Paylaş
Babayiğitlerin üretmeyi planladıkları elektrikli araba, toplumumuz için gerçekten çok büyük bir adım. Bundan 20 yıl önce neredeydik bugün neleri konuşuyoruz. Ancak gelin yerli arabayı, bir de sürücüsüz araçlarla karşılaştırarak, masaya yatıralım ve hayatımıza katacağı katma değere göre, hangisini seçmemiz gerektiğini tekrar gözden geçirelim!
HER YIL ÇANAKKALE SAVAŞI’NDAKİNDEN BİLE DAHA ÇOK KAYIP VERMEK!!!
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre sadece 2007-2016 yılları arasında toplam kaza sayısı 11 milyon 363 bin ve bunlardan ölümlü yaralanmalı kaza sayısı ise 1 milyon 422 bin. Bunun toplumuza ekonomik kaybının ötesinde; ölen ve yaralananların sayısının, Çanakkale Savaşı, Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve bugüne kadar terörden dolayı şehit ve gazi olanlardan bile katlarca kat fazla olması, asıl düşmanımızın ne kadar sinsice aramızdan canlar aldığını gösteriyor.
Peki yeni geliştirilecek ve elektrikli bile olması kesinleşmeyen araç, tüm tarihimiz boyunca bizden bu kadar can alan trafik canavarına karşı, vatandaşlarını yani bizleri nasıl koruyacak?
Ateş düştüğü yeri yakar demeyip, bir canımızı dahi trafiğe feda etmemek için, bugünden önümüze çıkan sürücüsüz araç gelistirme tarihi fırsatını değerlendirmemiz gerekmez mi?
Bu teknolojinin ambulanslara, itfaiye araçlarına, arazi araçlarına, ve toplu taşıma araçlarına monte edilmesinden sonra sağlayacakları katma değeri ise tartışmıyoruz bile!
YA YOLLARDA, ARAÇ ÇARPMASI SONUCU ÖLEN ON BİNLERCE MASUM HAYVAN?
Ülkemizde 22 milyona yakın araç her gün trafikte hareket halinde. Peki araçların çarpması sonucu ölenler sadece insanlar mi? Hayır on binlerce kedi kopek ve bir çok vahşi hayvan, maalesef sürücülerin geç fark etmesi nedeniyle, çarpma sonucu ölmektedir. Çoğu zaman yaralı olarak kurtulmalarına rağmen, ülkemizde hayvan hakları konusunda yeterli bilinç oluşmadığı için, masum hayvanlar öylece ölüme terkedilerek yola devam edilmektedir!
Halbuki bu hayvanlar erkenden fark edilse ve hem duran araç hem de arkadan gelen diğer araçlar bu durumdan anında haberdar edilebilse, hayvanlar korunmakla kalmayıp, zincirleme kazaların da önüne geçilmiş olurdu. Bu da, yerli arabayla değil sürücüsüz araçlarla gerçekleşebilecek bir durum!
TRAFİK LEVHALARI ve ŞEHİR ESTETİĞİ
Ehliyet sınavına girdiğinizde, belki de ilk defa ne kadar çok trafik işaret ve levhaları olduğunu fark etmişsinizdir. Özellikle de trafik ışıkları, büyük şehirlerdeki trafiğin güvenli akışının en büyük sebebi olduğu gibi, neredeyse her sokak başına konulması da trafik tıkanıklıklarının nedenlerinden biri!
Kazaları önlemek için, bir de bu levhalarla dolu kavşak dönüşlerini düşünün. Şehir içi trafiği yavaşlatan ve bir araştırmaya göre kazaların % 43’nün temel nedeni! Araçların bu noktalarda bekleme yapmasından dolayı, %50ye varan ekstra karbon dioksit salınımı da cabası!
Şimdi gözlerinizi kapatıp, bir an araçların sürücüsüz olmasından dolayı, birbiriyle iletişim halinde oldukları ve birbirlerini kontrol ederek ilerlediklerini, bütün trafik kurallarını çok iyi bilerek uyguladıkları için de oluşan güvenliği düşünün. Bu güvenliği istemez miydiniz?
PARK SORUNU
İstanbul’daki araç sayısı 4 milyonun üstünde. Bir otomobilin 6 metrekare alan kapladığını düşünecek olursak, 24 milyon metrekarelik alan sadece araçların park etmesi için işgal edilmiş durumda ve bu rakam her geçen gün de artmakta!
Yani şehir içinde çocuklarımız için park, spor tesisi ya da deprem toplanma alanı olabilecek bölgeleri, araçlarımıza cömertçe bağışlamış durumdayız. Şehir içi parkların trafiği kilitlemesi de ayrı bir sorun!
