftar nasıl tepki verir), yöneticiler de (Eksi puan cezası ne zaman gelir) endişesi içinde mücadele verdi. 4 yılda gerçek anlamda büyük bir çile çekildi... Gidilen karanlık yolda herkes bir ışık hayal etti... Şimdi, o hayal kocaman bir umuda döndü... Tünelin sonundaki ışık göründü...

GURUR YÜZLERE YANSIYOR

Bizler, A.Gücü’nün iç sahadaki tüm maçlarında büyük heyecana tanıklık etmiş, farklı duygulara kapılmışızdır. Ancak, bu seneki ve özellikle de Sarıyer maçıyla birlikte başlayan süreçte yaşananların, hepsinden değişik olduğunu söylemeliyim. Bir maç öncesinde, Gecekondu tribünü ile Kapalı tribünün kesiştiği yerde durup, 19 Mayıs Spor Kompleksinin ana giriş kapısına doğru bakarsanız, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Sarı-lacivert renklere bürünmüş insan selinin, stada doğru heyecanla akışını izlemek gerçekten insanın duygularını kabartıyor. Gençler, yaşlılar, babasının elinden tutmuş küçük çocuklar, sayısı her geçen gün artan kadın taraftarlar umutla yürüyor... Hepsinin yüzünde, büyük bir sevinç, büyük bir gurur, büyük bir özlem var...

Yazının Devamını Oku

A.Gücü kazanmalı

7 Mart 2017
Sarıyer maçından önce, ‘19 Mayıs Stadı’ndaki atmosferi hayal ediyor, tüylerim diken diken oluyor’ diye yazmıştım.

A.Gücü taraftarı, beni yanıltmadı. Son dönemde, böylesi kalabalığı, böylesi coşkuyu hiç görmemiştim. 19 Mayıs Spor Kompleksi’nin giriş kapısından; çoluk çocuk, genç yaşlı, binlerce taraftar stada doğru insan seli olmuş akıyor, sevgilisine bir an önce kavuşmak için can atıyordu. Stadın içi ayrı güzeldi. Saatler öncesinden girenler, şarkılar söylüyor, maçın başlamasına çok az zaman kala gelenler, tribünlerdeki boşluklara oturabilmek için yarışıyordu.

Ankara ve 19 Mayıs Stadı, uzun zamandır bu tabloyu çok özlemişti. Farklı siyasi kimliklere sahip isimler destek için tribüne gelmiş, kent bütünlemiş, şampiyonluk hevesiyle yanıp tutuşan taraftarlar, bu özlemi dindirmek için dört nala koşan takımın peşine yürekten takılmıştı. Sergilenen tam bir futbol seferberliğiydi...
Maçın başlaması ile birlikte; heyecan, sevinç, gurur, stres ve tutku gibi duygular, birbirine karıştı. Sahadaki ayaklar ile tribündeki kalpler, Sarıyer kalesine hep birlikte yüklenmeye başladı. Ömer Bozan’ın golüyle rakibin direnci kırıldı, Erhan’ın golü, stadı karnaval yerine çevirdi.
Maç bitiminde, stattan ayrılan herkesin yüzünde; gücün, isyankar ruhun, gururun ve zaferin izleri vardı.

UMUTLAR YİNE ERTELENMESİN

A.Gücü çok mu iyi oynadı. Hayır... Kazanması için ne gerekiyorsa onu yaptı. Mücadele etti, hırsı ve aklını birleştirdi, taraftarının enerjisini arkasına alıp, sonuna kadar savaştı. 2 duran toptan iki gol bulup, 90 dakikanın sonunda istediğini aldı ve hedefe bir adım daha attı. Yeri gelmişken, İsmet Taşdemir ve oyunculara, sonraki süreçte mücadele gücünün yanına, oyun kalitelerini de katmaları gerektiği uyarısını yapalım.
Sahadan çıkan sonuç güzel ancak maç sonu açıklamalar endişe verici. Başkan Mehmet Yiğiner, sahadaki mücadelenin masada kaybedilmesinden duyduğu korkuyu dile getirdi. Bunca emek, bunca çaba boşa gitmesin. Hayaller yıkılmasın, umutlar ertelenmesin. Bu kent, uzun zaman sonra ortak bir değerde bütünleşti, birlik oldu. Unutulmuş şehrin insanları, şampiyonluk büyüsüne kendisini kaptırdı. Bu rüyadan uyanmak, bu hayalden uzak kalmak istemiyor. Yönetim elinden geleni yaptı, teknik ekip ve oyuncular sahaya hırsını ve azmini koyup, yarışın içinde kalmayı başardı.

Yazının Devamını Oku