MEDUSA DARBESİ, bir Robert Ludlum romanından sinemaya uyarlama, polisiye-macera filmi. Bestseller gerilim romanlarının öğelerini bilenler, bu filmde de nelerin olduğunu tahmin edeceklerdir.
Bourne (Matt Damon) bir CIA özel birimi eski görevlisi. Ona daha sonra pişmanlık duyacağı cinayetleri işlettiler, soğuk savaş döneminde durumu leyhe çevirecek işler yaptırdılar. Ve sonra da hafıza kaybına uğratıp başka ad verdiler.
Tabii böyle bir durumda işin içine muhakkak çıkar ilişkileri ve perde arkası olaylar da girecektir. Bütün bu düğümün çözülmemesi, işlerin açığa çıkmaması için yapılacak tek iş, onu ortadan kaldırmaktır.
Çünkü CIA’dan para alıp kendi zimmetine geçirenler, bu parayla vurgun yapıp zengin olanlar, onun ortadan kaldırılmasıyla planlarını tam olarak başarıya ulaştırmış olacaktır.
Ancak Bourne, ısrarla, mücadeleyle gerçeği ortaya çıkaracak, elbette bütün bunları yapanları cezalandırarak köşeye kıstıracak. Her ne kadar onun asıl amacı hatırlayamadığı geçmişini öğrenebilmek olsa da...
Artık hiçbirini öldürmeyecek, ölenler kendi kendini cezalandırmak için bunu yapacaklar.
Casusluk, birçok memlekette geçen serüven, Amerika’dan Berlin’e, Hindistan’a, oradan Moskova’ya uzanan geniş bir sinema coğrafyası.
Her an kahramanın yakalanma ihtimalinin sinirleri gerdiği bir tempo. İnsanda Süperman düşüncesi uyandırmayacak koşuşturma sahneleri ve özellikle finalindeki beni etkileyen otomobil sahnesi, diğer izleyicileri de etkileyecektir.
Matt Damon’ın oyununu da hesaba katarsanız tek kelimeyle seyredilecekler arasında olması gereken bir film yargısı abartı olmayacaktır.