Sürücüsüz araçların park sorununa getirdiği en önemli çözüm; araçların, kendilerini şehir merkezlerinin dışına park ederek; ihtiyaç duyduğumuz anda, istediğimiz yerde hazır edebilmesi!
TRAFİK KAOSU
Bugün, İstanbul’un diğer yakasında işe arabasıyla gidip gelmek zorunda olan bir vatandaşın, trafikte geçirdiği süre en az 3 saattir. Yağışlar, meydana gelen kazalar, bakım çalışmaları olduğunda ise, bu süre elektrik sayacı süratinde artmaktadır!
Sürücüsüz araçlarla, trafik kuralları ihlalinden ve kazalardan kaynaklı sıkışıklıklar ile, araçların aynı anda harekete başlamaması nedeniyle oluşan trafik yığılmaları da tarihe karışıyor.
TRAFİKTE KADIN SÜRÜCÜLER VE BİSİKLETLİLER
Türkiye, bisiklet kullanımını artırmak için Kopenhag sistemiyle uyumlu olarak bisiklet yollarını artırmasına ve trafikte de bisikletlilere güvenli yolların sağlanması için kanunlar çıkartmasına rağmen; şehir içi trafiğinde bisiklet sürmek, deli cesareti gerektiriyor.
Aslında kadın sürücülerle bisikletliler aynı dramı yaşıyor. Yanınızdan kornaya basarak son sürat geçen kamyonlar olmadan, arkadan bir aracın çarpmasından ya da sizi sıkıştırmasından korkmadan seyahat etmek istemez miydiniz?
Sürücüsüz bir aracın içindekiler, sizi trafikte taciz etmek istese dahi, programı buna izin vermeyerek hepimize güvenli bir trafik ortamı oluşturabilmektedir.
TRAFİK POLİSLERİ VE TRAFİK CEZALARI
Trafik polislerimiz, emniyetimiz için gece gündüz büyük bir özveriyle görev yapmadırlar. Cam filmi gibi, bazı kuralları uygularken toplumdan ciddi bir dirençle karşılaşsalar da, verdikleri cezaların caydırıcılığı sadece para cezası ile sınırlı kalmamakta, belli şartlarda ehliyetin iptaline kadar gidebilmektedirler.
Peki hiç kural ihlali ve alkollü sürücü olmasa, bütün trafik kurallarına harfiyen uyularak yollar çok güvenli olsa, istediğimiz gibi eğlenip ceza alma korkusu yaşamadan özgürce seyahat edebilsek… Trafik cezalarını da tarihe gömebilseydik, nasıl olurdu? Bu da yerli araçla değil ancak sürücüsüz gerçekleşebilecek bir hayal!
ARAÇ ALIM VERGİLERİ ve YERLİ ARAÇTAN BEKLENEN GELİR
Peki kendi arabamızı yapmamız, ülke olarak milli gelirimizin artmasına nasıl bir katkı sağlayacak? Bugün 100 bin TL’lik bir arabaya 189 bin TL vergi ödüyorsak, devlet gerçekten yerli arabayla vergi kaybını göze alacak mı?
Eğer alacağı vergiden vazgeçmeyecekse, avantajı ne olacak?
Araba firmalarının kar marjı % 4.5’lar civarında. Yerli araba geliştiricileri, aldıkları risk ve piyasanın kar marjıyla, ne kadar sürede yatırımlarını amorti edebilecekler? Yoksa, bugün cep telefonlarında olduğu gibi, yerli arabaları da zorla almamız için, diğer marka araçların vergi oranları daha da arttırılacak veya firmalara alım garantisi mi verilecek?
DOĞRU ZANNEDİLEN YANLIŞ: SÜRÜCÜSÜZ ARABA İÇİN ÖNCE ARABA YAPMAK LAZIM!
Bugün Google ve Uber’in yaptığı gibi istediğimiz elektrikli araç üreticisiyle anlaşarak, onlardan sadece donanımı alıp, üzerine milli sürücüsüz araba yazılımımızı yükleyerek kullanabiliriz. Yanlış bilinenin aksine, her araba, küçük bir modifikasyonla sürücüsüz arabaya dönüştürülebilir.
Böylece ülkemizdeki mevcut 22 milyon araçlık hazır pazar dışında, her yıl eklenen 1 milyonluk yeni araçla da, çok hızlı bir büyüme yakalayabiliriz.
Sonuçta, devletimiz kazandığı vergiden olmuyor; şehirler nefes alıyor; trafik kazaları ve ölümleri ortadan kaldırılarak trafikteki zaman kayıplarından oluşan israf, milli gelire kazandırılıyor; Türki cumhuriyetler, Balkanlar ve Ortadoğu gibi var olan doğal pazarlarımızda da, kolaylıkla satışını gerçekleştirebileceğimiz dev bir sektör oluşuyor.
