Paylaş
EKONOMİDEN Sorumlu Bakan Recep Önal'la konuşuyoruz.
Sorularım üzerine, ‘‘Ekonomide ümütsizliğe kapılmak için hiçbir neden yok’’ diyor. İş dünyasından gelen talepler karşısında nelerin yapılabileceği anlamında DPT'nin ve Maliye'nin çalışmalarını sürdürdüğünü anlatıyor.
Peki ekonomik daralmayla hadsafhaya ulaşan sıkıntı nereden kaynaklandı? Makro mu mikro düzeyde mi önlemler olacak? Bakan Recep Önal'ın yanıtlarının özeti şöyle:
Pogramın daha iyi olmasını engelleyen yönü yabancı sermaye. Yabancı sermaye yeterli boşyutta gelseydi, hem ekonomide daralma olmayacak, hem istihdamla ilgili konu kalmayacaktı.
Herkes kendini hedef enflasyona göre ayarlasın, karlarını, hedeflerini, gelir beklentilerini buna göre hedef enflasyona göve yapsın dedikçe, bunu yapmayanlar daralmadan sıkıntı çekmeye başladı. Ürettiği malı satamaz hale geliyor. Verimlilik artmadıkça reel ücret artış talebi olmaması lazım. Herşey verimli kullanılıyorsa, karlarını da asgari düzeyde tutuyorsa, satıştan sürümden kazanacaktır.
Bizim düzenlemelerimiz, kanaatimiz makro boyutta olmasıdır. Ufak tefek mikro düzenlemeler de olacaktır. Piyasanın likidite ihtiyacının giderilmesi lazım. Bunu da Eximbank yapacak. Bunlar kanun gerektiren şeyler değil. Büroktatik işlemler, formaliteleri de ayıklayacağız.
Banka sisteminde likidite darlığı olduğu için tavuk yumurta meselesinde olduğu gibi reel sektörden tahsilat bekliyor, krediler geri dönsün istiyor. Reel sektör de işini yürütmek için erteleme ve vade istiyor. Ama biryerden likidideyi koyduğunuz zaman bileşik kaplar gibi bütün her tarafa can suyunu verecek. Exim üzerinden vereceğimiz taahhüt ettiğimiz yıllık tutarları erkene alacağız. 300 milyon dolar biz 300 milyon dolar Dış Ticaret Müsteşarlığı verecek. Eximbank'a dışarıdan borçlanması için garanti de vereceğiz. Kısa dönemde dönen kredileri de piyasaya sürdüğü için Genel Müdürümüz piyasada 7 milyar dolar döndürebileceğimizi söylüyor. Eximbank'tan direkt kredi modeline gelince böyle bir şey dünyada yok.
Bizi ‘Fuat Abi’ çağırmadı
TOBB Başkanı Fuat Miras ayıp etmedi mi diye sormuş, ayıp ettiğini düşündüğümü yazmıştım.
Enflasyonu düyürme, İstikrar Programı'nın can alıcı etkilerinin yaşanmaya başladığından dem vurmuştuk. İş dünyası cephesinde ister ‘İmdat’, isterseniz ‘dert anlatma’, isterseniz de basit mantıkla ‘‘Bize ne kardeşim, kendin pişir kendin ye misali bizi düşünen yok ki. Bizi ilgilendiren toplantı değildi’’ deyin, hükümet edenlerle iş aleminin bazı temsilcilerinin biraraya geldiği zirve toplantısı vardı.
Demiştik ki madem kısıtlı sayıda katılım oluyor ve oda başkanlarının daveti TOBB Başkanı Fuat Miras tarafından düzenleniyor, niçin daha geniş kesimlerin temsilini sağlamadı? Kendi ortaklarını o toplantıya davet etti, subjektif davrandı. İTO gibi büyük kesimi temsil eden bir odayı çağırmadı?
Fuat Miras'ın ortaklarından kastımız da Demirçelik Üreticileri Derneği Başkanı Recep Yazıcı ile İstanbul Deniz Ticaret Odası Başkanı Cengiz Kaptanoğlu'ydu.
Cengiz Kaptanoğlu aradı. ‘‘Fuat Abi ile Deniz Nakliyat'ta ortağım, doğru. Ama bizi oraya Fuat Abi çağırmadı. Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan davet etti’’ dedi.
