Paylaş
Bu insanlar, AK Partili değil. Büyük kısmı HDP'ye oy vermiş kişilerden söz ediyorum... Hendek kazılan şehirlerde yaşayan arkadaşlarımın psikolojisini anlamaya çalışıyorum…
Psikolojik olarak, maddi olarak, manevi olarak perişanlar. Halkın, PKK'nın baskısına, “içten içe” bir tepki göstermesine rağmen; “insanların seslerini çıkaramadıklarını” aktarıyorlar.
“Ruhi kopuş” işaretleri
Bu arkadaşlarım, PKK'ya kızmakla birlikte, devlet güçlerinin izlediği güvenlik politikalarından da memnun değiller. Bir çözüm umudu görmüyorlar. “Halkın, PKK'nın yaptıklarını beğenmediği, ama devletten de giderek koptuğu” saptamasında bulunuyorlar.
Bölgeden aldığım mesajlar ve Türkiye'nin Batısındaki Kürtlere ilişkin gözlemlerim, beni endişelendiriyor. Yaşanmakta olan ruhsal dönüşüm (veya “kopuş” diyelim), gerçekten çok ciddi.
PKK/HDP'ye kızan arkadaşlarımın bile, "Biz Kürtlere devletin yaptıkları" diyerek söze başladığını görüyorum. Hendeklerden, barikatlardan, orada yaşananlardan PKK'yi sorumlu tutmalarına rağmen, meselelere bir "Kürt bakışı"yla yaklaştıklarını hissedebiliyorum.
Cizre'deki, günlerdir bodrum katında mahsur kaldığı söylenen yaralılarla ilgili değerlendirmeler, şöyle bir ikilem içinde şekilleniyor: Kürt olmayanlar; devletin, "HDP, yaralıları ölüme kasıtlı olarak terk etti" iddiasını temel alıyor. Kürtlerde ise, "devlet yapar, daha önce de yapmıştı" gibi bir bakış ağır basıyor.
Ne olursa olsun; Kürt meselesi, toplumdaki kutuplaşmanın en sert ve en gerçek şekilde hissedildiği alan olma özelliğini sürdürüyor.
HDP'ye sempatiyle bakanlar
Türkiye'nin batısındaki; Kürt olmayan, sol muhalefete yakın kesimlerde, “HDP'ye sempatiyle bakan bir ağırlık”tan söz etmek mümkün.
Toplumun yüzde kaçını oluşturduğunu söylemenin zor olduğu bu kitle içinde, “HDP'lilerin haklılığına” dair bir inanç var. "Ulusalcı" diye tanımlanabilecek çevrelerde de, bir ayrışma söz konusu. “Kürt karşıtlığı” cephesine katılanlar da var, HDP'ye yaklaşanlar da...
Ne yapılabilir?
Kürtler arasında şekillenen yeni psikoloji, ilginç bir noktada… Kesin ve genel bir değerlendirme yapmak, pek mümkün değil…
“Kürtlerin büyük bir kesimi; ortak bir devlet, ortak bir gelecek bağlamında, psikolojik bir kırılmaya doğru ilerliyor” diyebilir miyiz?
Kürtlerin ağırlıklı bir çoğunluğu, geleceği “Türkiye Cumhuriyeti içinde” görüyor. Yaşamları, planları, yatırımları bu ülkede.
Türkiye'nin çok partili rejiminin oluşum ve gelişimine çok ciddi katkıları var, zaten bu rejimin bir parçası durumundalar. Bu köşede birkaç kez ifade ettiğim bu gözlemlerimin, hala esas olarak arkasındayım.
Ancak, şunu da görmek gerekiyor: Hendekler kalksa da, barikatlar yıkılsa da; artık bir daha eskisi gibi olamayacak bir tabloyla yüz yüzeyiz.
Yeni anayasa çalışmalarının sağlıklı ilerleyebilmesi adına, “Kürtlerin statü talebi”ni doğru algılayabilen bir perspektif gerekli.
Türkiye'nin, Kürt meselesinde, daha uzun vadeli siyasetler geliştirmesi, nasıl mümkün olabilir? Kürtlerin “kendi kendilerini yönetme” taleplerine dair yeni bir “zihniyet alıştırması” adına şu aşamada neler yapılabilir?
Çok farklı açılardan sorular sormak mümkün… Ancak, sorulara cevap üretmek kolay değil… Tabii, en önemli ve acil olan; şu içinde yaşadığımız çatışma ortamına bir son verilmesi...
Yeni bir ilişki geliştirebilmeli, yeni bir bağlantı çabası içine girebilmeliyiz…
HDP, hala, “işin yasal ve meşru alana çekilmesi” için bir imkan…Her iki tarafın da daha barışçı ve daha sakin bir dil kullanmasında yarar görüyorum.
Paylaş