SİYASET yasağı yüzünden konuşamadığı günlerde Sayın Süleyman Demirel’in “Konuşan bir Türkiye özlüyorum” dediğini anımsarsınız. Bugünkü Türkiye’nin “konuşan” kadrolarını görünce Sayın Demirel’in dediklerine pişman olup olmadığını merak eder hale geldik. Evvelce Başbakanların ağzına “Bir şey söylesin” diye bakılırdı.
Şimdi “sussun” diye bakılıyor. Valisi öyle, Belediye Başkanı öyle... Ağızlarından çıkanın nereye gittiğini, ne anlama geldiğini zerre kadar düşünen yok. Kırklareli Valisi Cengiz Aydoğdu’nun marifetine değinme imkânımız olmamıştı. Yer kalırsa ona geliriz. Şimdi de sahneye Rize’nin Adalet ve Kalkınma Partili Belediye Başkanı Halil Bakırcı çıktı. Onun marifeti üstelik “tek” de değil. Örneğin bir festival nedeniyle Rize’ye gelen Bulgaristan ekibinin kendisine hediye etmek istediği bir şişe şarabı kabul etmeyip yanındaki birine vermiş. Ama o, bugünün Türkiye’sinde artık hoş görülebilecek türden bir kabalık sayılıyor. Asıl önemlisi, yüksek mütalaalarını dile getirirken, “Güneydoğu” kökenli sorunlarımızın çözülmesi için önerdikleri... Bakın kendisinden dinleyin: “Hısımlık, hasımlığı ortadan kaldırır. Zaman zaman ikinci eşler de olmuştur. Bu bizim kültürümüzde vardır. Kanunlarımız buna müsait değildir ama maalesef Türkiye’de oluyor. İnsan belli bir yaşa gelmiştir, çocuğu olmuyor veya eşi rahatsızdır. (...) Bu gerçeği kabullenelim. İnsanlar, evlilik ihtiyaçlarını metres veya benzer şekilde tamamlıyor. Bu bölgelerden evlilik ve hısımlıkları artırarak, devletin de teşvikiyle önümüzdeki 30 yıl gibi bir sürede yaşanan sorunların aza ineceğine ve çözüleceğine inanıyorum. Yoksa askeri yöntemle kavga ve dövüşle çok ciddi bir şekilde çözüleceğine ben inanmıyorum.” Görüyorsunuz... Önce bu ülkedeki “Medeni hukuk düzenini yok sayalım” diyor. Sonra “Kürt” kökenli kadınları, kızları “ikinci eş” veya “metres” sıfatıyla alalım. Bu yoldan giderek “hasım”lığı “hısım”lığa dönüştürür, terör sorununu çözeriz, buyuruyor. “İkinci eş” konusundaki bakışını bilmediğimiz Başbakan Erdoğan, bakalım, “devlet desteğiyle metres tutma” önerisinde bulunan Rize Belediye Başkanı’nı kapı önüne koyacak mı? Öyle ya... Deniz Baykal’ın adı karışan görüntüler üzerine “Öyle bir durumda ilgiliyi bir gün bile partide tutmayacağını” söyleyen kendisiydi. Yoksa “Buna cevap vermeyi bize bırakmasınlar” diyen Barış ve Demokrasi Partisi Eşbaşkanı Gültan Kışanak’ın insafına mı terk edecek. Yerli yersiz “konuşma” yüzünden bunları yaşıyoruz, değil mi? “1950 seçimlerinde iktidara gelen Demokrat Parti’nin en büyük kabahatinin CHP’yi kapatmamak ve İsmet İnönü’yü siyasetin dışına çıkarmamak” olduğunu söyleyen, sonra “Benim sözlerim siyasi değildi, sadece tarihi bir tespitti” diyerek zırvayı tevile çalışan Kırklareli Valisi Cengiz Aydoğdu’nun yaptığı Başkan Bakırcı’nınkinden daha mı masum? Bunları atayanlar ve seçenler kavun alırken de bu kadar sorumsuzlar mı?