Demir Çelik Üreticileri Derneği Genel Koordinatörü Hami Kartay da arayarak, ‘‘Başkanlarının benim yorumuma çok üzüldüğünü’’ belirterek o toplantıya katılamadıklarını, davetin kendilerine ulaşmadığını söyledi.
Miras, kendi ortaklarını kendi davet etmemiş bile olsa kendisine tanınan kontenjanı geniş kesimler lehine kullanmalıydı.
Hükümet en iyisi sanayicisi, tüccarı, küylüsü, işçisi, her kesimle ayrı ayrı toplantı yapsın. Büyük şef ve apaçiler kapışmasın!
Zabıtsız, memursuz toplantı
İSMİNİN yazılmasını istemeyen bir işadamı tanıdığım ilginç bir öneri getiriyor. Önce, ülkeyi idare edenlere şu eleştiride bulunuyor:
‘‘Enflasyonla mücadeleyi topluma tam anlatamadınız, eksik bu. Toplumsal destek bulmalısınız. Bir taraftan zayıflayacağız diyorsunuz diğer taraftan şişmanlamaya çalışıyorsunuz, bu olmaz...’’
Getirdiği öneri ise şu:
Diyor ki bir toplantı daha yapalım. Ancak bu toplantıda ses kayıtları, zabıtlar, memurlar olmasın. Hükümet edenlerle başbaşa olsun. Devam ediyor:
‘‘Millet dışarıda bağırıyor. Hükümet kendi gördüğü Türkiye fotoğrafını, biz kendi gördüğümüz Türkiye fotoğrafını gerçekçi ortaya koyalım. Ülkemizin içindeki şartları, açmazlarımızı, imkanlarımızı tartışalım, beraber karar verelim. Konuşmalarımızı dışarı sızdırmayalım. Zannediyorum ki bizim bilmediğimiz şeyleri böyle bir toplantıda tartışmak fayda getirecektir.’’
Kayıtsız, zabıtsız bir toplantıda belki daha rahat, açık konuşulabilir, psikolojik bir şey. Keşke zabıtlılarda da herkes gerçekleri, bilgileri, tavrı açık açık ortaya koysa, şeffaflık daha faydalı geliyor bana.
Misal finans kesimine bakın, başa ne geldiyse bilgilerin, doğruların saklanmasından gelmedi mi?
Ah bu iyiniyetli önerilere de enflasyonun belinin kırılması, ülkenin önünün açılması bakımından, ülke idarecileriyle pisaya yapıcıların samimi olduğuna da bir inanabilsek!
Babiali'nin kayıpları
Eski patronlarımdan Nezih Demirkent’in cenazesinin kalktığı gün İKV Başkanı Meral Gezgin Eriş, başsağlığı için aradığında, bütün anılarım film şeridi gibi bilmem kaçıncı kez gözlerimin önünden geçiyordu.
Nezih Bey, ayrı yerlerde olsa bile evlatlarını sıkı takip eden övgüsünü uyarılarını esirgemeyen gerçek bir babaydı.
Meşhur Salı yazıları vardı ya. Bir defasında orada bana haksızlık etmişti. Bu sütunda, hükümet düşüren Türkbank ihale skandalıyla ilgili yazdığım bir yazıydı. Süzer Grubu'nun patronunun ağzından perde gerisinde kalmış birkaç önemli noktayı gündeme getirmiştim. Gökkafesle bağlantılı kılıp niçin Süzer'in diğer işlerine değinmediğimi yazıyordu Nezih Bey. Aradım. Ağlamak üzereydim, ‘‘Haksızlık yaptınız bana. Türkbank ihalesi skandalını yazıyorum, Gökkafesle ne alaka’’ dedim özetle. Dinledikten sonra Nezih Bey'in cevabı beni şaşırtmadı. ‘‘Elim kaçmış kızım, yanlış bilgilendirilmişim, düzeltirim, haklısın.’’ Nitekim düzelti de...
Bazı gezeteci arkadaşlarımız da yazdılar. Şu Babıali'de bağımsız gazetecilik için nasıl bir çınar olduğunu, sıkıntıdaki gazeteciler için nasıl bir liman olduğunu.
Bu haftanın adı acı-perişan sanki! Kemal Diyarbekir gibi gerçek gazeteci, beyefendi bir ağabeyimizi, gülen gözleri halen gözlerimde olan diğer ağabeyimiz Esat Ayık'ı genç yaşlarında kaybettik. Hepsine Allah rahmet eylesin...
Paylaş