Bu konuda iki farklı tutum var.
İlki, “Artık daha az dışarıda yiyip içmeye karar verdim” diyenler.
Gerekçeleri sadece fiyatların artması değil; yemek ve servis kalitesinin de düşmesi.
Yani ödenen hesabın karşılığının alınmıyor oluşu.
En kestirme kanıtı Trip Advisor yorumları.
Öyle yorumlar var ki, herkes gittiği restorandan bin pişman olmuş, şikayetlerin ardı arkası kesilmiyor. En çok da fiyatlar ve kaliteye laf ediliyor.
İkinci tutum ise “Her fiyata alışıyoruz, buna da alışacağız” diyenler.
Yani sosyalleşmesinden ödün vermeyenler.
İlkini hafta ortası şef Somer Sivrioğlu’nun restoranı Efendy yaptı.
Efendy’ye girer girmez tanıdık isimlerle karşılaştım.
Umut Eker, Didem Soydan, Necip Memili, Umut Kurt...
Herkes masalara yerleştikten sonra Somer Şef kısa bir konuşma yaptı.
Yakında iki aylığına Sidney’e gidiyormuş, bu nedenle bu yemeği de gitmeden yapmak istemiş. “Bizi de götür şef” dedik gülerek, ama şef bizi duydu mu bilmiyorum tabii.
Şefin konuşmasından sonra IWSA (International Wine and Spirits Academy) müdürü Ayça Budak bir konuşma yaptı.
Çünkü gecenin yıldızlarından biri de rakıydı. Ayça Budak içki konusunun en iyi anlatıcılarından biridir.
Çünkü gerçekten hiç olmamış. Mickey Rourke olma yolundalar, geçmiş olsun...
Ama esas sorun galiba erkeklerin kadınlar kadar estetik bilincine sahip olmamasında.
Estetik bilinci şu:
◊ Kadınlar estetik öncesi etraflarına sorup soruşturuyor. “Hangi doktor daha iyi? Nereye gitmeliyim?” diye.
◊ Estetik denilince sadece botoks akla geliyor. Oysa öyle değil. Yüze yapılan onlarca farklı işlem var. Kadınlar hepsini didik araştırıyor, hangisinin yüzlerine iyi geleceğinden emin olmak istiyor.
◊ Ah bir de estetik yaptırmak isteyen kadın 50’sine gelince başlamıyor operasyona. Ufak ufak 30’larında başlıyor.
◊ Ve estetik bilincinde son perde: Estetik oturana kadar kadınlar çok ışıklı ortamlara asla girmiyor.
Magazin çukuru
◊ Oaxaca, Meksika
Peş peşe açılan şık otelleri, global sanatçıların atölye açması, yıl boyunca sayısız lokal festivale ev sahipliği yapıyor oluşu ve geleneksel mutfaklarının yükselişi nedeniyle Oaxaca, şu anda Meksika’nın en çok gidilmek istenen bölgesi.
◊ Tutulma destinasyonları
Bu yıl Ay, Dünya’ya en yakın noktada olacak ve bu da alışılmadık derecede geniş bir alanda tutulmanın izlenmesini sağlayacak. Bu nedenle 8 Nisan’daki tam güneş tutulmasının diğer ismi “Büyük Kuzey Amerika Tutulması” olarak tanımlanmaya başlandı bile. Çünkü Kanada ve ABD’nin 13 eyaletinden tutulmayı izlemek mümkün olacak. Dolayısıyla o tarihte Toronto, Chicago, Detroit, New York, Boston, Houston gibi yerlerde düzenlenecek etkinliklerde bulunmak için şimdiden rezervasyon yapan çoğunlukta.
◊ Paris
Paris, bu yaz 2024 Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yapacak. Üstelik olimpiyatların açılış töreni alışılmışın aksine bir stadyumda değil, ilk kez açık havada, Seine Nehri boyunca ve Eyfel Kulesi yakınında yapılacak. Haliyle Paris bu yıl en çok konuşulacak şehirlerden biri olacak.
◊ Kiklad Adaları
Üzerine çok gidip eleştirenler kadar onu çılgın gibi savunan, yere göğe koyamayan taraftarları da var.
Ne de olsa günümüzde hayranlar artık taraftar gibi.
Tribünden bağırmak yerine sosyal medyadan arka arkaya, bıkıp usanmadan övgü dolu mesajlar yayınlayabiliyorlar tuttukları “sanatçı” hakkında.
Aslında dozunda ve haklı eleştiri çoğu zaman daha yararlıdır. Yolunu bulmanı sağlar.
Yarardan çok zararı olan ise ne yapsa ne etse “ünlüsüne” her daim hayran olan taraftar ordusu... “Beni salın” diye pekâlâ onlara da söylenebilir.
Sadece ve sadece ünlü
Bir üniversitenin ödül töreninde yılın sinema oyuncusu ya da yıldızı olarak Beren Saat seçilmiş.
Ya da benim kendi fanusum mu daha çok buna kapılmış durumda?
İngilizce adıyla “languishing” sendromundan bahsediyorum...
Yani hayata karşı tanımlanamayan bir isteksizlik, tatsızlık, durgunluk, enerji düşüklüğü hissetme hali.
Sendromun kendisi gibi, hissedilen şey tam da tanımlanamıyor aslında.
Depresyon değil başka bir durum, daha çok bir boşluk hali...
En güzel tanımı geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım söyledi,
“Çalışıyorum, arkadaşlarımla görüşüyorum, sağlığım iyi, her şey yolunda, ama garip bir boşluk, ilgisizlik hali var”.
“Acaba” dedim, “Aradığın şey yeni bir heyecan olabilir mi?”
Eskiden sipariş verdiğim restoranların yemekleri bile lezzetsiz, baştan savma ve malzemesi kötü olmaya başladı.
Hatta en son Nişantaşı’ndaki bir restorandan gelen salata üzerine dayanamayıp restoranı aradım. “Aplikasyonda yer alan menünüzdeki malzemelerin çok azı bu salatanın içinde var” dedim. Karşımdaki kişi de çaresiz, “Aslında küçük küçük dilimlemiştik, olması lazım” dedi.
Yani neredeyse mikroskopla bakmamı önerecekti.
“Valla yok” dedim, bunun üzerine telefonu açan kişi de bir şey diyemedi.
Konu öylece kaldı.
Sonra siparişi verdiğim aplikasyon şikayetim üzerine para iadesi yaptı.
Ama o sırada ben aç kaldım. Zaten bir şey de yemek istemedim.
Tadım kaçmıştı.
Ya da birkaç virüsün alt varyantı.
Artık neyse ne ama acı gerçek:
Herkes bir şekilde nasibini alıyor galiba.
Alanlardan biriyim.
Dolayısıyla diğer almış olanlarla hastalık muhabbeti yapmaya bayılıyorum.
“Ya senin de mi geçmedi öksürük” diye hayıflanmalar, “Dayanamadım serum aldım” demeler...
Ama gördüğüm o ki, “kolay geçmiyor”.
Herkes “Bitermiş gibi oluyor, sonra yeniden başlıyor” diyor.