ARTIK bir haftamızı Balyoz’a, ötekileri Poyrazköy’e; Arınç’a suikast tertibine; Islak imzaya; Kozmik odaya; Örnek anılarına; Ergenekon’un bilmem kaçıncı dalgasına ayırmaya alıştık. Bunlardan bazıları bir haftada bitmezse günlerimizi bir ay, iki ay o konuyla doldurabiliyoruz.
Son haftaki oyuncağımızın adı da “YAŞ” idi. Kamuoyu olarak Genelkurmay Başkanı kim olacak? Hasan Iğsız Paşa, Kara Kuvvetleri’ne gelecek mi? O oraya gelmezse, kimin önü açılacak? Üç sene sonra Genelkurmay’da kimi göreceğiz sorularıyla günlerdir doluyuz. Önce bir gerçeği birlikte saptayalım: Dünyanın hiçbir ülkesinde bir ordunun komutanlarının tayin ve terfiinin bizdeki gibi “en heyecan verici şey” muamelesi gördüğünü sanmıyoruz. Ne oluyor? Sanki Silahlı Kuvvetlerimizin bir numaralı komutanını ve onun yakın iş arkadaşlarını değil de ülkemizin başına geçecek imparatoru belirlemeye çalışıyormuş gibiyiz. Bu gerçek iliklerimize o kadar işlemiş ki, kimin hangi göreve gelebileceği adeta “hanedan” kurallarına bağlanmış gibi. Üstelik bunu gazeteler yazıyor; gazeteciler ekranlarda bangır bangır bağırıyor, kimse ortaya çıkıp da “Yahu bu dediklerinizde bir yanlışlık yok mu?” diye sormuyor. Tamam... Elbet ordumuzun en ehil komutanlar elinde olmasını isteriz. Ama “ehliyetin” birinci derecedeki ölçüsü “kıdem” mi yoksa “liyakat” mıdır? Lafı yanlış anlamaya kalkacaklara fırsat vermeden hemen söyleyelim: Biz “Komutanlarımız ehliyetsiz kişilerden seçiliyor” demiyoruz. Ama iki adaydan “kıdemli”sini, “liyakat sahibi”nden daha şanslı hale getiren anlayışın hem “yanlış” hem de “eski” olduğunu söylüyoruz. Söylemekle kalmayıp bir an önce “liyakati” ön plana alan anlayışın devreye sokulması gerektiğini savunuyoruz. Bu kolay mı? Hayır! Hiç kolay değil. Hele kuşaklar boyu uygulanagelen “kıdem” esasını, iliklerine kadar benimseyip içine sindirmiş bir orduda böyle bir değişikliği bugünden yarına gerçekleştirmeye kalkmanın sadece yanlış değil, riskli olacağını da söyleyelim. Ama önce bu dediğimizin “doğru” olup olmadığını bizzat üst düzey komutanların tartışmasına ihtiyaç var. “Evet böyle bir reform gereklidir” derlerse gerisini planlayıp gereğini yapmalarıdır beklenecek olan. Hoş... Bunları söylüyoruz ama, o üst düzey komutanların özellikle son YAŞ olayında hiç de parlak bir sınav veremediklerini unutmamak gerekir. Öyle ya... Yasalar YAŞ’ın tartıştığı konularda kimin ne kadar yetkili olduğunu belirlemiş. O yetkiler örneğin Başbakan ve Cumhurbaşkanı tarafından nasıl kullanılırsa, yasalar içinde kalarak kimin ne gibi bir tepki gösterebileceğini -veya hiç tepki gösterilemeyeceğini- dahi önceden konuşmayan komutanlardan neyi ne kadar bekleyeceğiz ki!