Gülşen’in kucak dansını soran muhabirlere buraya yazmak istemeyeceğim bir yanıt verdi.
Bu açıklamanın neresinden tutarsanız tutun...
∆ Cinsiyetçilik kokuyor.
∆ Sakil duruyor.
∆ Kendince bir aşağılama barındırıyor.
∆ Tam bir kahve sohbetini andırıyor.
Bu ilginin farkındaydım, özellikle hafta sonu dikkatimi çekmişti.
Sinema salonlarının önünde ‘Bergen’ kuyruğu vardı.
Kuyruktakiler de ağırlıklı olarak kadındı. Film 2 haftada, 2 milyon 650 bin kişi tarafından izlendi.
Bunun net bir oranı yok ama filmi izleyenlerin yüzde 70’inden fazlası kadınlar. Hani, ‘yemin ederim ama ispatlayamam’ derler ya öyle işte. Hayatlarının bir döneminde şiddete uğramış, belki halen uğrayan ama sessiz kalan ya da erkek şiddetinin her an kapılarını çalabileceğinin farkında olan kadınların sesi oldu Bergen’in hayat hikayesi.
Hem kısa sürede yakalanan bu izleyicisi başarısı, hem de filmin hemen hemen herkes tarafından beğenilmesi bu günlerde tek bir kişinin canını sıkıyordur...
O da Serenay Sarıkaya.
Yıldız Tilbe onlardan biri...
Kabul, olmasaydı Türk müziğinde koca bir boşluk olurdu...
Hafta sonu, “Saldırgan köpeklere bölge halkı zehirli et versin, hepsi gebersin” diye bir mesaj paylaştı.
Sonrasında...
∆ Jet hızıyla açıklamalar...
∆ Özürler...
∆ Kendini affettirmek için şirin kedi fotoğrafı paylaşmalar...
◊ Kıyafetlerinin üzerinde tepindik.
◊ “E yeni şarkı” diye sorduk.
◊ “Ha çıktı ha çıkacak” dedik.
Ve nihayet Gülşen yeni şarkısını piyasaya sürdü.
Adı Lolipop...
Eminim birçok kişi beğenmeyecek şarkıyı. “Ah nerede eski Gülşen şarkıları” diyecek.
Gülşen ‘eski kafada’ bir şarkı yapsaydı...
Üstelik yeni öğrenmiyoruz, bir süredir bilinen bir durumdu bu.
Şimdilerde Kemal Gülman’ın kız arkadaşına şiddet uyguladığı iddiaları var.
Tabii ki hemen cevap vermiş Kemal Bey; “Ben yapmadım” demiş. Ben hiç ben yaptım diyenini görmedim ki zaten.
Ama asıl ilginç açıklaması şu oldu Gülman’ın:
“O ufacık kıza mı vuracağım, zaten sevgilim de değil sadece iş ilişkimiz var. Daha çocuk zaten.”
Yahu...
İki isim de Paris’teki moda haftasına katıldı ve kıyafetleriyle pişti oldu. Bu iki ismin kıyafet piştisini konuşmak çok alışılagelmişin dışında. Ama nasıl olduysa aynı kıyafeti giymişler.
Yeşil etek ve mavi renkte tüylü bir üst...
Hadise bir süredir Valentino markasıyla çalışıyor. Fredrik zaten markayla çok sıkı fıkı...
Böyle olunca hemen durumu fark ediyorsunuz.
İki farklı isme aynı kıyafeti giydirerek güzel bir oyun oynamış marka.
Ama Hadise’yi gören Fredrik ne yapmıştır bilemem. Çünkü kimse kusura bakmasın çok yakışmış Hadise’ye bu renkler.
Aşka bak
1- Böyle işlerde ses oyuncuya ait olmalı.
2- Dünya sinemasında yıllardan beri uygulanan bir teknik bu.
3- Bizim sorunumuz oyuncuyu role hazırlarken aynı özeni stüdyoda göstermemek.
4- Yeşilçam dönemi kapandı artık” dedi.
3’ncü madde Bergen filminin kilit noktası.
Evet, Özcan Deniz haklı çünkü, ‘filmden sonrası tufan’ gözüyle bakılıyor birçok işe. Stüdyo kısmı oldu bittiye getiriliyor çoğu zaman.
Sonuç olarak da ortaya izlemesi, dinlemesi işkence olan bir iş çıkıyor.Daha önce de yazdım, bu filmde haftalar süren bir stüdyo çalışması yapılmış. Yani Farah stüdyoda defalarca söylemiş şarkıları.
Nedenini soran müşterilere ise “burası özel mülk, kıyafet kuralımız var” açıklamasını yapıyor.
Tam ‘yapmışlardır, almamışlardır’ diyordum ki mekandan bir açıklama geldi. Son derece tatmin edici bir açıklama yaptı Momo...
“Evet bizim kıyafet kuralımız var ama bu kural terlik, şort, eşofmandan öteye geçmez, geçemez” dediler.
Yani olan bitenden garsonu sorumlu tuttular.
◊ Belli ki o garson kuralları kafasına göre koymuş.
◊ Kural koyduğu yetmemiş gönlünce uygulamış.
◊ Kendi ‘dar’ görüşünü insanlara göstermek istemiş.
◊