VASIFSIZ İŞÇİLİKTEN NİTELİKLİ, ÜST GELİRLİ İŞ GÜCÜNE GEÇİŞ
Bu tür yazılımlar geliştirilirken, herkesin üst düzey programcı olması gerekmiyor. Bu sektörde de, her seviyede tecrübeye göre parça işler çıkabilmektedir.
İnsanımızı da, ucuz ve niteliksiz tekstil ve fabrika işçiliğinden kurtararak, yazılım geliştiren ve dünyaya pazarlayan bir ülke yapabiliriz.
Artık, eski sanayi devrimi kapandı. Her yerde yeni Sanayi 4.0 devrimi konuşulmakta; yani, robotların ve nesnelerin internetinin daha çok kullanıldığı üretim bantları. Bu hedefe uygun olarak yetişmiş iş gücümüz, bizi geleceğin en büyük 10 ekonomisi arasına sokacak, en büyük güç olacaktır.
2023’ü YERLİ ARABAMIZLA KARŞILARKEN…
Bu sene sonunda ilk olarak Tesla, Amerika’yı boydan boya tamamen sürücüsüz aracıyla geçmeyi planlıyor. Sırasıyla diğer firmalarda 4 sene içinde testlerini tamamlayıp sürücüsüz modelleriyle şehirlerde hayatımıza girecekler. 2023’te ise artık tamamen yeni bir çağ başlamış olacak.
Arabadaki yazılımın, arabadan çok daha değerli olduğu ve insanların araç alma alışkanlıklarının da kökten değişeceği bir dönem başlayacak!
Ülke olarak biz ise, bu dönemi, ilk defa yola çıkacak muhtemelen elektrikli aracımızla karşılayacağız. 20 yıl içinde, şehirlerarası yollarda insanlı araçların yasaklanacağı, şehir içindeki otoparkların tamamen kalkacağı gibi öngörüler tartışılırken; ülke olarak gelecek yüz yıla, geçmiş yüz yılın donanımıyla giriş yapmış olacağız.
KAFAMIZDAKİ DİĞER DELİ SORULAR
Vatandaşını ölümlerden koruyamayan, küresel ısınmayla mücadele de tam olarak nerede durduğu belli olmayan ve yukarıda belirtilen kaygılarımızda; bir avantaj sağlamayacağı çok açık olan ve uzun dönem millileşme hedeflerimizde bizi bir üst lige taşımayacak yerli arabayı tam olarak neden istiyoruz?
Özellikle de Anıtkabir ziyareti ve Atatürk twitleriyle bir anda milletimizin gönlüne taht kuran Elon Musk’ın Tesla’sının, bugün piyasa değeri Ford ve BMW’yi geride bırakmasının nedenini, sadece elektrikli olmasından dolayı değil, sürücüsüz araba teknolojisinde vadettiği gelecekten dolayıdır.
Matbaayı zamanında anlamayıp, onu savunanları linçimiz bize 300 yıla mal oldu. Bugün de aynı hatayı tekrarlamayıp, devlet ve milletçe, gerekli destekleri verirsek, İbrahim Müteferrikalarımızı tekrardan uyandırabiliriz. Gelin bu tarihi fırsatı kaçırmayalım.
İYİ GÜZEL DE, AMA YA…?
Sürücüsüz araçlar, özellikle de trafikte kendi aralarında haberleşerek güvenli akışı sağlayacaklar. Peki ya araçlar hacklenirse, bizim hakkımızda bilgi toplarlarsa gibi vesveselerle korkup bu teknolojiyi kucaklamamak, yanlış teşhis ihtimalinden korkarak doktora gitmeyi reddetmek gibidir.
Bugün bu yazılım tamamen milli imkanlarla geliştirilebilir ancak teknolojinin şu anda yakaladığı ivmeyle bu, yarın çok zor olabilir.
Erken emekleme dönemini yaşayan sürücüsüz araba teknolojisi, bu ve benzeri sorunları yaşaması kuvvetle ihtimal olmasına rağmen; bugün bundan 60 yıl sonrasını göremeyenler, geleceğe sadece yeni bir devrim arabası hikayesi, miras bırakacaktır.
Ayni şekilde bugün sesini çıkarmayıp, sessizce ülkemizin çağı kaçırmasını izleyenler de, umarım çocuklarımıza, devrim arabalarında ürettiğimiz bahanelerden daha mantıklı cevaplar bulabilirler.
Ya bir bahane bul ya da harekete geç! Sessiz kalma!
Beni Facebok ya da Twitter’dan takip edebilir, sorularınız için email (cikmazozcan@gmail.com) atabilirsiniz.
Paylaş